AKİT MENÜ

Aktüel

Ali Erbaş ve Diyanet’e hakaret: Laik cumhuriyet gölgesinde hutbeler... İyice kudurdular!

Müjdat Gezen’in kadınlara hakaret amaçlı “Anan anandır ama baban belki” sözlerine gözlerini yumanlar, Diyanet’e saldırıyorlar.. Ali Erbaş’ın adını sık duymaktan bıkan malum kamuoyu artık bu hutbeleri devletin resmi mizah köşesi gibi okumaya başladı diyerek kin ve nefret kusuyorlar...

Haber Merkezi
Güncelleme Tarihi:

Türkiye’de; Cumhuriyet’in üzerinden bir asır geçti ama hâlâ bir guruh var ki bir arpa yol alamadılar! İşte kanıtı...

Türkiye’de laik Cumhuriyet’in üzerinden bir asır geçti ama hâlâ kadınların nasıl giyineceğini, nereye gideceğini, ne kadar miras alacağını belirlemek isteyen bir kuruluş var: Diyanet İşleri Başkanlığı…

Cumhuriyet’in “akıl ve bilim rehberliğinde” kurduğu toplumsal düzenin üzerinden, koca bir asrı devirmiş olsak da hâlâ mikrofon başına geçip kadınlara “denize gitme, eğlenme, tek başına dolaşma” deme cüreti gösterilebiliyor.

Diyanet’in hutbeleri nicedir ibadetten çok hayat tarzı bildirgesine dönüşmüş durumda. Ancak nedense bu bildirgelerde yolsuzluk, adaletsizlik, siyasi rüşvet, makam saltanatı hiç konuşulmuyor. Söz konusu kadın olunca, megafonun sesi açılıyor. Tüm hutbeler sanki kadınların kahkahasında, saç telinde, tatil planında, miras hakkında düğümleniyor.

 

Ali Erbaş’ın adını sık duymaktan bıkan kamuoyu artık bu hutbeleri devletin resmi mizah köşesi gibi okumaya başladı. Çünkü her yeni açıklama bir öncekini aratıyor; yasak listesi kabardıkça kabarıyor. Bir hafta “Tatil aileyle yapılmalı” deniyor, öbür hafta “Kadınlar erkeklerden az miras payı almalı” çıkışı geliyor. İnsan ister istemez soruyor: Acaba bir sonraki hutbede kadınlar metroda tek başına koltuk kaplamasın mı denecek?

Oysa bu topraklarda Cumhuriyet kadınlara yurttaş olma hakkını laik hukuk düzeniyle armağan etmişti. Bir toplumun kadınlardan ve erkeklerden meydana geldiğini bir türlü kabul edemediler. Diyanet’in kadınları ikincil konumda görme ısrarı aslında Cumhuriyet’in temel ruhuna yönelmiş bir itiraz niteliğinde. Diyanet, dini öğüt kisvesi altında siyasi ve toplumsal bir mühendislik projesi yürütüyor.

Kadın haklarını Anayasa’ya ve yasalara aykırı olarak kendi keyfine göre törpülemeye kalkan bu anlayış, aslında sadece kadınların değil, toplumun bütününün özgürlüğünü daraltıyor. Çünkü özgürlüğün sınırlandığı yerde demokrasi de nefes alamaz. Bunu en iyi görenler Cumhuriyet’in öncü kadın aydınlarıdır. Halide Edip Adıvar, Meclis kürsüsünde kadınların eşit yurttaşlık hakkını savunmuştu. Afet İnan, kadınlarının medeni yasayla kazandığı hakların toplumsal dönüşümün mihenk taşı olduğunu anlatmıştı. Bugün hâlâ aynı cümleleri kurmak zorunda kalıyor olmamız bir asırdır kat edilen mesafenin nasıl geriye çevrilmeye çalışıldığını gösteriyor.

İronik olan şu ki, Diyanet kendisini “ahlakın bekçisi” ilan ederken lüks makam araçları, görkemli protokolleri, iktidar partisinin gölgesinde yaptığı konuşmalarıyla tam da eleştirdiği dünyevi ihtirasların içinde yüzüyor. Hutbelerde “israf etmeyin” diye öğüt verilirken, kurumun garajındaki lüks ve zırhlı araçların ederleri dudak uçuklatıyor.

 

“KADIN, SEN DUR ORADA!”

Bir kurum düşünün; ne adaleti ne özgürlüğü gündemine alıyor. Ama kadınların ne giyeceğini, kahkahasını hangi desibelde atacağını, miras hakkına karışmayı kendine iş ediniyor. Hakimiyet kayıtsız şartsız milletin değil midir? Peki, o milletin yarısını oluşturan kadınları yok sayan bir kurumun, hangi meşruiyetten söz etmeye hakkı var?

Bugün yaşanan tablo, aslında Cumhuriyet’in değerlerine sahip çıkmanın ne kadar yakıcı bir ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Laiklik sadece devletin din işlerinden elini çekmesi değil; aynı zamanda yurttaşların hayatına yön vermek isteyen dini otoritelerin sınırlandırılması demek. Diyanet’in hutbeleri işte tam da bu nedenle sadece kadınlara değil, laik Cumhuriyet’e karşı bir meydan okuma niteliği taşıyor.

Başta kadın örgütleri olmak üzere, laikliği savunan oluşumlar hutbelere sessiz kalmıyor. Ülkenin dört bir yanından, hutbeleri kınayan basın açıklamalarının, hutbelerle suç işlediğini ifade eden şikâyet dilekçelerinin haberleri geliyor.

Kadınların günlük hayatına dair “tavsiyeler” ve yasaklar sosyal mühendislik işlevi görürken; mikrofon başındaki ses her yeni hutbede biraz daha yükselirken, ülkemizdeki laiklik karşıtı karanlık kuşatmayla mücadele eden yapılanmalarımız iyi ki var dediğimiz günlerdeyiz.

 

Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun hutbelere dair kamuoyunu hızlıca bilgilendiren açıklamaları önemli. Keza; Laiklik Meclisi’nin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın laiklik ilkesine meydan okurcasına yayımladığı cuma hutbelerine tepki göstererek yapmış olduğu suç duyuruları da öyle.

Türkiye’nin aydınlanmacı, ilerici birikiminin küçümsenmemesi gerektiğini siyasal İslamcılar da gayet iyi biliyor. Bu; günlerdir kadın örgütlerine, Laiklik Meclisi’ne yapılan saldırılardan belli.

Kısacası, Cumhuriyet’in aydınlık yüzü ile Diyanet’in karanlık çağrıları arasındaki mücadele devam ediyor. Kadınların kahkahası mı kazanacak, yoksa hutbelerin yasakçı sesi mi? Tarih bize şunu öğretiyor: Cumhuriyet’in kadınları, ne laiklikten ne özgürlükten ne de eşitlikten vazgeçecek. Hutbeler değil, hayat kazanacak.

Yorumlara Git

Arınç’ın cezaevi ziyaretindeki sözler kulisleri salladı! Gözler tahliye ihtimaline çevrildi

Soçi'ye Valday'e - Novo-Ogaryovo'a Rusya ofis yaptırdı: Perde arkası ortaya çıktı! Putin'in sırrı...

Fatih Altaylı, Ekrem İmamoğlu ve Zeydan Karalar'ı Müjdat Gezen CHP'li Mahir Başarır ile ziyaret etti!

ABD Kongre üyelerinden Trump yönetimine “Gazze’deki soykırımı tanıyın” çağrısı

Japonya’nın yeni Başbakanı'na Çin, “Ateşle oynayan, ateşte yok olur” dedi! Ortalık karıştı!