Gündem
“ABD çıkarları için Türkiye’ye ağır bedeller ödetti”
ABD’nin kuruluşundan günümüze Türkiye ile ilişkilerini masaya yatıran Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi araştırmacısı ve Tarih Bilimi Uzmanı Nesrin Kalkan Okur, Washington yönetimlerinin her dönemde çıkar temelli bir politika izlediğini, Osmanlı’dan günümüze misyonerlikten kapitülasyonlara, Marshall Planı’ndan PKK-YPG desteğine kadar Türkiye’ye yönelik baskı ve müdahaleleri kapsamlı bir analizle gözler önüne serdi. Okur, bütün engellemelere rağmen Türkiye’nin bölgesel güç olarak söz sahibi olmaya devam ettiğini vurguladı.
SEBAHATTİN AYAN
Son yıllarda dünya siyasetinde söz sahipliğini ve hakimiyetini kaybeden ABD, Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle sağa sola saldırmaya başladı. Yemin ettikten sonra uluslararası kuruluşlardan çekilmek başta olmak üzere çok sayıda başkanlık kararnamesi imzalayarak göreve başlayan Trump yönetimi Putin ile Ukrayna savaşını bitirmeye çalışması, yıllardır İsrail mezalimine karşı direnen Hamas ile Siyonistler arasında arabuluculuk yapması son yıllarda kaybettiği itibarını yeniden kazanma çabasında. 2025 yılında emperyal idealleri doğrultusunda hareket eden ABD, bağımsızlığını ilan ettiği günden bu yana ülkemiz ile baskıcı ve çıkar temelli bir siyaset sürdürdü. Tarih Bilimi Uzmanı Nesrin Kalkan Okur, Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi (TUDPAM)’nde, yayımladığı makale ile ABD-Türkiye ilişkilerini masaya yatırdı. ABD’nin 1776’da bağımsızlığını ilan etmesinden günümüze kadar süren Türkiye ile ilişkilerini kapsamlı bir analizle değerlendiren Okur, özellikle Osmanlı döneminden bugüne uzanan süreçte ABD’nin “çıkar temelli” hareket ettiğini vurguladı.
İLK TEMASLAR 19. YÜZYILDA
Okur, ABD’nin ilk olarak 9 Kasım 1800’de Osmanlı’ya gönderdiği bir fırkateynle ilişkilerin başladığını, 1830’da imzalanan Seyr-i Sefain Antlaşması’yla Osmanlı topraklarında ABD vatandaşlarına kapitülasyon ayrıcalıkları tanındığını hatırlattı. “Bu anlaşma, Osmanlı için ilerleyen süreçte ciddi sosyal ve siyasi problemlere yol açtı. ABD misyoner okulları açarak Rum ve Ermeni cemaatlerine nüfuz etti. Osmanlı ise bu faaliyetleri 1860’lardan itibaren denetlemek zorunda kaldı” dedi.
Okur, 93 Harbi sonrası imzalanan Berlin Antlaşması’nın Osmanlı üzerindeki baskıyı artırdığını belirterek, “ABD meclisi Ermenileri koruma altına aldı, Osmanlı aleyhine taleplerde bulundu. Hatta Osmanlı tebaasındaki Ermenilerin Amerikan vatandaşlığına geçip kapitülasyonlardan faydalanmasına izin verildi” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet dönemiyle ilgili de önemli tespitlerde bulunan Okur, “Lozan Barış Antlaşması’na ABD’nin destek vermemesi, iki ülke arasındaki ilişkileri gerdi. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyet yayılmacılığına karşı geliştirilen Truman Doktrini ve Marshall Planı ile Türkiye, ABD’den ekonomik ve askerî destek aldı. NATO üyeliği süreci ve Kore Savaşı’na katılım bu ilişkinin mihenk taşları oldu” diye konuştu.
TÜRKİYE’YE KARŞI TERÖR ÖRGÜTLERİNİ BESLEDİ
ABD’nin Türkiye üzerindeki baskısının 1960’lardan itibaren farklı bir boyut kazandığını söyleyen Okur, “Johnson Mektubu, afyon ekimi yasağı, 1975 ambargosu gibi adımlar iki ülkeyi karşı karşıya getirdi. 1980 sonrası ABD, Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisine geçişini destekledi ama aynı zamanda PKK’ya dolaylı yollarla alan açtı.1990 Körfez Savaşı’ndan sonra ABD’nin Irak’ın kuzeyinde oluşturduğu yapı PKK’nın yeniden güçlenmesine neden oldu” ifadelerini kullandı. Okur, özellikle PKK-YPG ilişkisine dikkat çekerek şunları söyledi; “ABD, yazılı ve sözlü olarak PKK’yı terör örgütü ilan etse de sahadaki uygulamaları farklı oldu. PKK’nın Suriye kolu YPG’ye silah ve lojistik destek sağladı. Amaç, Türkiye’nin bölgesel güç olmasını engellemekti. Bu durum Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarını zorunlu hale getirdi. Türkiye üzerinde baskı politikası olarak kolektif terör faaliyetleri yürüten birbiri ile bağlantılı PKK, FETÖ, IŞİD/DAEŞ, DHKP-C, TKP-ML, FKÖ, ASALA, EOKA-EOKA-B, FHCK terör örgütleri aktif olarak ayrılıkçı/bölücü unsur olarak rol almış ve almaya devam etmektedir.”
BÜTÜN ENGELLEMELERE RAĞMEN BÖLGEDE SÖZ SAHİBİ TÜRKİYE
ABD’nin Orta Doğu politikalarının Türkiye’yi zaman zaman ekonomik ve siyasi baskı altına aldığını belirten Okur, “Amerika Birleşik Devletleri her zaman çıkarlarını gözeterek hareket ettiğinde Türkiye’yi, uyguladığı politika ve yaptırımlarla kendine bağlamaya çalışmıştır. Bunun karşılığında Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1960’tan sonra bir nevi Amerika’nın ambargolarına ve yaptırımlarına nota verip, karşı yaptırımlarla kendi gücünü ekonomik bağımsızlığını zedeleyecek her türlü emellere karşı korumuştur. Uyguladığı denge politikası ile Orta Doğu hâkimiyet mücadelesinde söz sahibi olan Türkiye, ABD’nin çıkarlarına ters düştüğünde ağır bedeller ödetilmek suretiyle çeşitli terör faaliyetlerine maruz bırakılmıştır. Değişen güç dengesi ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti çeşitli denge ittifakları gerek askerî gerekse siyasi olarak bölgede söz sahibi olmaya devam etmektedir” dedi.