AKİT MENÜ

Aktüel

'Unutan unutulur'

Kadir Bekil Mirat Haber'de yazdı: İnsanoğlu, varlık âleminde akıl, idrak ve irade cevherleriyle bezenmiş, emanetin taşıyıcısı kılınmış seçkin bir varlıktır. Hak Teâlâ ona şu üç nuru ihsan etmiş; aklı rehber, idraki mizan, iradeyi imtihan vesilesi yapmıştır. Zira akıl “yolu bilen”, idrak “yolu gören”, irade ise “o yolda yürüyen”dir.

Haber Merkezi

Kadir Bekil Mirat Haber'de yazdı: İnsanoğlu, varlık âleminde akıl, idrak ve irade cevherleriyle bezenmiş, emanetin taşıyıcısı kılınmış seçkin bir varlıktır. Hak Teâlâ ona şu üç nuru ihsan etmiş; aklı rehber, idraki mizan, iradeyi imtihan vesilesi yapmıştır. Zira akıl “yolu bilen”, idrak “yolu gören”, irade ise “o yolda yürüyen”dir.

Bu nimetler insana sadece var olmak için değil, aynı zamanda varlığın manasını taşımak için verilmiştir. Çünkü insanın şerefi, yeyip içerek boş yere yaşamasında değil, emaneti hakkıyla yüklenmesindedir. Kur’an’ın ifadesiyle:
“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik, onlar yüklenmekten çekindiler; onu insan yüklendi.” {el-Ahzâb, 72}
İşte o emanet, aklın rehberliği, kalbin idraki, iradenin yönelişiyle taşınan kulluk bilincidir.

Ne var ki insan, zamanla bu emaneti taşımanın ağırlığından kaçar. Nefsi, dünyanın süsüne meyleder; kalbi, hakikatin nurundan uzaklaşır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Bu dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Asıl yurt, âhiret yurdudur.” {el-Ankebût, 64}

“İnsanlara; kadınlar, oğullar, yığın yığın altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer, Allah katındadır.” {Âl-i İmrân, 14}

وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰيهُمْ اَنْفُسَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
“Allah’ı unutan; bu yüzden (Allah’ın da) onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın! İşte onlar, fâsıkların ta kendileridir!” {el-Haşr, 19}

İnsan, Allah’ı unuttuğunda aslında kendini unutur; çünkü insanın hakikati, Allah’la olan bağında gizlidir. O bağ kopunca kalp karanlığa gömülür, akıl şaşar, kalp kararır. Dünyanın süsü, hakikatin nurunu perdelemeye başlar. Böylece emaneti taşıması gereken insan, emanete ihanet eder; eşya ile oyalanır, Allah’a yabancılaşır.

Gâfil insan, fıtratının sesini susturup dünyanın geçici rahatlığına sığınır. Dünya, akıllı için bir imtihan, gafil için bir oyundur; fanî bir gölgeyi bâkî bir güneş sanmaktır. Oysa bu âlem, ebedî âhiret hayatının tarlasıdır: Kim ne ekerse onu biçer. Burada tohum, orada hasattır; burada sabır, orada vuslattır. İnsan yolcudur; konak değil, menzil arar. Akıllı olan, hanı yurt sanmaz; yolu unutan, menzile varamaz. Dünya sevgisi kalbi karartır, âhiret bilinci ise kalbi nurlandırır. O hâlde insan, fanîyi bâkîye hizmetkâr kılmalı; ölmeden önce kendini hesaba çekip kalbini arındırmalıdır. Çünkü ölüm bir yok oluş değil, gerçek hayatın ve hakikatin başladığı ebedî başlangıçtır.

Ne var ki insan, bu dengeyi kaybettiğinde fânîyi bâkîye tercih eder; böylece kalbin nuru söner, nefs de hevânın esiri olur.

Böylece idrak gafletle perdelenir, irade hakikatten sapar. İnsan, hakikatin çağrısını duymadığı her an kalbine perdeler çeker; kalp perdelenince nur söner, söndükçe gönül aynası pas tutar. Böylece insan, asıl menzile varacak yoldan sapar; dünyanın cazibesine aldanıp âhiretin hesabını unutur.

Yunus Emre’nin dediği gibi:

“İlim, ilim bilmektir;
İlim, kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin,
Bu nice okumaktır.”

İşte insanın felâketi, bu bilmeyiştedir: Kendini unutarak Allah’ı unutur; Allah’ı unutarak kendini kaybeder.

Unutmanın Hakikati

Kur’an’da “unutmak” (nisyân), sadece hafızadan silinmek anlamına gelmez. Unutmak, kalbin ilgisini kesmek, sorumluluğu terk etmek demektir. İnsanın Rabbini unutması, aslında kendi varlık gayesini yitirmesidir.

“Allah’ı unutan, bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.” {el-Haşr, 19}

Bu ilahî uyarı, gafletin insan ruhundaki en derin yarayı tarif eder. Allah’ı unutan kalp, önce kendini unutur; kim olduğunu, ne için yaşadığını, nereye gittiğini fark etmez. İşte modern insanın krizi tam da budur: Bilgisi artıyor ama bilinci azalıyor; konforu çoğalıyor ama huzuru kayboluyor.

Dünya Aldatıyor, Âhiret Unutuluyor

Kur’an’ın pek çok yerinde dünya hayatının aldatıcılığına dikkat çekilir. Dünya, Allah’ı hatırlatan bir vesile olması gerekirken, çoğu kez Allah’ı unutturan bir perdeye dönüşür.
“Dünya hayatı sizi aldatmasın.” {Lokman, 33}
Uyarısı, insanın denge kaybına yöneliktir.

Gafletin en tehlikeli boyutu, ilâhî hakikatle oyun oynama noktasına varmasıdır. İnsan, dini bir ciddiyet alanı olmaktan çıkarıp “oyun ve eğlenceye” dönüştürdüğünde, hakikate karşı duyarsızlaşır. Bu duyarsızlık, sonunda insanı ilâhî rahmetten uzaklaşmaya götürür.

“Onlar dinlerini oyun ve eğlence edindiler; dünya hayatı da kendilerini aldattı. Onlar bu günleriyle karşılaşacaklarını nasıl unuttular ve ayetlerimizi nasıl inkâr ettilerse, biz de onları bugün öyle unuturuz.” {el-A‘râf, 51}

“Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu.” {et-Tevbe, 67}

Bu ayetler, ilahî adalet ilkesini beyan eder: Kim Allah’ı anmaktan yüz çevirir ve unutursa, Allah da onu rahmetinden uzak bırakır. Bu, bir zulüm değil; insanın kendi tercihlerinin sonucu olan bir adalettir. Zira unutan, aslında unutulmayı seçmiştir.

Gafletin Sonucu: Manevî Körlük

Kur’an, gafletin nihai sonucunu “kalbin körleşmesi” olarak tanımlar. Bu körlük, gözün değil, vicdanın ve idrakin körlüğüdür. Câsiye Suresi’nde şöyle buyrulur:

“Bugün sizi unuttuğumuz gibi siz de bu gününüzün buluşmasını unuttunuz.” {el-Câsiye, 34}

Bu ayet, iki unutmanın karşılaşmasıdır: İnsanın Allah’ı unutması — Allah’ın da ona unutma muamelesi yapması, yani rahmetinden onu mahrum etmesi. Bu muamele, ilahî adaletin tam bir tecellisidir. İnsan, dünyada Allah’ı görmezden gelmişse, âhirette de Allah tarafından görülmeyecektir.

Kur’an, insana unutmamanın yolunu da öğretir. Bu yolun adı “zikir”dir. Zikir, sadece dilin tekrar ettiği bir eylem değil, kalbin yeniden uyanışıdır. Çünkü:
“Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” {er-Ra‘d, 28}

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin, O’nu sabah akşam tesbih edin.” {el-Ahzâb, 41-42}

Her “Subhânallah”, kalbin karanlığında bir kıvılcımdır. Her “Elhamdülillah”, varlığa yeniden bakabilmenin bilincidir. Her “Allahu Ekber”, insanı dünyevî putlardan kurtaran bir teslimiyettir.

Hatırlamak, insanın kendine dönmesidir. Zira Allah’ı anan, kendini hatırlar; kendini hatırlayan da Allah’a yönelir.

Sonuç İtibarıyla

İnsanın unutulması, ilahî bir adaletin sonucu; hatırlanması ise bir rahmetin tecellisidir. Bu yüzden Kur’an, bizi sürekli olarak hatırlamaya davet eder:

“Rabbini çokça zikret, sabah akşam O’nu tesbih et.” {Âl-i İmrân, 3/41}

Gerçek kurtuluş, Allah’ı hatırlamaktır. Zira Allah’ı hatırlayan kalp, hiçbir zaman yalnız kalmaz. Ve Allah’ı unutan kalp, kalabalıklar içinde bile yapayalnızdır.

O çetin hesap gününde unutulmamak istiyorsak, bugün Allah’ı hatırlamalıyız. Zira Allah, kendisini ananlara rahmetle muamele eden; unutanları ise rahmetinden uzaklaştıran el-Müntekim’dir.

Unutma, tercihlerimiz dünyada yönümüzü; âhirette yerimizi belirler. Her tercih ya bizi Allah’a yaklaştırır ya da ondan uzaklaştırır.
Allah bizleri gâfillerden değil, zâkirlerden eylesin. Âmin

Kadir Bekil

İSLAMİ HABER “MİRAT”

Yorumlara Git

İşgalci olduklarını bir kez daha ispatladılar! Komşu ülkenin topraklarına çöktüler

Suriye’de bir dönem kapandı! Esed sonrası bir yılın bilançosu yazıldı

Daha erken gidememesinin sebebi Suriyelilermiş! Vicdansız Tanju'dan Umre yolunda bile faşistlik

İSKİ'nin atık suyu denize boşalttığı görüntüler ortaya çıktı

Hollanda’da gökyüzünde alarm! F-35'ler apar topar havalandı