AKİT MENÜ

Ekonomi

Küresel ekonominin hali

Melih Oktay Baran Haber'de yazdı: De ki: “Söyleyin bakalım: Suyunuz çekiliverse, size kim temiz bir akar su getirir?”

Haber Merkezi

Melih Oktay Baran Haber'de yazdı: De ki: “Söyleyin bakalım: Suyunuz çekiliverse, size kim temiz bir akar su getirir?”

(Mülk 67:30)

“Astroloji, anlamla yoğrulmuş bir evrenin varlığını öne sürer. Öyle bir evren ki bu anlamın merkezinde, bir bakıma Dünya —hatta bireysel insan— bir odak noktası olarak yer alır. Böylesi bir evren tasavvuru, modern zihnin en temel kabullerine karşı çıkar.”
—Richard Tarnas, Cosmos and Psyche

ÖZET

Bu makale, Şubat 2026’da kesinleşecek Satürn–Neptün kavuşumunu astroekonomik ve manevi boyutlarıyla doğru anlamaya, o vakitte insanlık için sunulan fırsatları idrak etmeye, maddi-manevi çürümüş kokuşmuş yapılarla bir hesaplaşma, onları ortadan kaldırmaya ve hak olanı inşa imkanı olarak okumaya yönelik bir girişimdir.

Satürn–Neptün döngüleri (kavuşum, kare, karşıtlık gibi sert açılar1) insanlığın tarih boyunca kıtlık, kuraklık, susuzluk, açlık, krizler, buhranlar, ayaklanmalar, ihtilaller, kıyamlar ve manevi dönüşümlerle sınandığı süreçleri işaretler.

Bu döngülerdeki krizler, ilahi bir uyarı niteliğindedir: insanın Rabbine yönelmesi, verilen nimetlere şükretmesi, tevbe ve istiğfar etmesi, içi boş batıl inançları terketmesi, O’nun emir ve yasaklarını inkar eden tağuti sistemlere karşı durması ve dünyevileşmenin sarhoşluğundan silkelenerek yüzünü tevhide, ahirete dönmesi, O’na kavuşma arzusuna isteğine2 girme çağrısıdır.

Ekonomik ve finansal açıdan bakıldığında ise bu uyarılar, faize dayalı ve tevhidî dünya görüşüne aykırı bir küresel sistemin sürdürülemezliğini hatırlatırken sadaka/zekat sistemini diriltmeye, toplumdaki dayanışmayı ve kardeşliği güçlendiren karz-ı hasen kurumlarını ihya etmeye ve kâr-zarar, risk paylaşımına dayalı ticari ortaklık modellerini inşa etmeye çağırır.

Ancak bu süreçte insanlığın karşısındaki en büyük tehlike, aldatılmaktır: başına gelen felaketlerin gerçek sebeplerini görememesi, suçu yanlış yerlerde - Deccâlî sistemin önüne koyduğu ‘günah keçilerini’ uçuruma yuvarlamakta- araması, uyduruk pansuman çareler, tedavilerle şifa bulabileceğine inandırılmasıdır.

Bu kavuşum dönemi, Hak bir sistemin inşası için fırsat sunar; ancak meydan boş bırakılırsa, şeytanî odaklara da kendi Deccâlî düzenlerini kurma fırsatı verir. “Küresel ısınma” gibi söylemler aracılığıyla su kaynaklarının ve enerji, gıda rejimlerinin kontrol altına alınması; hatta karneye bağlanması; et tüketiminin kısıtlanıp yapay etin teşvik edilmesi; karbon vergisi gibi yeni kuralların, haksız vergilerin dayatılması; yapay zekâ ile kripto para sistemleri üzerinden finansal gözetimin artırılması, insanlığı daha derin bir köleliğe sürükleme potansiyeli taşır.

Sonuçta insanlık, özgürlük ile kölelik arasında bir seçimle karşı karşıya. Bu, Mehdi ile Deccâl arasında bir tercih: Ya hakikate, tevhide, İslam’a, Mutlak Fikre teslim olacak, Allah’a, Resulüne ve Başyüce’ye3 itaat edecek ya da Deccâlî sistemin refah ve haz illüzyonu içinde ‘şen sıpa’ kıvamında gönüllü köleliğe boyun eğecek.

I. Faiz ateşi yeryüzünü kuraklaştırıyor: Yaklaşan su krizi

Faiz, hastalıklı bir büyüme modeli. Enseste benzer; evet, ensest ilişkinin sonucunda nüfus artabilir, fakat bu artış asla sağlıklı değildir. Aynı şekilde, ülkelerin gayri safi milli hasılaları büyüyor görünse de, bu büyüme faiz temelli finansal genişleme yoluyla gerçekleştiği için gerçek, organik ve sağlıklı bir büyüme değildir. Kanser hücresinin büyümesi gibidir; hastalıklıdır, öldürücüdür.

“Dünya Ekonomisinin Kanseri: Faiz” başlıklı serimizde ifade edildiği üzere faiz; metastaz yapmış bir tümör gibi, tüm ekonomilere hızla yayılıyor ve toplumların yaşam alanını, rızkını, maişetini ve dahi nefsini -tatminsizlik, stres ve huzursuzluk içinde- her geçen gün daraltıyor. Bu anlamda tüketim eksikliğinin bir sonraki ve ekonomi için en tehlike formu ‘tüketim arzusu eksikliği’ olacaktır. Yani yaşam sevincinin yok olması. 4

Bir hadiste şöyle geçer: “Bir millet, mallarının zekâtını vermeyecek olursa, gökten yağmurları kesilir de; hayvanları olmasa kendilerine hiç yağmur yağdırılmaz.”

Kur’an’da faiz ve sadaka/zekat akarşı kutuplara yerleştirilir (Rum:39, Bakara:276).

Faiz, serveti piramidin tepesine taşır; tabandaki kitleler ise üsttekileri sırtında taşır. Oysa sadaka/zekat serveti yayar; omuz omuza sağlam bir duvar gibi duran bir saf düzeni kurar. İmamın cemaatin sadece bir adım önünde olduğu bir kardeşlik düzeni. Modern kapitalizm bunun tam tersine işleyen bir mekanizmadır: Zenginler vergi kaçırıp haksız finans işleriyle servetlerini büyütür, zararını halka havale eder; kenz ettikleri sermayeyi devlete borç verirler, sonra o borcun faizini —vergiler yoluyla— yoksuldan, borçludan, emekçiden toplarlar.

Bugün küresel ekonomi, faiz düzeninin ürettiği kölelik/özgürlük eşiğinin son evresinde. Resûlullah’ın “zekât verilmediğinde yağmurlar kesilir” uyarısı, sadece ahlaki değil iktisadi bir gerçektir: Servet, sadece zenginler arasında dönen bir devlete dönüştüğünde, kaynaklar kurur.

2020’de insanlık pandemi korkusuyla sınandı; şimdi sırada açlık ve kıtlık var. Dünyanın dört bir yanında 2025’te ciddi işaretler beliriyor:

Japonya’da temel gıda olan pirinçte kriz hâlâ sürüyor.

İran susuzluk yüzünden elektrik kesintilerine gidiyor.

ABD’de kuş gribi nedeniyle milyonlarca tavuk itlaf edildi; yumurta ve et rafları boş, fiyatlar zirvede.

Brezilya’da kuş gribinin görülmesi, Çin ve Avrupa’nın tavuk ve ilgili ürünlerdeki tüm ithalat kapılarını anında kapatmasına neden oluyor.

Avrupa “et vergisi” planları yapıyor; yapay et endüstrisi teşvik edilirken, gerçek üretim bilinçli olarak daraltılıyor.

Fas’ta kuraklık sebebiyle kurban dahi kesilmesi önleniyor.

İber Yarımadası genelinde büyük çaplı elektrik kesintileri yaşanıyor.

İzmir’de yaz aylarında bu yana devam eden kuraklık, planlı su kesintileri.

İstanbul’da son 65 yılın en kurak yazı.

Türkiye’de yaz yağışları uzun yıllar ortalamasına göre yüzde 53 azaldı.

2026’da ise su, gıda ve enerjideki bu krizlerin daha da derinleşmesi umulabilir. Kuruyan toprak, tükenen su kaynakları ve bereketi azalan dünya; bazı çevrelerin iddia ettiği gibi “hayvanların gaz salımı” yüzünden değil; insanlığın günahları ve ilahi düzene isyanı, şükürsüzlüğü sebebiyle bu hâle geliyor.

İlahi düzenin koyduğu kurallar, emir ve yasaklar bilinmediğinde ya da unutulduğunda, zeki ve kurnaz bazı insanlar ortaya çıkar; yaşanan felaketlerin gerçek sebebini açıklamak yerine kendi çıkarlarına uygun yeni kavramlar üretirler. “Küresel ısınma” veya “iklim değişikliği” derler. Oysa yağmurlar neden kesilir? Çünkü zenginler, yoksulların ve muhtaçların hakkını vermez. Nokta. Bu hakikat, gücü elinde tutanların işine gelmez. İlahi düzene, İslam’a, Hz.Resul’e, Cebrail ve Mikail’e karşı düşmanlıkları da bundandır.

II. Yahudileşen insanlık: Her yer Gazze, her yerde açlık

Siyonist işgal yalnızca topraklara değil, insan zihnine yönelmiş bir işgaldir — dünyevileşme, şükürsüzlük ve faizcilik üzerinden tüm insanlık o kuşatmanın içindedir. Buna insanlığın Yahudileşmesi denilebilir.

Kur’an’da bu zihniyet şöyle tanımlanır:

“Yemin olsun ki onları (Yahudileri), insanların yaşamaya en düşkün olanları olarak bulursun; müşriklerden bile çok. Her biri ister ki bin sene yaşasın.”
(Bakara, 96)

Bu, “Yahudileşme” denilebilecek bir ruh hâlidir:

Elleriyle işlediği suçlardan ötürü ölümden, gelecekten korkmak, ahirete yüz çevirip yüzünü sadece dünya hayatına dönmek, heva ve hevesine, hazzına göre yaşamayı ilke edinmek, dünyevileşmek.

Malı, mülkü, parayı tanrılaştırmak…

Faizci Yahudi zihniyeti kitleleri de kendisi gibi faizci yaptı; banka mevduatlarına aktı paralar, faizle büyümeye bırakıldı.

“Enflasyon kadar faiz caizdir.”

“Banka faizi tefecilik değildir.”

“Riba ayrıdır, modern faiz ayrıdır.”

“Aşırı yüksek faiz sorundur, düşük faizde problem yoktur.”

“Faiz bir evi, arabayı kiralamak kadar meşru ve doğal bir işlemdir, paranın kirasıdır.”

“Faiz servetimden, yapabileceğim ticaretten mahrum olduğum için ödenmiş bir tazminattır.”

“Faiz tasarruf ettiğim, tüketimimi ertelediğim için ödüldür. ”

Bu tür sözlerle insanlık kandırıldı, faizcilik iktisadi bir meşruiyet maskesiyle süslendi. Faizcilikle O’nun nimetlerine nankörlük ediyor insanlık.

Kur’an, bu yasayı şöyle bildirir:

“Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler, O da onlara açlık ve korku elbisesini giydirdi.”

(Nahl:112)

İmam Gazzâlî’nin bu hakikati veciz biçimde anlatır:

“Bir nimeti yaratılış gayesinin dışında kullanan, o nimete nankörlük eder.”

Para bir nimettir, helal dairede istihdam edildiğinde şükredilmiş olur, faizle çoğaltıldığında ise nankörlüğe dönüşür. Cinsellik nimettir, nikah dairesinde şükredilir, zinayla israf olur. Bilgi nimettir, ama teknolojinin zalimane kullanımıyla kirlenir. Ve nankörlük arttıkça, nimet çekilir.

Siyonist işgale maruz kalan Gazze bu bakımdan yakında tüm dünyayı bekleyen kıtlığı, susuzluğu, açlık elbisesini haber veriyor. Zira insanlığın çoğunluğu, faizci Yahudi zihniyetinin işgali altında dünyevileşti, faiz kanseri her yeri sardı. Tam da faizin kendisinin değmese bile tozunun dokunduğu günlerdeyiz. Dolayısıyla Gazze aslında her yerde. Ve Gazze’de şahit olduğumuz açlık da herkes için kapıda…Kurunun yanında yaşın da yanabileceği bir döneme giriyoruz.

“Sadece içinizden zulmedenlere dokunmakla kalmayacak olan fitneden sakının ve bilin ki Allah’ın cezası şiddetlidir.” (Enfâl:25)

III. Satürn–Neptün saati: İnsanlığın kuraklık, susuzluk, kıtlık ve açlık ile imtihanı

“Biz sizi biraz korku ve açlıkla, biraz mal, can ve ürün eksikliğiyle sınayacağız. Müjdele o sabredenleri!” (Bakara, 155)
Her 36 yılda bir Satürn (sınır, daralma, zorunluluk, kuruluk, güvenlik ve kontrol, ölüm) ile Neptün (su, çözülme, idealler, arzular, büyülenme, aldatma, aldatılma, yanılsama, evrensel merhamet, dindarlık) kavuşur. Bu kavuşumların bir anlamı da; insanlığın suyla, toprakla, rızıkla sınandığı ve bu sınama ile akledenlerin tevbe istiğfara, hidayet yoluna davet edildiği dönemlere de denk gelmesidir.

610 yılında, Rasûlullah’a vahyin ilk nazil olduğunda gökyüzünde Satürn ile Neptün karşıt açı konumundaydı. 624 yılında Satürn-Neptün(Uranüs-Neptün+Mars-Satürn) kavuştuğunda ise Müminler ve müşrikler Bedir’de kavuştu ve zalimlere karşı ilk savaş yapıldı.5 Şimdi son 4 yüzyıldaki kavuşumlara bakalım:

1594: Büyük fırtınalar nedeniyle şehre zahire taşıyan gemiler ulaşamadığından İstanbul’da büyük ekmek kıtlığı.(1595) Bazı araştırmacılara göre, bu dönemdeki (1591-1596) aşırı soğuklar nedeniyle kuraklık, Doğu Akdeniz’de son 600 yılda yaşanan en uzun sureli ve Osmanlı İmparatorluğu tarihinin en şiddetli kuraklığı niteliği taşımaktadır. 6

1630: Hindistan ve İtalya’da veba ve kuraklık — milyonlarca ölüm.

1666: İran’da kuraklık, açlık, hastalık ve savaşla birlikte bir kriz. İngiltere’de büyük bir kuraklık Büyük Londra Yangını. 87 kilise, 13200 ev yandı, 100binden fazla kişi evsiz kaldı.

1739: Batı Afrika’da açlık. 18 yıl zarfında Timbuktu nüfusunun yarısı açlıktan ölüyor. İrlanda-Avrupa’da açlık. 1739’da başlayan aşırı soğuklarla birlikte kıtlık şartları oluşuyor. İrlanda’da nüfusun yüzde 13-20’si ölüyor. Kıtlığa ölümcül hastalıklar da eşlik ediyor. İrlandalılar aşırı yüksek gıda fiyatlarına karşı ayaklanıyorlar.

Stono (köle) İsyanı. Amerikan tarihinin etkisi en büyük köle ayaklanmalarından biri.

1773: Bengal Kıtlığı (1769-1773) – nüfusun %30’u yok oldu, İngiliz sömürge politikası felaketi büyüttü. Norveç, İsveç ve Finlandiya’da gıda kıtlığı. İsveç’te yüksek ölüm oranı.

Boston Çay Partisi. Kolonistler, Büyük Britanya’dan gelen yüksek vergili çayı protesto ediyorlar. Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın ilk kıvılcımlarından. 1775-1776’da zaten İngiliz sömürgeciliğine karşı genel bir isyan ve bağımsızlık savaşı başladı.

1809: İspanya ve kolonileri arasında bağımsızlık hareketleri. Chuquisaca Devrimi. Latin Amerika bağımsızlık sürecinin ilk kıvılcımlarından. İspanya’ya karşı Quito devrimi. 1810’da tüm kıta ayaklanıyor. Simon Bolivar, Francisco de Miranda gibi isimler bu dönemde öne çıktı. Kabakçı Mustafa İsyanı (1807)

Çin’de resmî tarih kaydı (Qing Saray Arşivleri ve Qing Shilu):“1810 yılında yağmurlar kesildi, nehirler kurudu, hububat tarlaları yandı. Halk toprağını terk etti, yol kenarlarında ölüler yığıldı.” Aynı dönemde Kore yarımadası ve Japonya’da da benzer kıtlık ve hastalık dalgaları görüldü. Qing kaynaklarına göre yaklaşık 2 milyon insan öldü veya göç etti.

1846: Büyük Anadolu Kıtlığı. İaşe buhranı. Fahiş fiyatlar, stokçular yüzünden fiyatlar daha da artıyor. İhracat yasağı geliyor, narh konuluyor. Tarihçilerce Osmanlı'nın ilk gıda krizli küresel entegrasyon kararı olarak görülür (buğday ithalatı → dış borç bağlantısı). ‘İstanbul’a zahire sevk edilemediği için, halkın açlık tehlikesi içinde bulunduğu...’ yazar kaynaklarda.

1846–1849 döneminde yaşanan Çin kıtlığı (ve aynı dönemdeki Hindistan, İrlanda, Brezilya kıtlıkları) yalnızca “doğal” bir afet değil; aynı zamanda İngiliz serbest ticaret politikalarının doğrudan veya dolaylı sonuçları olarak belgelendi.(bkz. Late Victorian Holocausts, Mike Davis) Çin maliyesi Afyon savaşıyla çökertilmişti. İlaveten kıtlıkların önlenmesinde rol oynayan tahıl stok sisteminin zayıflatılması ve kıtlık yıllarında bile tahıl ihracatını sürdüren İngilizler kıtlığın derinleşmesine sebep oldular. Milyonlarca insan öldü, pirinç fiyatları 6 katına çıktı.

Avrupa’da 1848 devrimleri, Komünist Manifesto’nun yayımlanması.

İrlanda’da patates hastalığı – 1 milyon kişi öldü, 1 milyon kişi göç etti, ürünün yüzde 90’ı yok oldu. Britanya Hükûmeti’nin serbest piyasa doktrini nedeniyle tahıl ihracatı sürerken halk açlıktan öldü. Avrupa’da Ekonomik kriz (1846–47 tahıl kıtlığı + işsizlik) → halk sefaleti. Ekmek isyanları. 1873 Satürn-Neptün sert açısı(kare): Kuraklık+çekirge+finansal çöküş. Lübnan’da nüfusun yüzde 30-45’i öldü. Anadolu’da tarlalar sürülemedi, hayvanlar telef oldu. Osmanlı 1875 moratoryumu, borç iflası. 1873-1887: İç Anadolu bölgesi kıtlıkla boğuşuyor.7

1882: Aralık 1881’de Düyûn-ı Umûmiye İdaresi'nin kurulması. Mısır’ın işgali. Mali vesayet kurumları, IMF’nin ilk örnekleri. 1876-1882 arası şiddetli El Nino fazı. Kuraklık, kıtlık. Hindistan, Çin, Brezilya ve Afrika’da ölüm tahmini 30-50 milyon kişi. “Buffalo Krizi” – Kuzey Amerika’da 4 milyon hayvan telef oldu. Standard Oil Trust (tekel örgütlenmesi), modern anlamda ilk büyük tekel. Rockefeller ve çekirdek ortaklarının dahil olduğu kamuya kapalı, kasıtlı gizlilik8 içeren bir yapılanma. Rockefeller’e atfedilen meşhur söz: ‘Rekabet günahtır dolayısıyla onu yok etmek gerekir.’ Sosyalist hareketlerin yükselişi. Rus Çarı II.Alexander’ın suikaste uğraması. (1881)

1917: I. Dünya Savaşı Açlık ve Kıtlığı. Cebel-i Lübnan Sancağı-Lübnan Dağı Büyük Kıtlığı: 1915 Büyük Çekirge Felaketi tüm Levant’ı kapladı; ürün yok oldu. 1916’daki büyük kıtlığa sebep oldu. Lübnan Dağı nüfusunun yarısı açlıktan öldü. Bu dönem, modern Ortadoğu tarihinin en trajik kıtlıklarından biri kabul edilir.

İran kıtlığı (10 milyon ölüm) + İspanyol gribi (50 milyon ölüm). Bolşevik ihtilali. Arapların İsyanı. Sykes-Picot gizli anlaşmayla çizilen sınırlar. Başkan Erdoğan’ın 2025’teki Satürn-Neptün kavuşumundaki açıklaması bu döngüye tam uyuyor: ‘Yeni bir Sykes-Picot’a izin vermeyeceğiz.’ 1918 Mondros Ateşkes Anlaşması ve İstanbul’un itilaf devleti tarafından işgali. Ne ilginçtir ki, Bizans’ın aşılmaz denen surlarını aşarak İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed’in 1453’teki zaferi de yine yaklaşık olarak bir Satürn–Neptün kavuşumu dönemine denk geliyordu. (22 orb uzaklıkta)9

1953: 20.yüzyılda ABD’deki en büyük 3 kuraklıktan biri. ABD’nin güneyinde tarımsal gelir %40 düştü; Güney ve Orta bölgeleri yeniden büyük bir kuraklığa girdi.Özellikle Teksas, Oklahoma, Kansas, New Mexico eyaletlerinde milyonlarca dönüm otlak kurudu. 1954–1956 arasında Teksas’ta yaklaşık 4 milyon sığır telef oldu. Çin’de 1953’te başa geçen Mao’nun politikalarının yol açtığı “Büyük Kıtlığı” – 40 milyon ölüm. Stalin’in ölümü, Putin’in doğumu. Mısır’da İngiliz egemenliği sona erdi, cumhuriyet ilan edildi. Kore savaşı sona erdi. 1952 Berlin ikiye bölündü, bir sonraki kavuşum 1989’da ise duvar yıkıldı. 1954’te en sert kışlardan birini geçiren İstanbul’da yakacak, ekmek, et tedariki sıkıntısı. Buna karşı İstanbul valisi halktan yardım istiyor: “Evlerinizde odun, kömür istifçiliği yapmayın, haftada iki defadan fazla et yemeyin, yiyebileceğinizden fazla ekmek almayın.”

CIA’in ‘gizli’ bir zihin kontrol programı olan MKULTRA’nın kuruluşu. (Bluebird, Artichoke projelerinin genişletilmiş versiyonu) Programın amacı çeşitli (LSD gibi kimyasallarla, aşırı yüksek voltajlı elektroşoklar, derin uyku, hipnoz, uykusuz bırakma, haftalarca aynı ses kaydını dinletmek, ses dalgalarıyla hafıza silme, bilinç kaybı oluşturma, uzun süre karanlıkta tutma gibi yöntemlerle) insan davranışını değiştirmek, irade kırmak, kişilik bozmak ve yeniden kişilik yüklemek, hafıza silmek ve manipülasyon tekniklerini araştırmak. Nöro-Silahlar (elektromanyetik dalga ile limbik sistem uyarımı, uzaktan duygu manipülasyonu) bugün de geliştirilmeye devam ediliyor.(bkz. Telegram ‘Zihin Kontrolü, Salih Mirzabeyoğlu. 2026 Satürn-Neptün kavuşumuyla beraber bu kitabı okumak herkes için elzem.) 1972: (Satürn-Neptün karşıtlığı) Küresel Gıda Krizi (1972-1975)

1989: ABD’de kuraklık, Japonya’da balon ve sonrasında finansal kriz, Berlin Duvarı yıkılıyor. Çin’de Tiananmen protestoları. Sovyetlerin dağılması. ABD’nin Panama’yı işgali. (Trump Panama Kanalı’nı geri istiyor.) Hamaney İran’ın yeni dini lideri.(36 yıllık Satürn–Neptün döngüsünün Hamaney dönemini başlatması gibi, 2026’daki yeni kavuşumun da İran için benzer ölçekte köklü bir dönüşümün habercisi olabilir.) Exxon Valdez çevre felaketi-tarihin en büyük ekolojik afetlerinden. 250,000’den fazla deniz kuşu öldü, petrole karşı bir tepki oluştu. İstanbul’da su krizi, son 50 yılın en kurak yılı. Her taraf çöplerle dolu, temizlik işçileri maaşlarını alamadığı için grevde sürekli. İETT şoförleri de. Sürecin sonunda 1994’te Recep Tayyip Erdoğan belediye başkanı oluyor ve hem İstanbul hem de Türkiye için yeni bir dönem başlıyor.

1988 yazı ABD tarihinin en sıcak ve kurak dönemlerinden biri oldu. Aynı yıl (1988), BM Genel Kurulu, tarihte ilk kez “küresel iklimin korunması” konusunu resmen gündemine aldı. 43/53 sayılı karar, “insan faaliyetlerinin küresel iklim üzerinde ölçülebilir etkileri olduğu”nu kabul eden ilk uluslararası belgedir.

2026: Yeni kavuşum Koç’un 0 derecesinde — yani “başlangıcın sıfır noktası”. Öner Döşer’in uyarısıyla: “2026’da yağışların azalması, kuraklık riskinin artması ve su savaşlarının kapıda olması olası.”

*Satürn-Neptün kavuşumu ilginç bir şekilde Rusya tarihi için de oldukça kritik gelişmelere sahne olması açısından da dikkatimizi çekiyor. 1989 kavuşumunda olanlar malum, 1953 Stalin’in ölümü, Putin’in doğumu(1952). 1917 Bolşevik ihtilali. 1881 Rus Çarı II.Alexander’ın suikaste uğraması…Bu anlamda 2026 kavuşumunda da Rusya tarihine damgasını vuracak bazı gelişmelere şahit olabiliriz.

IV. 1989’dan 2026’ya: Finansal döngünün gölgesi

1985’te imzalanan Plaza Anlaşması’yla ABD, doları zayıflatmak için Japonya’yla işbirliği yaptı. Bunun sonucunda yenin değerlenmesiyle ihracat daraldı, büyüme yavaşladı, ayrıca Plaza anlaşması çerçevesinde Japonya’ya iç talebi artırın yönünde baskı oldu; büyüme baskısı altındaki Japon hükümeti de bu durumu tersine çevirmek için düşük faiz politikasına yöneldi. Bu ise emlak ve borsanın devasa şekilde şişmesini tetikledi.1989’da Nikkei 225 endeksi 39.000 puanla zirve yaptı; ardından balon patladı. Japon ekonomisi onlarca yıl sürecek bir durağanlığa girdi. Özellikle Asya krizinden sonra işsiz erkekler arasında intihar oranları ciddi bir artış gösterdi. Yapılan bir çalışmada 1990’lardaki durgunluk döneminde evlenme oranlarının düşük seyrettiği de tespit edilmiştir. Ekonomik kriz ve istihdam koşullarının kötüleşmesi, gençlerin evliliği ertelemesine ya da hiç evlenmemesine katkı sağlamış görünüyor. Faizin topluma, insanlığa açılmış bir savaş olduğu bu Japonya örneğinde de ortaya çıkıyor.

Benzer bir döngü bugün de var. Trump yönetimi, Japonya ve Güney Kore’yi tarifeleri bir baskı aracı olarak kullanıp ABD’de üretim ve yatırım yapmaya zorlayarak, Japonya’dan ≈550 milyar USD’lik, Güney Kore’den ise ≈350 milyar USD’lik yatırım paketi kopardı; “yatırım yap — yoksa daha yüksek tarife öde” modeli.

Ancak bu baskının arka planında, yıllardır düşük faizli yen borçlanmasıyla ABD varlıklarına akan sermayenin (“carry trade”) artık kırılgan hale gelmesi bulunuyor olabilir: Japonya’da faiz oranlarının yükselmeye başlaması ve ABD-Japonya faiz makasının daralması, Japon yatırımcıların sermayeyi geri ülkeye taşıma ihtimalini artırıyor ; bazı analizler, Japon tahvil getirilerindeki artışın carry trade’in çözülmesine ve “ABD varlıklarından büyük bir sermaye çekilişi”ne yol açabileceği uyarısını yapıyor . Bu nedenle ABD’nin tarifeyi bir ekonomik silaha dönüştürerek Japon sermayesini ülke içinde tutmaya ve yönlendirmeye çalışması, sadece ticaret politikası değil, aynı zamanda küresel likidite savaşının bir parçası: Sermayeyi kaçırma — sermayeyi rehin al.

1989’daki son Satürn-Neptün kavuşum sürecinde, Japon krizinin yanısıra ABD’deki Tasarruf ve Kredi kurumları krizi yaşandı, 1000’den fazla kurum iflas etti. Çöp tahvil balonu patladı. (LBO-Junk Bonds)

Bu klasik faiz döngüsüdür aynı zamanda:
Faiz indirilir → kredi, para bollaşır →bol kredi ortamında kaldıraçlı işlemler çoğalır, varlık fiyatları şişer →piyasa ısınınca faiz yükseltilir→ taleple beraber fiyatlar iner, teminatların değeri düşer →borç ödemeleri ağırlaşır→ temerrütler artar →fiyatlar daha da düşer→teminat yükseltme çağrıları (margin call) gelir, finansal kurumlar hızla satışa yönelir aynı anda(fire sales)→fiyatlar daha da düşer, ancak piyasada alım gücü tükenir(likidite krizi)→sistem çökmesin diye devlet araya girer, piyasaya para basar→ Faiz indirilir→…..

Aynı döngüyü 2000’de patlayan dot-com balonunda ve sonrasında gelişen 2008’de mortgage krizinde 2023’te ABD bankalarının batışında da gördük.

2000’lerin başında dot-com balonunun patlaması ve özellikle 11 Eylül saldırıları sonrasında durgunluğa giren ABD piyasasınıı canlandırmak için faizler hızla düşürüldü.(%1-2003 ortası) Bu ise emlak balonunu tetikledi. Balona dönüşünce de bu sefer faizler (2004-2006) %1 seviyesinden yüzde 5,2 ‘ye yükseltildi; sonrasında krediler ve bu kredilere dayalı çıkarılan/bunlardan türetilen menkul kıymetler (CDO) çöktü. 2007-2008’de tarihin en büyük finans krizlerinden biri meydana geldi.(2007’de Satürn-Neptün karşıtlığı)

Kriz sonrası düzenleyiciler sistemin zaaflarını gidermek için yeni kurallar getirdi; bankacılık daha sıkı denetim altına alındı. Ancak uslanmayan ribahorlar ‘Dünya Ekonomisinin Kanseri: Faiz’ serimizde teferruatlı bir şekilde anlattığımız gölge bankacılık üzerinden ilahi düzene meydan okumaya devam ettiler. Hedge fonları ve yatırım bankaları, ABD tahvillerini teminat göstererek basis trade, carry trade gibi stratejilerle yüksek kaldıraç kullandı. Amaç üretim değil, faiz farklarından ve fiyat oynaklığından kazanç elde etmekti — neredeyse kumar masasında oynanan bir oyunun finansal versiyonu. Kaybettiklerinde bedeli hep halk ödedi; devletler kamu kaynaklarını kullanarak finansal oyuncuları kurtardı. Enflasyon zehri ise tüm dünyaya ihraç edildi. Ribahorlar ise ‘nasılsa kurtaran enayi bir toplum’ var diyerek daha da azgınlaştı.(moral hazard)

COVID-19 döneminde de 2020’de faizler hızla sıfıra çekilmiş, tarihte görülmemiş ölçüde para arzı yaratılmıştı. Bu genişleme kısa vadede piyasalara “can suyu” verdi, ancak 2022’de faizlerin yeniden yükselmesiyle 2023’teki Silicon Valley Bank, Signature Bank ve First Republic Bank iflas etti, sistemin kırılganlığı yeniden görünür oldu. Bu iflaslar ABD bankacılık tarihinin en büyük iflasları arasında yerini aldı.


Her seferinde “kurtarma” adı altında yeni para basıldı, parasal genişleme yapıldı. Her parasal genişleme yeni balonları ve krizleri doğurdu. Yani aynı hastaya morfin verilerek yaşatıldı; ama tümör büyümeye devam etti.

V. 2026 Satürn-Neptün kavuşumu: Faizci kapitalizmin kıyameti için kıyam vakti

Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine, dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz, sen onların mallarını silip süpür ve kalplerine darlık ver, çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler.” (Yunus 10:88)

Trump yönetimi, tıpkı geçmiş balon dönemlerinde olduğu gibi, yeni bir varlık şişkinliği oluşturmak pahasına Merkez Bankası’nı faiz indirimine zorlamaya devam ediyor. Nitekim Eylül ayında başlayan faiz indirimleri, görünürde ekonomiyi canlandırmak için atılmış bir adım. Ancak genel toplum için ekonomiyi daha da daraltacak yeni bir dönem anlamına geliyor. Amaç ucuz,bol kredilerle Deccâl’in Piramidine son şeklini vermek.

Yapay zeka sistemlerinin inşası için devasa bir enerji, su ve altyapı açlığı var : Bu nedenle, füzyon nükleer enerji yatırımları, bina ve altyapı projeleri ve dahi uzay araştırmaları ve uydu projeleri için faizlerin daha da düşürülmesi bekleniyor. Böylece, insanlık bir kez daha “gelecek vizyonu” adı altında aşırı savurganlık ve borç/faiz döngüsüne sürükleniyor. Tabii bu arada, muhtemelen bir CIA projesi Bitcoin ve diğer ‘kripto paralarda’ oluşacağı kesin görünen balonu da es geçmeyelim.

İşte 2026’daki Satürn–Neptün kavuşumunda oluşabilecek bir sisli, panik ve kriz atmosferi (bir SU KRİZİ mesela) bu faiz indirimlerinin sıfır noktasına hızla varabilmesi için mazaret olarak kullanılabilir. Ekonomiyi daraltan, durgunluk veren her türlü kriz, ister ekolojik ister ekonomik isterse politik, bu görevi yerine getirecektir.10 Bu ekonomik daralma-kriz, merkez bankalarına yeniden “faiz indirme gerekçesi”sunacak ve insanlığı bir kez daha borç ve bağımlılık sarmalına hapsedecektir.

Zaten Trump’ın yıldızının barışmadığı FED Başkanı Powell’in görev süresi Mayıs 2026’da sona eriyor. Trump’ın arzularına boyun eğecek bir başkanın gelmesiyle 1953 Satürn-Neptün kavuşumunda hükümetten tam bağımsızlığını elde eden Merkez Bankası sistemi 2026 kavuşumunda bu bağımsızlığı kaybedebilir.

Oysa faiz, yüksek olduğunda da düşük olduğunda da mahiyeti/haramlığı değişmeyen bir tahakküm aracı. Sistemin kurduğu Deccâlî illüzyon insanlığın dikkatini sürekli “yüksek faiz mi, düşük faiz mi?” ikilemine kilitleyerek hakikati görünmez kılar: oran değişir, mekanizma değişmez; bağımlılık sürer. Her krizde bir iki göstermelik düzenleme ve yeni kurallarla yola devam edilir. Böylece kölelik döngüsü yeniden başlar.

Fakat her döngüde olduğu gibi bu kez de bir uyanış ihtimali vardır. İnsanlığın hayrı için öne atılacak bir müminler, bir ‘akıncılar’ topluluğu, bu tağutî düzene karşı kıyam edebilir; putların kırıldığı, adalet merkezli bir nizamın, yani BAŞYÜCELİK DEVLETİ’nin temelleri de atılabilir. ‘Yeni Dünya Düzeni’ kurulacaksa o halde bu düzen buradan başlayabilir.

Dolayısıyla Satürn-Neptün kavuşumu aslında Hakka dayalı bir sistemin inşası için ilk adımın, kıyamın başlangıcı için de potansiyel sunuyor. (Pluto, Uranüs de olumlu açılarıyla bu sürece destek oluyor.)

VI. Jüpiter–Satürn saati: Tarihin parasal nabzı

Astroekonomide Jüpiter (para, servet, sermaye)–Satürn döngüsü yaklaşık 20 yıllık bir periyodun göstergesidir. Bu iki gezegenin kavuşum ve karşıtlıkları, yeryüzündeki para rejimlerinin değişim anlarıyla da çakıştığını gözlemliyoruz. Özellikle karşıt açılar üzerinden son 120 yılda neler olduğuna bir bakalım:

1910: Jekyll Adasında ribahorların gizli toplantısı — özel bankaların kontrol ettiği ancak kamununmuş gibi görünen bir merkez bankasını tasarlama girişimi. 1913’te FED resmen kuruldu.

1930: Büyük Buhran ve altına dayalı doların devalue edilmesi. Altın bulundurmak ABD’de yasaklandı, tüm altın varlıkların hazineye teslimi zorunlu kılındı. Merkez bankalarının merkez bankası, küresel finans düzenleyecisine dönüşecek BIS (Bank for International Settlements) kuruldu.

1950: ‘Hazine-FED Anlaşması’. Para ile maliye politikasının ayrışması, merkez bankası bağımsızlığı. 1944’te Bretton Woods ile yeni bir dünya para sistemi, altına endeksli dolar küresel rezerv parası.

1970: Nixon şoku. ABD artık dolar karşılığında altın vermeyi reddediyor. Bretton Woods’un sonu/askıya alınışı. Altın standardından ABD Hazine Tahvili standardına geçiş. ABD artık borç vererek değil borç alarak dünyayı sömürüyor.

1991: Sovyetlerin çöküşü ve Neoliberalizmin küreselleşmesi. Washington Konsensüsü (1989). Basel I (1988)

2010: Dodd–Frank Wall Street Reform and Consumer Protection Act, 2008 kriziyle sarsılan finans sistemine yeniden düzenleyici çerçeve getirmeye çalıştı. Ama bu sefer de GÖLGE BANKACILIK yoluyla ribahorlar alanlarını genişletti.

2026-2030 (öngörü): ABD’nin 1930 (Büyük Buhran dönemi), 1970’lerdekine (stagflasyon-ekonomik durgunluk+yüksek enflasyon dönemi) benzer şekilde bir hamle yapması umulabilir. Uzun vadeli tahviller üzerinden eskisi kadar ucuza borçlanamıyor, yatırımcılar altına doğru kayıyor. Bu kırılganlık, Nisan 2025’te daha görünür hale geldi. ABD’nin gümrük vergileri politikasının tetiklediği piyasa gerginliği borsalarda sert satışlara yol açtı. Normalde böyle dönemlerde yatırımcılar güvenli liman olarak ABD tahvillerine yönelirdi; ancak bu kez tersi oldu: Hazine tahvilleri ciddi bir satış baskısıyla karşılaştı.Bu eğilimin ardında birkaç faktör var. İlki, aşırı kaldıraçlı basis trade pozisyonları nedeniyle finansal kurumların zarar kapatmak için ellerindeki en likit varlıkları (tahvilleri) satması. İkincisi ise, küresel borç yükü ve jeopolitik risklerdeki artışın uzun vadeli tahvillere olan güveni zedelemesi. Bu nedenle yatırımcılar sermayelerini giderek daha fazla altın ve kıymetli metallere kaydırıyor. Ayrıca ABD ile Japonya arasındaki faiz farkının azalması, fon akımlarını yeniden Asya tahvillerine yönlendiriyor. Bu kayma, 2024 Ağustos’unda yaşanan volatiliteye benzer biçimde, piyasalarda likidite şokları yaratma potansiyeline sahip. Üstelik bu tablo, yaşlanan nüfus, düşen doğurganlık oranları ve sosyal güvenlik sistemlerinin finansman açığıyla birleştiğinde, orta vadede mali sürdürülebilirliği tehdit eden bir yapıya dönüşüyor.

1930, 1970’lerde de benzer şekilde altın talebi ABD’nin politik hamleleriyle savuşturulmuştu. Şimdi ise kripto paralar üzerinden yeni düzenlemelere gidebilir. Kripto borsasını önce şişirir, sonrasında devalue ederek borcunu azaltabilir. Kripto paraların değer kazanmasıyla birlikte Stablecoin üzerinden yeniden bir talep oluşturmaya çalışabilir borcuna, tahvillerine. BIS’in Innovation Hub Report (2025)’a göre, stablecoin piyasasının büyüklüğü 250 milyar dolar, 2030’a kadar 2 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. Bu durumda önümüzdeki dönemde kripto paralarda önce ciddi bir balon, bu balonun stablecoin üzerinden devlet tahvilleriyle beslenmesi sonrasında ise balonun patlamasıyla yeni bir düzenlemeye gidiş.

VII. Faiz ekonomiyi, dünyayı kurutur: Dust Bowl örneği

‘Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanmayı dileyin, sonra O'na tövbe edin ki üzerinize bolca yağmur göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın; sakın günahkârlar olup Allah'tan yüz çevirmeyin’’ (Hud:52)

1930’ların başında ABD’nin Orta Düzlükleri (Great Plains), tarihin en yıkıcı kuraklıklarından birine sahne oldu. Kuraklık, zaten 1929 Büyük Buhranı’yla çökmüş bir ekonominin üzerine geldi. 1920’lerde artan mekanize tarım ve “toprağı sürekli sürme” politikaları yüzünden doğal bitki örtüsü yok edilmişti.

Bu mekanize tarıma geçişte ise toprağı bu hale getiren aslında yine faizdi. Çiftçiler bu aletleri, makinaları alabilmek için faizli borca girmişlerdi.1920’de ABD’de çiftçi başına ortalama borç 255 dolar civarındayken, 1930’a gelindiğinde bu rakam 1.500 doların üzerine çıktı (yaklaşık altı kat artış)11. 1910’da ABD’de 1.000 traktör bile yokken, 1930’da sayı yaklaşık 1 milyona ulaştı. Toplam tarımsal borç 1910’da 3 milyar dolarken, 1930’a gelindiğinde 9 milyar doları geçti.12

1920’lerde traktör ve mekanik ekipman sayesinde üretim verimi yükseldi, ama bu da arz fazlası yarattı. Bu kez ürün fiyatları daha da düştü; örneğin 1920’de buğdayın kile fiyatı 2.94 dolarken, 1929’da 1 dolara indi. Gelir düşerken borç ödemeleri sabit kaldı, borç/gelir oranı hızla yükseldi. Birçok çiftçi borçlarını çevirmek için daha fazla arazi ekip üretimi artırmaya çalıştı — bu da toprak erozyonuna, çevresel yıkıma ve Dust Bowl’a zemin hazırladı. 1929 Büyük Buhran başladığında, çiftçilerin büyük bölümü zaten mali olarak kırılgandı. 1930–1933 arasında yaklaşık 1 milyon çiftlik el değiştirdi veya tasfiye edildi. Tarım arazilerinin önemli kısmı bankalar ve finans kurumlarının eline geçti.

Kısır Döngü: Artan üretim → arz fazlası → fiyat düşüşü → borç ödeme zorluğu → daha fazla üretim baskısı → toprak yorgunluğu. Ve bu hızla haddi geçen üretimin arkasında faiz vardı. Faizli borçlar fiyatların düşmesiyle ödenmez hale geldi. Borç baskısıyla çiftçiler daha fazla araziyi işlemeye yöneldi, fakat bu: Bitki örtüsünün yok olmasına, Toprak neminin azalmasına, 1930’larda rüzgar erozyonuyla milyonlarca hektar toprağın yok olmasına yol açtı. Satürn-Neptün karşıtlığının olduğu 1935’te sorun zirveye çıkmıştı. Bu süreç 1935’te kurulan Soil Conservation Service (SCS) ile ancak kontrol altına alınabildi.13

Hasılı; Toprağı kurutan, yaşamı daraltan şey; Allah’ın dinine karşı gelmek, emirlerine uymamak ve yasaklarından sakınmamaktır. Faiz yasağı ve zekât emri bu kapsamdadır. Piyasada ise -özellikle elit ribahor çevrelerde bundan çok daha fazlası var: Kumar, alkol, fuhuş, zina, livata, haksız yere adam öldürme, hırsızlık, tecavüz, yalan, israf, insan/çocuk kaçakçılığı, sübyancılık, fitne çıkarmak, kibir…

VIII. Sonuç: Kıyam saati

“Eğer yolda dosdoğru olurlarsa, mutlaka onlara bol yağmur yağdırırız ki bununla onları imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar.” (Cin 16-17)

‘‘O ülkelerin halkı inansalar ve günahtan sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık. Fakat yalanladılar; biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.’’ (Araf 96)

Satürn–Neptün kavuşumu —tarihte defalarca— kıtlık, kuraklık, ihtilal, kıyam, yıkım ve aynı zamanda uyanış dönemlerini başlatmıştır. Bu kez kavuşum Koç’un sıfır derecesinde gerçekleşiyor: başlangıçların başlangıcı. Yani bu sadece bir bitiş değil, yeni bir düzeni başlatmak, tağuti sistemlere karşı kıyam etmek için de son derece doğru bir zaman. Eşref bir saat.

Astro-ekonomik açıdan 2026 ve sonrası, insanlığın iktisadi günahlar ve bereket, yaşam kaynağı SU arasındaki ilişkiyi yeniden fark edeceği bir eşik olabilir. Faiz, toprağı kurutur; kalpleri katılaştırır, insanı insana düşman eder. Sadaka/zekat ise yeryüzüne yağmuru çağırır, kalpleri yumuşatır, kardeşliği pekiştirir.

Deccâlî sistemin vadettiği “refah”, sadece bir Neptünvari bir illüzyondur, aldatmadır. Cehennem olarak gösterdiği aslında Cennet, Cennet’i ise Cehennem’in kendisidir.

Resûlullah, Deccâl dönemini şöyle anlatır: “Rüzgârın sürüklediği bulut gibi insanların yanından geçer, ilâh olduğunu söyleyerek kendisine iman etmelerini ister, onlar da iman ederler. Göğe yağmur yağdırmasını emreder, yağmur yağar; yere bitki bitirmesini emreder, otlar, çayırlar biter; insanların yayılmaya gönderdikleri hayvanları daha gösterişli ve semiz, sütleri daha bol olarak döner. Daha sonra başka insanların yanına gelerek onları kendine inanmaya davet eder; fakat onlar kendisine inanmayıp teklifini geri çevirirler; deccâl de yanlarından ayrılıp gider; lakin sabahleyin suları çekilip çayır çimenleri kurur, hayvanları da helâk olur.’’

Bugün insanlığın önünde iki yol var:

Faize dayalı kapitalizm yolunun sonunda kurulacak Deccâlî bir sistemde şen sıpa köleliğine razı olmak.

Tevhid merkezli bir adalet düzenine yönelmek, Mutlak Fikre dayalı Başyücelik Devletini kurmak ve özgürce insanca izzetli bir şekilde yaşamak.

1 Richard Tarnas’ın Cosmos and Psyche eserinde belirttiği gibi: “(Açılar), Kepler için astrolojinin en temel ve deneyimle doğrulanmış ilkesiydi: Deneyim, her şeyden çok, gezegen açılarını (aspektlerin) etkinliğine inanılırlık kazandırır. Bu öylesine açıktır ki, yalnızca onları kendisi denememiş olanlar tarafından inkâr edilebilir. Açıları etkili kılan güç, Tanrı’nın bir yansımasıdır; çünkü Tanrı geometrik ilkeler uyarınca yaratır ve göksel açıların bu geometrisi ya da uyumu tarafından etkinleştirilir.” Bu bakış açısıyla, iktisat-finans tarihini yıldızların geometrik uyumu içinde okumak, nedensel akışları daha net görmeyi sağlar.

2 İktisadın temel problemi olan ‘sonsuz istekler/arzular sınırlı kaynaklar’ sorunu da hem bu dünyada hem de ahirette ancak böyle çözülebilir. Sonsuz istekleri olan bir varlık olan insanı ancak, sınırsız kaynakların sahibi Allah’a kavuşma tatmin edebilir.

3 Nisâ 4:59

4 Tâ-Hâ, 20/124 (“Ma‘îşeten dankâ” ifadesi)

5 Savaşın Bedir kuyularının başında gerçekleşmesini de ayrıca not etmek gerekir. Malum, Neptün ‘suları’ temsil eder.

6Yanar, Ömür. “16. Yüzyılın Sonlarında Kuraklık ve Kıtlık: Osmanlı ve İspanya Karşılaştırmalı Analizi.” International Ege Congress on Social Sciences & Humanities, Ege Üniversitesi, İzmir, 2-4 Eylül 2022.

7 Aybar, M. (2017). Osmanlı Devletinde Kıtlık ve İç Göç: 1870-1900 Arası İç Anadolu Örneği. Mavi Atlas, 5(2), 474-488.

8 Satürn-Neptün kavuşum dönemi kapalı kapılar arkasındaki gizli toplantılara, anlaşmalara da işaret ediyor. Benzer bir gizli anlaşma (Sykes-Picot) bir sonraki kavuşumda da gerçekleşiyor. Gizli bir örgüt olan Tapınak Şövalyeleri -1307 Satürn-Neptün kavuşumunda- örgüte ciddi borçları olan Kral 4.Philip ve Papa 5.Clement’in işbirliğiyle yok ediliyor. -1738 kavuşumunda ise- Papa 12.Clement Katoliklerin Mason olmasını yasaklıyor. Ve 2026 kavuşumuna yaklaştığımız şu günlerde Türkiye’de Mason lideri Remzi Sanver tutuklanıyor. Bu anlamda bu kavuşum günleri gizli ve düşman örgütlerin açığa çıkarılıp yok edilmesi için de eşref bir saat sunuyor. ‘(O tür) gizli konuşmalar ancak şeytandandır. Bu müminleri üzmek içindir. Oysa o, Allah’ın izni olmadıkça onlara hiçbir zarar veremez. Müminler ancak ve ancak Allah’a güvenip dayansınlar.’ (58:10)

9 Sınırlar, duvarlar ve bunların aşılması — hatta yeniden tanımlanması — Satürn-Neptün döngüsünün temel temalarından. 1453’te Bizans surlarının aşılması bir çağın kapanışı yeni bir çağın açılışıydı. 1989’da Berlin Duvarı yıkıldı, Sovyetler dağıldı, neoliberalizm küreselleşti. Aynı yıl World Wide Web’in ortaya çıkması, bilginin, iletişimin ve ticaretin önündeki coğrafi engelleri kaldırarak dünyayı görünmez bir ağla birbirine bağladı. Bugün benzer bir sembolizm, Gazze ablukasının deniz (Neptün) yoluyla kırılması yönündeki girişimlerde görülüyor. Mavi Marmara ile başlayan süreç, artık uluslararası katılımın arttığı Sumud Filosu gibi girişimlerle devam ediyor.Ancak burada dikkat isteyen bir Neptün teması var: Aldatılma, propaganda ve yönlendirilme riski. İnsani yardım söylemi üzerinden yürüyen bazı hareketler, zaman zaman farklı ideolojik amaçlara doğru çekilebilir. Filistin direnişinin sembollerinden hâline gelen “Leve Palestina” şarkısının aynı zamanda sosyalist propaganda içermesi de bu duruma bir örnek. Ne kapitalizm ne sosyalizm nihai gerçeği taşıyor; hakikatin ölçüsü İslam’dır.Neptün’ün uyarısı şu: Sis, duygu, ideal ve hayal perdesinin ardında niyetleri doğru okumak, aldanmamak.

10 Ekonomik çöküşü tetikleyecek kırılmalar birbirinden farklı senaryolarla sahne alabilir. Zaten yapay zeka teknoloji şirketleri üzerinden bir balon oluşmuş durumda. Bir de buna gölge bankacılığın aşırı kaldıraçlı işlemlerini de eklersek sistem zaten kırılgan bir durumda. Herhangi bir savrulma, ani fiyat hareketleri piyasaları çökertmeye yeter. Bu ani hareketler çeşitli sebeplerle olabilir ki en başta SU KRİZİ tehlikesine dikkat çektik. Diğerleri ise; Savaşlar veya bölgesel çatışmalar nedeniyle tedarik zincirinin kopması-mesela Hürmüz boğazının kapatılması; ABD-Çin arasındaki gerginlikten doğan ticari bir savaş,; yeni bir pandemi ya da hayvan hastalıkları yüzünden gıda ve et üretiminin daralması; elektrik, su veya internet altyapısına yönelik siber saldırılar ya da sabotajlar; büyük afetler veya Exxon Valdez benzeri ekolojik felaketler…Neptün suyu ve likiditeyi temsil eder; Satürn ise kısıtlamayı. Bu ikisinin kesişimi finansal piyasalarda likidite daralması olarak görünüyor. Carry trade ve basis trade gibi aşırı kaldıraçlı işlemler piyasaları zaten bir barut fıçısına çevirmiş durumda; en ufak bir sarsıntıda herkes aynı anda pozisyon kapatmaya çalışırken, piyasada alıcı bulmak imkânsızlaşır. Ve yine aynı döngü devreye girer: krizden çıkmak için faizler hızla indirilir, piyasaya devasa miktarda likidite pompalanır. Böylece mevcut balon söndürülmez; aksine, bir sonraki daha büyük balonun tohumları atılır.

11 Fite, Gilbert C. (1966). American Farmers: The New Minority. Indiana University Press.

12 Historical Statistics of the United States, Colonial Times to 1970, Series K26–K34 (US Census Bureau).

13 Helms, Douglas (2003). The Origins of the Soil Conservation Service. USDA NRCS Historical Notes

Yorumlara Git

Barrack’tan “93 darbeyi biz yaptık” itirafı! Darbeciler bizim çocuklar

Yıldırım: İBB’yi soymanın hesabını elbette soracağız

Askeri işbirliği anlaşmaları peş peşe feshedildi. Rusya’dan üç ülkeye rest

Başdanışman Uçum’dan ‘Terörsüz Türkiye’ mesajı: “Sabotaj siyasetine geçit yok!”

Dağlıca-Aktütün basıldığında horul horul uyuyor muydun, polis amca?