AKİT MENÜ

Gündem

UBP Milletvekili Yasemin Öztürk: Siyonist İsrail’i Türkiye’nin askerî gücü durdurabilir

İsrail’in Güney Kıbrıs’taki varlığının sadece enerjiyle ilgili değil, bölgesel dengeyi de hedef alan siyasi bir proje olduğunu vurgulayan KKTC UBP Milletvekili Yasemin Öztürk, bugüne kadar İsrail’i n yayılmacı politikasını diplomatik yönden durdurma çabasının bir işe yaramadığına dikkat çekerek, İsrail’i durduracak tek gücün, Türkiye’nin askerî gücü olduğunu vurguladı.

Haber Merkezi
Güncelleme Tarihi:

Sebahattin Ayan  İstanbul

Kurulduğu günden bu yana İslam coğrafyasına kan ve gözyaşı getiren ve 7 Ekim 2023 tarihinden beri Gazze’de Müslümanları katleden terörist İsrail, bölgeyi ateşe verebilecek adımlar atıyor. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile silah anlaşmaları yaparak askeri yığınak yapan İsrail şimdi de Güney Kıbrıs ile yaptığı doğalgaz anlaşması yaptı. Güney Kıbrıs’ın yürüttüğü “Great Sea Interconnector” projesi kapsamında alınan kararlar, Kıbrıslı Türklerin iradesi tamamen yok sayılarak ilerlerken enerji alanındaki bu tür projelerde Kıbrıs Türk tarafını dışlayan yaklaşımlar, bölgede hem siyasi hem de ekonomik dengeleri olumsuz etkiliyor. Bu kapsamda, KKTC Ulusal Birlik Partisi (UBP) Milletvekili Yasemin Öztürk ile Güney Kıbrıs’ın bu skandal uygulamalarını, projenin Kıbrıs Türk tarafına etkilerini ve atılması gereken adımları konuştuk.

 

ANKARA’NIN ONAYI OLMADAN AKDENİZ’DE KUŞ UÇMAZ

İsrail’in Güney Kıbrıs’la imzaladığı doğalgaz anlaşması, Doğu Akdeniz’deki güç dengelerini nasıl etkiler?

İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan arasında planlanan enerji hattı—gaz veya elektrik hattı fark etmeksizin— gerçekte çok da uygulanabilir bir proje değil. Proje kapsamında hattın Girit’ten Kıbrıs’a, oradan da İsrail’e uzatılması öngörülüyor. Ancak bu mesafe oldukça uzun olduğundan, deniz altından geçişin maliyeti son derece yüksek. Ayrıca, hattın Girit’ten sonra bir dağıtım istasyonuna mı bağlanacağı, yoksa Yunanistan ana karasına mı uzanacağı da henüz belirsiz. Bununla birlikte, hattın Türkiye’nin deniz yetki alanından geçmesi gerektiği için Ankara’nın onayına ihtiyaç var. Türkiye’nin bu projeye izin vermesi ise söz konusu değil. Dolayısıyla, bu projenin sürekli gündeme getirilmesinin ardında politik amaçlar bulunuyor. Aslında bu girişim, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den uzaklaştırmayı hedefleyen, siyasi bir hamle niteliğinde. Yani bu projenin konuşulması, mutlaka uygulanacağı anlamına gelmiyor; esas amaç, Doğu Akdeniz’deki gerginliği tırmandırmak.

 

İSRAİL BÖLGEDE HEGEMONYA KURMA ÇABASI İÇİNDE

Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu tür enerji projelerinde dışlanmaya karşı nasıl bir diplomatik adım atmalıdır?

İsrail’in varlığının Güney Kıbrıs’ta giderek arttığını görüyoruz. Güney Kıbrıs, İsrail açısından Batı’ya açılma ve genişleme noktası olarak değerlendiriliyor. İsrail’in Siyonist politikaları; kuzeyde Suriye ve Lübnan’a, doğuda Filistin’e, güneyde ise Sina Yarımadası’na ve kısmen Ürdün Vadisi’ne yönelik emelleriyle uzun süredir kendini belli ediyor. 1948’den bu yana İsrail, bölgede Batı’nın karakolu olarak hareket ediyor. Başlangıçta “kendini savunma” iddiasıyla yürüttüğü politikalar, artık yerini yayılma stratejisine bırakmış durumda. İsrail yönetimi, şimdi Batı’ya doğru genişlemenin zamanı geldiğine inanıyor ve bu doğrultuda Kıbrıs’a yöneliyor.
Kıbrıs’ın İsrail açısından ikinci bir önemi de tarihsel bir bağdan kaynaklanıyor. İsrail devleti kurulmadan önce, Yahudilerin bir kısmı Kıbrıs’taki kamplarda tutulmuştu. Bu nedenle Kıbrıs, İsrail için tarihsel ve sembolik bir anlam da taşıyor. Ayrıca stratejik konumu itibarıyla da büyük önem arz ediyor. Nitekim Amerika, Fransa ve İngiltere Kıbrıs’ı “batmayan uçak gemisi” olarak görürken, İsrail de aynı perspektifi paylaşıyor.

 

Son dönemde Rum tarafı ile İsrail arasındaki ittifakın güçlenmesi, İsrail’in bölgede hegemonya kurma çabalarını hızlandırdı. Ancak kuzeyde mülk edinen İsraillilerin önemli bir kısmı Rus kökenli, bu da bazı güvenlik ve nüfuz risklerini beraberinde getiriyor. Genel olarak değerlendirildiğinde, İsrail açısından Kıbrıs stratejik, açık ve erişimi kolay bir hedef olarak görülüyor. Buna paralel olarak, Rumların Türkiye’ye karşı ittifak arayışları da artıyor. Rum tarafı, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dengelemeyi veya dışlamayı hedefleyen hayali stratejiler peşinde koşuyor.

Ancak Türkiye’nin coğrafi konumu, askeri gücü ve bölgesel etkinliği, bu tür projelerin başarıya ulaşmasına izin vermiyor. Dolayısıyla Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlayan herhangi bir stratejik yapılanma ne askeri ne de siyasi açıdan mümkün görünmüyor. Bu tablo hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hem de Türkiye’nin bölgede avantajlı konumunu açıkça ortaya koyuyor.

 

İSRAİL’İN POLİTİK HAMLELERİ TÜM DÜNYAYI RAHATSIZ EDİYOR

İsrail’in bu hamlesi, bölgesel barış ve istikrar açısından ne gibi riskler barındırıyor?

İsrail’in yalnızca Güney Kıbrıs’a yerleşmesi değil, bununla birlikte attığı diğer adımlar da bölge istikrarını ciddi şekilde olumsuz etkiliyor. Mısır’dan Türkiye’ye, İran’dan Fas’a kadar uzanan geniş Doğu Akdeniz coğrafyasında İsrail’in yürüttüğü politik hamleler, yalnızca bölgeyi değil, tüm dünyayı rahatsız ediyor.
Bu durum, uluslararası toplum açısından da ciddi bir tehdit oluşturuyor. Artık dünyanın, İsrail’in bu agresif ve yayılmacı tutumuna karşı ortak bir çözüm üretmesi gerekiyor. Çünkü İsrail bugün, sadece bölgesel barışı değil, küresel istikrarı da tehdit eden bir unsur haline gelmiş durumda. Bu nedenle, Türkiye başta olmak üzere bölge ülkeleri, İsrail’in bu politikalarına karşı etkili ve kalıcı bir strateji geliştirmek zorunda.

 

İsrail’i durdurabilecek unsur Türkiye’nin caydırıcı gücü

Sizce Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki askeri ve stratejik varlığı, İsrail’in yayılmacı politikaları karşısında nasıl bir caydırıcılık oluşturuyor?

İsrail’in özellikle yayılmacı politikalarına karşı yürütülen diplomatik girişimlerin başarısız olduğu artık herkes tarafından görülüyor. Fransa, İngiltere, İspanya, zaman zaman İtalya ve birçok Avrupa ülkesinin tepkileri sonuçsuz kaldı. Özellikle Mısır’ın İsrail’e komşu olması ve uzun yıllar boyunca diplomatik yollarla İsrail’i durdurma çabaları, bu yöntemin etkisiz kaldığını ortaya koydu. Buradan şunu anlıyoruz. İsrail’i gerçekten durdurabilecek unsurun diplomasi değil, bölgedeki Türk askeri varlığı ve Türkiye’nin caydırıcı gücü olduğu açıkça görülüyor.

 

Bugün artık dünya, İsrail’in diplomatik uyarılardan anlamadığını açık biçimde görüyor. Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Lahey Uluslararası Adalet Divanı gibi kurumların kararlarının da İsrail üzerinde caydırıcı bir etkisi olmadı. Gerek Golan Tepelerinin ilhakı gerekse Batı Yaka’daki fiili ilhak uygulamaları konusunda BM Güvenlik Konseyi kararlarına rağmen İsrail’in bu kararları uygulamadığına ve umursamadığına defalarca tanık olduk.

Kaynak: Yeniakit Gazetesi

 

Yorumlara Git

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan flaş sözler

Avrupalı ırkçılığı yine akladı: “Türklerle savaş” pankartını görmezden gelen UEFA, Fenerbahçe’ye ağır ceza yağdırdı

Transfer korkusu CHP’ye kanun teklifi hazırlattı: Partisinden istifa edenin belediye başkanlığı düşsün!

Skandal karikatürün hesabı soruluyor! Lemancılar mahkemede kıvırdı

Türkiye'den Gazze'ye 102 bin 590 ton insani yardım