AKİT MENÜ

Aktüel

Hazcı yaşam yükselişteyken dindarlık tüm dünyada düşüş halinde!

Son yıllarda özellikle zengin ülkelerde dinin günlük hayattaki öneminin hızla azalmasına ilişkin yeni veriler, tartışmayı “hedonist tüketim kültürü” eksenine taşıdı. ABD merkezli araştırma kuruluşu Gallup’un yayımladığı son çalışma, Türkiye ve ABD dâhil birçok OECD ülkesinde son on yılda tarihin en büyük dindarlık düşüşlerinin yaşandığını ortaya koyarken, akademik çalışmalar bedensel haz ve tüketim odaklı yaşam tarzının bu eğilimle güçlü biçimde ilişkili olduğuna işaret ediyor.

Haber Merkezi

Son yıllarda özellikle zengin ülkelerde dinin günlük hayattaki öneminin hızla azalmasına ilişkin yeni veriler, tartışmayı “hedonist tüketim kültürü” eksenine taşıdı. ABD merkezli araştırma kuruluşu Gallup’un yayımladığı son çalışma, Türkiye ve ABD dâhil birçok OECD ülkesinde son on yılda tarihin en büyük dindarlık düşüşlerinin yaşandığını ortaya koyarken, akademik çalışmalar bedensel haz ve tüketim odaklı yaşam tarzının bu eğilimle güçlü biçimde ilişkili olduğuna işaret ediyor.

Gallup’un 2007’den bu yana yürüttüğü Dünya Araştırması verileri üzerinden yaptığı son analizde, “Din günlük hayatınızın önemli bir parçası mıdır?” sorusuna “evet” diyenlerin oranı incelendi. ABD’de bu oran 2015’te yüzde 66 iken, 2025’te yüzde 49’a geriledi; bu 10 yılda 17 puanlık düşüşle, Gallup’un kayıtlarında herhangi bir ülkede ölçtüğü en büyük düşüşler arasına girdi.

Aynı analizde Yunanistan’da 2013–2023 arasında 28, İtalya’da 2012–2022 arasında 23, Polonya’da 2013–2023 arasında 22 puanlık gerileme tespit edildi. Türkiye’de ise 2008–2018 döneminde oran yüzde 89’dan yüzde 71’e inerek 18 puanlık bir düşüşe işaret etti.

 

Gallup, 160’tan fazla ülkenin verisini incelediği çalışmada, 10 yıllık herhangi bir dönemde 15 puanın üzerinde düşüş yaşayan ülke sayısının yalnızca 14 olduğunu vurguluyor. Buna karşın dünya genelinde dinin günlük hayatta önemli olduğunu söyleyenlerin oranı yaklaşık 20 yıldır yüzde 80’in üzerinde sabit seyrediyor.
Zengin ülkeler sekülerleşirken küresel Güney’de dindarlık güçlü

Siyaset sosyolojisi literatüründe, özellikle refah seviyesi yüksek ülkelerde dindarlığın kademeli biçimde gerilediği, buna karşılık birçok Afrika ve Asya ülkesinde dinî canlılığın sürdüğü uzun süredir dile getiriliyor. Norris ve Inglehart’ın “kutsal ve seküler” eksenli çalışmaları, varoluşsal güvenlik seviyesi yükseldikçe –sağlık, gelir, sosyal güvence gibi alanlarda– dinin bireysel ve toplumsal hayattaki ağırlığının azalma eğilimine girdiğini ortaya koyuyor.

Ancak son veriler, özellikle 2007 sonrasında düşüşün hızlandığını gösteriyor. Dünya Değerler Araştırması’nın 1981–2007 döneminde birçok ülkede dindarlığın arttığını, 2007–2020 arasında ise aynı ülkelerin büyük kısmında belirgin bir gerileme yaşandığını rapor etmesi, bu ivme değişimine dikkat çeken bulgular arasında.

 

Hedonist tüketim kültürü, dinin doldurduğu alanlara talip

Sosyologlar, din düşüşünü tek bir nedene bağlamanın mümkün olmadığını, ancak “bedensel haz ve tüketim” merkezli yeni hayat tarzının kritik rol oynadığını vurguluyor.

Harvard Üniversitesi’nden toplum kuramcısı Daniel Bell, “Kapitalizmin Kültürel Çelişkileri” başlıklı çalışmasında, modern kapitalist kültürün, üretim alanında disiplin ve ertelemeyi isterken, kültürel alanda haz ve tüketimi körükleyen güçlü bir hedonist ethos ürettiğini belirtmişti. Bell’e göre, savaş sonrası dönemde seri üretim ve reklamcılık, eski “Protestan çalışma ahlakı”nı bizzat kapitalizmin içinden gelen bir hedonizm dalgasıyla aşındırdı.

Polonyalı sosyolog Zygmunt Bauman da “Tüketilen Hayat” ve “Akışkan Hayat” başlıklı eserlerinde, modern toplumun bireylerden sürekli arzu duymalarını, daha çok tüketmelerini ve kimliklerini satın aldıkları ürünler üzerinden kurmalarını beklediğini savunuyor. Bauman’a göre tüketim toplumu, mutluluğu giderek artan arzular ve hızla yenilenen tüketim nesneleriyle özdeşleştiriyor.

Uzmanlara göre dinî gelenekler, arzuyu sınırlayan, hazzı terbiye eden ve hayatı aşkın bir kaynağa –Tanrı’ya, ahirete– bağlayan etik çerçeveler sunarken; hedonist tüketim kültürü tam tersine farklı bir “iyi hayat” tasavvuru öneriyor. Bu tasavvurda insan, mümkün olduğunca çok deneyim yaşayan, bedensel hazlarını ve arzularını gerçekleştiren “tüketici özne” olarak kurgulanıyor.

 

Ampirik araştırmalar: Dindarlık arttıkça hedonist-materyalist eğilim zayıflıyor

Son yıllarda yayımlanan bir dizi akademik çalışma, dindarlık ile hedonist–materyalist yaşam tarzı arasında birey düzeyinde ters yönlü ilişkiler bulunduğunu gösteriyor.

Türkiye’de gençler üzerinde yürütülen güncel bir araştırma, dinî inanç ve pratikleri güçlü olan katılımcıların “materyalist hedonizm” düzeyinin anlamlı biçimde daha düşük olduğunu, buna karşılık dindarlığı zayıf gruplarda tüketim odaklı haz arayışının belirginleştiğini ortaya koydu.

Farklı ülkelerde yapılan çalışmalar da benzer sonuçlara işaret ediyor. Malezya’da üniversite öğrencileriyle yürütülen bir araştırma, ruhaniyet düzeyi yükseldikçe gösterişçi tüketim motivasyonlarının ve maddi çıkar merkezli tutumların zayıfladığını rapor ediyor.

Tüketici davranışı literatüründe ise dindarlığın; kompulsif satın alma, hedonik alışveriş değerleri ve yüksek materyalizm ile çoğu zaman negatif ilişki içinde olduğu; dinî değerlerin öz denetimi güçlendirdiği yönünde bulgular öne çıkıyor. Bu çalışmalar, Gallup verilerinde görülen dindarlık düşüşünü doğrudan açıklamasa da, dinî bağlılık zayıfladıkça hedonist tüketim değerlerinin toplumda daha güçlü hale gelebildiğine işaret ediyor.

 

“Dinin yerine ne geçiyor?” sorusu: Refah devleti, ideolojiler ve “yeni ruhsallıklar”

Sosyologlara göre dindarlığın gerilemesi, dinin boşalttığı alanların tamamen “boş” kalması anlamına gelmiyor. Refah devleti kurumları, modern hukuk ve bilimsel tıp, dinin tarihsel olarak üstlendiği bazı işlevleri üstleniyor; ulusçuluk ve ideolojik hareketler, kolektif kimlik ve adanmışlık duygusunu kısmen devralıyor.

Öte yandan “kurumsal dine bağlı değilim ama ruhaniyete inanıyorum” diyenlerin sayısındaki artış, yoga, meditasyon, kişisel gelişim ve astroloji gibi pratiklerin birçok toplumda yükselişe geçmesi, dinin bıraktığı anlam boşluğunun “yeni ruhsallıklar” tarafından doldurulmaya çalışıldığını gösteriyor. Pew ve diğer araştırma kuruluşlarının verileri, kendini “dinsiz” tanımlayanların önemli bir kısmının, tamamen ateist değil, bir tür ruhani inanç sahibi olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca vahiy merkezli inançtan kopuşun, modern dönem new-age inançları doğurduğu ve bu gruplarda anormal davranışların sergilendiği de gözlemleniyor.

Ancak bu yeni formların, dinin sunduğu cemaat, disiplin ve uzun vadeli ahiret ufkunu ne ölçüde ikame edebildiği tartışmalı. Tüketim odaklı mutluluk arayışı ile yalnızlık, kaygı ve tatminsizlik arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalar, yüksek materyalizmin öznel iyi oluşu düşürebildiğine işaret ediyor.

Yorumlara Git

PKK’dan flaş karar: Hakkari sınırından çekildiler

260 milyonluk vurgun! Hangi kurum ne kadar zarar ettirildi? Özgür Özel’in de anlayacağı bir biçimde Birer birer açıklıyoruz!

Lavrov öldürüldü mü, tasfiye mi edildi? Rusya’nın “Dışişleri Tilkisi”nin istifasının ardındaki sır!

İsrailli bakan “Suriye’de bize yönelik ileri saldırı noktaları oluşturdular” Türkiye cephe hattı kuruyor

Boğazınızdan 1 kuruş nasıl geçer, koca koca binalar nasıl geçer?