Aktüel
Görünmez diktatörlük!
Kapitalist medyanın yegâne misyonu, hakikati sermaye sahiplerinin arzuları doğrultusunda yeniden inşa etmektir. Onlar nezdinde haber, "bilgi verme" maskesi ardında yürütülen sinsi bir "rıza üretme" mühendisliğidir...
Kapitalist medyanın yegâne misyonu, hakikati sermaye sahiplerinin arzuları doğrultusunda yeniden inşa etmektir. Onlar nezdinde haber, "bilgi verme" maskesi ardında yürütülen sinsi bir "rıza üretme" mühendisliğidir...
Gazze'de bebekler parçalanırken moda haftalarını manşete çeken, Ukrayna'daki sarışın mülteciye ağlayıp Akdeniz'de boğulan esmer tenliyi istatistik yığınına indirgeyen bu düzen, artık cürümleriyle baş başa kalmıştır. Aşağıda okuyacağınız metin, "basın özgürlüğü"nün başkenti iddiasındaki Paris'ten yükselen bir itiraftır. Yazı, medyanın halkın sesi olma vasfını yitirip küresel oligarşinin ve siyonist lobilerin sadık bir bekçisine dönüştüğünü; gazeteciliğin ise hakikati örtme sanatına evrildiğini neticeleriyle anlatmaktadır.
Beyin yıkama endüstrisi
Batı demokrasilerinde medya, yasama, yürütme ve yargı erklerinin ötesine geçerek bu üç gücü de tahakkümü altına alan "görünmez bir diktatörlük" halini almıştır. 2025 yılı itibarıyla geldiğimiz nokta, enformasyonun ölümü ve propagandanın mutlak zaferidir. Gazeteler, televizyonlar ve dijital platformlar, hakikati karartma gayesindeki milyarderlerin ve silah tüccarlarının mülkiyetindedir.
Ana akım medya, dünyayı "bizimkiler" ve "düşmanlar" şeklinde ayıran ilkel bir kabile mantığıyla işlemektedir. Bu mekanizma, kurbanları kimliğine göre tasnif eder. Bir İsraillinin tırnağı taşa değdiğinde "insanlık trajedisi" manşetleri atılırken; Filistin'de, Lübnan'da veya Sudan'da binlerce insanın katledilmesi "kaçınılmaz zayiat" veya "çatışma" gibi ruhsuz ifadelerle geçiştirilir. Medya, kelimeleri birer silah gibi kullanarak celladı kurban, kurbanı ise terörist statüsüne sokmayı başarmıştır. Bu sistematik yalan, Batı kamuoyunun vicdanının körleşmesine sebep oldu.
Eğlendirerek Uyutma
Modern sansür, haberleri yasaklamaktan ziyade, kitleleri lüzumsuz bilgi bombardımanına tutarak icra edilir. Toplumun kaderini belirleyen ekonomik krizler, yolsuzluklar ve savaş suçları; magazin haberleri, spor müsabakaları ve yapay gündemlerin gürültüsü arasında boğulur. Halk, ekran başında uyuşturulmuş bir haldeyken, arka planda yasalar değişir, özgürlükler kısıtlanır ve savaş kararları alınır. Medya, toplumu bir "sonsuz şimdiki zaman" hapishanesine kilitleyerek, hafızasız ve geleceksiz bir kitle imal eder.
Editör masaları, tamamen reklam verenlerin ve istihbarat servislerinin emir erlerinin kontrolündedir. "Araştırmacı gazetecilik" efsanesi tarihe karışmıştır. Bunun yerine, basın bültenlerini kopyalayıp yapıştıran, muktedirleri rahatsız edecek sorulardan kaçınan ve kariyerini "uyumlu olmaya" borçlu memur gazeteciler türemiştir. Julian Assange gibi hakikati ifşa etmeye cüret edenlerin hapsedildiği bir düzende, basın kartı taşıyanlar aslında sistemin suç ortaklarıdır.
Korku Tacirliği
Medyanın en büyük sermayesi korkudur. Sürekli bir "dış düşman", "salgın", "iklim felaketi" veya "terör" tehdidi pompalayarak, toplumun güvenlik kaygısıyla her türlü otoriterleşmeye rıza göstermesini sağlarlar. Korkuyla kuşatılmış insan muhakeme yetisini kaybeder, sadece sığınacak bir otorite arar. Batı medyası, bu korkuyu diri tutarak, askeri harcamaların artmasına ve polis devleti uygulamalarının meşrulaşmasına zemin hazırlar.
Sonuç olarak; elinizdeki kumanda veya telefon, dünyaya açılan bir pencere zannettiğiniz, aslında zihninize vurulmuş bir kelepçedir. Bu "Matrix"ten çıkışın tek yolu, ana akım medyanın fişini çekmek ve hakikati, bedel ödemeyi göze alan bağımsız mecralarda aramaktır.