Okur Postası
Papa’nın Türkiye Ziyareti
Modern dünyada güç haritaları artık sadece tanklar, savaş uçakları ve silahlarla çizilmiyor. Yeni dünyanın güç dengelerinde teopolitika, ülkelerin jeopolitik ve jeostratejik hatlarını besleyen en önemli yumuşak güç unsurlarından biri haline gelmiştir.
Demokratlar Platformu
Genel Sekreteri Av. Yurdal Kılıçer
Diplomasi artık sadece bakanlıkların, resmi diplomatik makamların değil, dini otoritelerin, kültürel öğelerin ve medeniyet unsurlarının da sahne aldığı bir alandır. Papa’nın Türkiye ziyareti bu nedenle yalnızca bir “protokol faaliyeti” değildir. Bu ziyaret, Türkiye’nin tarihsel hafızasına, bölgesel konumuna ve küresel güçler arasındaki denge arayışına dair çok daha derin anlamlar taşımaktadır. Çünkü bu topraklar, dinlerin, imparatorlukların ve jeopolitik hesapların kesiştiği bir hat üzerinde bulunmaktadır ve bu nedenle de her uluslararası temas sadece bir ziyaret değil, aynı zamanda küresel denklemde Türkiye’nin nasıl okunduğuna dair bir göstergedir.
Bugün Türkiye sadece bölgesel bir güç ve diplomatik bir aktör değil, aynı zamanda tarihine ve coğrafi konumuna yaraşır bir biçimde medeniyetler arası anlam üretme kapasitesine sahip bir “Bölgesel Çapa”dır.
Papa’nın Türkiye ziyaretine yönelik eleştiriler ise iki uçta toplanıyor. Bir kesim bu ziyareti “Batı’nın Türkiye’ye üstten yaklaşımı olarak bağımsızlığına dönük bir tehdit” olarak görüyor. Diğer kesim ise ziyareti olduğundan fazla romantize ederek abartılı bir “medeniyetler buluşması” anlatısı sanıyor.
Her eleştiri bir uyarı işaretidir ve bu manada yapılması gereken eleştirileri yok saymak değil, onları dikkate almak, değerlendirmek ve doğru yere koymaktır.
Ancak Türkiye’nin medeniyet ve devlet aklı, bu uyarıları bir zafiyet alanına değil, bir güç okumasına dönüştürebilecek olgunluğa sahiptir. Bu bağlamda Papa’nın ziyareti, Türkiye için ne bir kırılma ne de bir teslimiyettir. Tam aksine bu zamanlar, Türkiye’nin son birkaç yüzyıl kambur olan tarihsel sırtını doğrulttuğu, medeniyet sermayesini görünür kıldığı ve küresel eksende kendine yeni yer açtığı bir anlardır.
Bu ziyaret, Türkiye’nin artık sadece bölgesel değil, kültürel ve teolojik düzlemde de konuşulması gereken bir aktör olduğunun kabul edildiğini gösterir. Çünkü Papa semboliktir ve temsil ettiği şey hem siyasal, hem kültürel, hem ekonomik hem de teopolitik bir kurumdur. Böyle bir kurumun Türkiye’ye gelmesi, ülkenin hem Doğu’ya hem Batı’ya aynı anda temas eden melez kimliğinin kabul edildiği anlamı taşımaktadır.
Bu bağlamda yöneltilen “Ziyaretin Türkiye’ye ne faydası var?” sorusu da çok basit ve indirgemeci bir yaklaşımdır. Papa’nın gelişi, Türkiye’nin tarihsel derinliğinin, medeniyet üretme kapasitesinin ve coğrafi anlamının küresel olarak kabul edildiğini göstermektedir. Türkiye, İslam dünyası, Hristiyan dünyası ve seküler uluslararası sistem arasında sadece bir “köprü ülkesi” değil, bir “eşik ülkesidir”, sadece bir ‘’bölgesel güç’’ değil, ‘bölgesel çapa’dır. Eşikler yön belirler, Bölgesel çapa ise, tarihsel hafızasıyla çevresine yön verir.
Türkiye’nin yumuşak güç kapasitesini güçlendiren her şey, ülkenin bölge ve dünya için kültür ve inanç alanlarında tarihsel merkezi bir role sahip olduğunun bir kez daha teyididir.
Vatikan diplomasisi, yüzlerce yıllık tecrübenin gereği olarak amaçlarını semboller üzerinden anlatır. Aslında Vatikan’ın ziyaretlerinin kendisi zaten mesajın ta kendisidir. Örneğin İznik’e atıf, Hristiyan dünyasının tarihsel hafızasına gönderme; Ankara’dan yapılan açıklamalar ise çağdaş jeopolitiğe işaret eder. Bu iki noktayı birlikte değerlendirdiğimizde ortaya çıkan sonuç, Türkiye’nin hem tarih hem gelecek arasında kilit bir pozisyonda durduğudur.
Bu noktada “Ziyareti reddetmeliydik” türü söylemler de gerçeğin uzağındadır. Türkiye, kültürel özgüven sahibi, tarihin taşıyıcı kolonlarından biri olan bir devlet olarak, kapısına gelen hiçbir küresel otoriteyi dışlayarak güç kazanmaz. Aksine, kendi ağırlığını kabul ettirmenin en etkili yolu, herkesin bu topraklara gelmek zorunda kaldığı bir merkez ve çapa ülke olmaktır. Diplomasi, reddedişle değil, kabulün nasıl yönetildiğiyle ölçülür. Bu nedenle Papa’ya Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği hediyeler dahil sözlü ve eylemsel mesajlar, Türkiye’nin egemenlik duyarlılığını ve ulusal kimlik hassasiyetini koruyarak iletişim kuran bir çerçevede ele alınmalıdır. Eleştirilere verilecek en doğru cevap zaten diplomatik dil ve eylemlerle verilmiştir. Türkiye güçlüdür; güçlü olan görüşür.
Bu topraklar tarih boyunca farklı dinlerin ve kültürlerin binlerce yıl bir arada yaşadığı topraklardır. Papa’nın dinlerin ve medeniyetlerin beşiği olan Anadolu’ya gelmesi aslında tarihin doğal akışına uygun bir olaydır. Anadolu, teolojik hafızanın kurucu coğrafyalarından biridir. Bu nedenle Türkiye’nin kendi çoğulcu mirasına sahip çıkması, onu zayıflık değil, aksine uluslararası alanda daha sağlam bir kimlik inşa etmesini sağlayacak etkenlerden biridir.
Ayrıca Papa’nın Türkiye ziyareti ekonomik açıdan, turizm, kültürel diplomasi ve imaj yönetimi açısından önemli sonuçlar doğuracaktır. Türkiye’nin güvenilir, istikrarlı ve diyaloga açık bir ülke olduğu izleniminin pekişmesine katkı sağlayacaktır. Bu ise orta ve uzun vadede ekonomik ilişkilerin genişlemesine ve uluslararası sermayenin daha öngörülebilir bir ülkeye yönelmesine katkı verir.
Stratejik boyuta bakıldığında ise Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu ve Akdeniz arasında güç rekabetinin tam merkezinde yer alıyor. Papa’nın ziyareti, Batı’nın bu coğrafyadaki çekim merkezini yeniden okumaya çalıştığının bir göstergesi olarak da görülmelidir. Türkiye’nin son yıllarda artan bölgesel etkinliği, sınır ötesi operasyon kapasitesi, enerji koridorlarındaki rolü, insani diplomasi girişimleri ve terörle mücadelede sahada etkin bir aktör haline gelmesi, Batı’nın artık bu ülkeyi sıradan bir ortak olarak değil, bölgesel stratejiyi şekillendiren bir “merkez çapa ülke” olduğunun kabulü anlamına gelmektedir.
Papa’nın İsrail’e yönelik sert sözleri sonrasında, İsrail’e yönelik en sert eleştirileri yapan Türkiye’ye ziyareti, İsrail’in yalnızlaştırılması bakımından da önemlidir. Papa’nın Türkiye ziyareti ve hemen sonrasında Lübnan’a gitmesi sembolik diplomasi açısından tesadüf değildir. Özellikle İsrail-Filistin çatışmasının bölgeyi yeniden şekillendirdiği bir dönemde, Vatikan gibi sembollerle mesaj veren kurumsal akıl “programını rastgele akışına bırakmaz”.
Türkiye-Lübnan arasındaki geçiş, Vatikan’ın bölgeyle ilgili uzun vadeli ajandasını göstermektedir. Vatikan genelde İsrail’e karşı açık cephe almaz ama Papa’nın bu tavrı İsrail’e şu stratejik mesajı vermektedir: “Ben sadece konuşmuyorum; sahadayım, bölgenin iki ucundayım ve Ortadoğu’yu sadece Tel Aviv-Washington ekseninden izlemiyorum.” Bu mesaj, İsrail’e yönelik doğrudan bir tehdit değil, ancak çok sert bir uyarıdır: “Bölgesel düzeni tek taraflı zorla çizemezsin.”
Sonuç olarak, Papa’nın Türkiye ziyareti ne abartılması gereken, “vatan elden gidiyor” naraları atacak bir medeniyet buluşması ya da dinler arası diyalog turudur, ne de küçümsenmesi gereken bir nezaket turudur. Bu ziyareti anlamlı kılan, Türkiye’nin kendi coğrafyasındaki ağırlığının, kültürel birikiminin ve tarihsel rolünün dünya tarafından okunabilir hale gelmesidir. Eleştirilere verilecek en sağlıklı yanıt ise şudur: Güçlü devletler temas eder; tarihi olan ülkeler misafir ağırlar; merkez ülkeler konuşulur. Bu ziyareti değerli kılan şey de zaten budur ve Türkiye bugün tam da böyle bir konumdadır.