Aktüel
“Ne yaptınız mukaddes emaneti?”
Hüseyin Yürük “Ne yaptınız mukaddes emaneti?” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
İşte Hüseyin Yürük'ün kaleme aldığı o yazı;
Rivayet edilir ki; İstanbul'un kadim medeniyet ve kültür mirasına bir Osmanlı torunu olarak sahip çıkan ve bu kültürü koruma için faaliyet gösteren Yahya Kemal Beyatlı, ömrünün son günlerinde “Beş Şehir” isimli klasik eserin yazarı Ahmet Hamdi Tanpınar'a “İstanbul'u sana emanet ediyorum” der.
Ahmet Hamdi Tanpınar da ömrünün son yıllarında kültür tarihçimiz Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver'e “Ben de şimdi İstanbul'u sana emanet ediyorum” der.
Nitekim Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver, Osmanlı medeniyet ve kültürüne ve hassaten İstanbul'un tarihi değerlerine bütün hayatı boyunca sahip çıkmış ve bu anlamda sayısız eserler ortaya koymuştur. Bu eserlerinden biri de 1976 yılında neşredilen “İstanbul'un Mutlu Askerleri ve Şehit Olanlar” başlıklı çalışmasıdır.
Süheyl Ünver, bu çalışmasında “nimel ceyş” denilen İstanbul'un mutlu askerlerinin kabirlerini 1949 yılından beri nasıl takip ettiğini, onları bulmaya ve korumaya nasıl çalıştığını, ne var ki zaman içerisinde bunların nasıl sahipsiz kaldığını çok çarpıcı bir dille anlatıyor.
Biz de onun bu uzun makalesinden bazı çarpıcı bölümleri seçerek Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in “Ne yaptınız mukaddes emaneti?” diye sordurtacak şekilde sizlerle paylaşıyoruz.
İstanbul'un Mutlu Askerleri Ve Şehit Olanlar/ Ankara 1976
Fatih'in mutlu askerlerinden İstanbul kuşatması ve alınmasında hizmet görenler de Peygamberimizin hadisi ile ‘Ni’me’l Ceyş’ sanı ile anılmaktadır. Yahya Kemal üstadımızın dediği gibi bu ünvan milli mücadelede hizmet edenlere verilen İstiklal Madalyası gibi bir nişandır.
İstanbul'u fethedenler bunlardır.Halen de fethederek ve bu eseri de fethederek içine girmişlerdir. İstanbul'un her tarafından meşhed ve makam kabirleri vardır. Hala buraya Onlar hakimdir. Her yerde onlara, birkaç semt ve mahalle müstesna, hepsi Fatih zamanından beri gelen mahallelere ve türbelere isim olmuşlardır.
500'üncü Fetih yılı kutlanmasa bile onlar harap ve perişan bile olsa bilinen ve bilinmeyen yerlerde mübarek Fethi beş asırdır kutlamaktadırlar.Biz onların isimli ve isimsiz kabirlerini kaldırmayalım.Temiz tutalım, mezbelelik olmasın. Hem onları kimse yerlerinden kaldıramaz. (Ünver,2015:281).
Başta Fatih Sultan Mehmet Han, “Mutlu Emir, Nimel Emir” olarak ve ordu ile devlet başları, devrinin bilgin ve fazılları, şeyhleri ve idare adamlarıyla, askerleri de ‘Ni’me’l Ceyş’ diye teşçi olunarak İstanbul kuşatması ve alınmasında bulunmaları ve herkesin derece derece hizmet etmeleri üzerine hepsi hayatları boyunca adeta zafer madalyalarını andıran bu ünvanlarla sevindirilmişler ve ölümlerinde gömüldükleri yerler birer anılma yeri “makam” olmuştur. Mücahitlerin çoğunun isimlerini bilmiyoruz.Cankurtaran semtindekiler (Topçu Hasanağa müstesna) malum değildir.Bir kısmına da değişik adlar verilmiştir.
İki tanesine misal verelim:Cerrahpaşa Camii yanında Tozkoparan mevkindeki mezar fetihte şehit düşenlerden birinin imiş. Haseki'de Bostan Hamamı yanında Zıpçıktı Bostanının karşısındaki mezarda keza Hekimoğlu Ali Paşa çevresinde yangın ve yangın yerlerinde kaybolanlar da bu aradadır. (Ünver,2015:194).
Maalesef vakıflarca hangi yetkiye dayandığı bilinmeyen bir kararla birçok mescit ve bu meyanda hazireler kadro harici edilmiştir. Bu arada bunlar satılıyor ve İstanbul'un tarihi ile ilgili ve buralı olmayan mahdut bir zümre tarafından kapışılıyor ve yok ediliyor. İşte Horhor Caddesi'ndeki Haydarhane’de Fatih'in Alemdar'ı Haydar haziresi böylece yok edilmiştir.
Şehremini’de Guraba Hastanesi'ne giden Baruthane Yokuşunun başındaki Harbi Mescidinde Fatih devrinin nimel ceyş mezarları da böyle yok olmuştur. Yerinde şimdi Afyon talebe yurdu vardır. Yani bu kadro hariçlerine fetih hatıraları da bilgisizlik yüzünden katılmıştır ve mahvu perişan olmuşlardır.5 asırda bunlar azalmış, 30 yıldan beri de bir hayırlısı ortadan gitmiştir (Ünver,2015:195).
Şimdi bu mutlu askerlerden tesbit edebildiklerimizi bulundukları son halle sizinle paylaşalım:
Abdullah: Fatih'in Topçubaşısı gibi telakki olunmaktadır. Kabataş iskelesi meydanına inmeden önce yol kenarına rastlar. Kabrini oraya park yapmak vesilesiyle kaldırmışlardır. (Ünver,2015:200).
Azep Baba: “Unkapanı'nda Atatürk Bulvarı başında Fatih zamanından kalan Azep babayı kabrinden kaldırdıklarında kefenli bulmuşlar” rivayeti halkın dilinde dolaşmıştır. Oradaki yeşil tulumba ve Azepler Camii de ortadan kaldırılmıştır. (Ünver,2015:208).
Başçı Mahmut: Mescid-i Gülşeniye tekkesiydi. Halvetiye'nin gülşeni koluna mensuptur. Ufak tekke ve mescidi 1917 yangınında mahvolmuş, haziresi de maalesef perişan bir hale girmiştir. Minare kaidesinden bir kısmı durmaktaydı. Şimdi bunlardan bir iz bile kalmamıştır (Ünver,2015:211).
Bebek Ağa: Gömülü olduğu yer, Bebek Karakolu yanındaki büyük çınar ağacının altındadır. Taşı çok görülerek ve orada bir medfen hissi verdirmemek için kaldırılmıştır.Üstü şimdi yoldur (Ünver,2015:211).
Cankurtaran: Cankurtaran civarında 41 Fetih şehidinin gömülü bulunduğunu orada oturan halk söylüyor. Biz 24 Eylül 1952 gezintimizde 17 tanesini mahallen bulduk. Fakat isimleri malum değildir. Bir kısmı ev bahçeleri içinde, kenarları sıvalı ve badanalı, lakin cümlesi kitabesiz duruyor. Bir kısmı da bahçe büyütmek maksadıyla taşlarla büyütülmüş ve 4 tanesi kaldırılmıştır. (Ünver,2015:214-215).
CerrahBaşı: Kumkapı'sında Nakil Bent Cami sokağındaki ufak ve metruk Mescit, Fatih'in Cerrahbaşısı İshak veli'nindir.Basit kiremit örtülüdür. Şimdi birisi işgal etmiş ailesiyle oturuyor. Bu cami bugün utanılır bir durumdadır. Yanındaki Mescit içine oda oda gecekondu yapmışlar.Vakıflar baş Müdürlüğü burasını kiraya vermiş. (Ünver,2015:216).
Çobanbaşı Süleyman: Laleli'de Mimar Kemalettin Camii arkasındaki Havuzlu Hamam kurbu'nda Antalya Apartmanı önünde Fatih'in çobanbaşısı cami ve medresesi banisidir. Cami dört köşedir. Caminin harabesi içinde gecekondu bile yapılmıştır. 12 Aralık 1949'da Çoban çavuşun kabrinden eser kalmadığını da gördüm (Ünver,2015:222).
Davut Paşa: Nimel ceyş’den ve Fatih umerasından ve 2. Sultan Beyazıt Devri Arnavut sadrazamlarındandır. Davutpaşa semtinde cami, imaret, ilk mektep ve bostan hamamı. Davutpaşa sahrasındaki cami Onundur.
İmareti kalmamış ve cami avlusu perişan bir hale geldiği gibi bakımsızlık ve devamlı ihmalimiz yüzünden medresenin de az kısmı ayakta kalmıştır (Ünver,2015:223).
Daye Hatun:Tarakçılarda Fatih'in süt annesi Daye Hatun Mescidi harabe halindedir.İmar edilemez vaziyette olup, kabri de perişandır. Kendisine izafe edilen türbe de pek haraptır.
Fatih'in daima hayatında ikramına ve iltifatına eren bu mübarek kadının mamur bir hatırası kalmamıştır. Tarakçılardaki Türbesi bile cami alanı ile birlikte kadro harici kaldığından İstanbul vakıflar idaresince satılmıştır. Bizler için ne ayıp? Fatih’i emziren kadına bunları reva görürüz (Ünver,2015:224).
Ekmekçibaşı: Mihrimah Sultan Camii hizasındaki Acı Musluk Caddesi'nde bulunan Mescidi bugün mevcut değildir. Yeri otomobil tamirhanesi ve ardiye olmuştur. Bu Mescit bir zamanların Nakşibendi Tekkesi vazifesini de görmüş ve “Itri” diye meşhur musikişinasımız Buhurizade Mustafa Itri Efendi, bu Ekmekçibaşı Mescidinde imamlık ve arkasındaki ilk mektepte hocalık yapmıştır (Ünver,2015:228).
Emir Buhari: Anadolu'dan İstanbul kuşatmasına gelenlerdendir. Cibali'den içeri girince Unkapanı’na gelirken Şeyh Emir Buhari adına halen harap ve oda oda orada yatan zatın bile isminden haberdar olmayanlara kiraya verilen dergahı vardır. Lakin 8 Ekim 1952 ‘de durumu ağlanacak kadar feciydi. (Ünver,2015:230).
Hasan Baba: Fazlı Paşa civarında (Caddesi'nde) çıkan ve çürümemiş olan cesedi Atik Paşa Camii hazinesine gömülen Hasan baba için Fatih'in kazancılarından veya aşçılarından birisi olarak söylüyorlar. Bu mezarı belediye açtırmıştır. Arsası bir Ermeniye satılmış. O da üzerine bir apartman inşa etmiştir. (Ünver,2015:242).
Helvacıbaşı: Fatih'in helvacıbaşısı İskender Ağa, Kadırga'da Sokullu Mehmet Paşa Cami yanında şimdi yalnız minaresi kalan mescidi yaptırandır. Kabri Hocapaşa'da Saffet Paşa sokağında otomobil tamirhanesi ve garaj idi. Şimdi taşı ve haziresinde bulunan diğer taşlar da kaldırılarak yerine bir apartman yapılmış ve bu tarihi köşe 500 sene sonra ebediyen silinmiştir. 21 Temmuz 1950'de mahallinde öğrendiğime göre kemikleri bu yeri satın alıp apartman yapacak tarafından Edirnekapı haricinde bilinmeyen bir yerine atılmıştır (Ünver,2015:243).
Hoca Ferhat: Asmalı mescidin banisidir. Fatih'in adamlarındandır. Kendisi dahi Asmalı mescidin mihrabı önünde gömülüydü. İstanbul Belediyesi karşısındaki ada üzerindeyken Türk Alman Dostluk Yurdu yapılacağı söylenerek o parselde bulunan diğer cami ve mezarlıklarla birlikte kaldırılmıştır (Ünver,2015:245).
İbrahim Paşa: Uzun Çarşı yakınında 1473’de tamam olan caminin banisidir. Sadrazamlığı vardır. Mahallesi, medrese,mektep,çeşmesi vardır. “Ayrıca Saraçhane başında mimar Prost'un çirkin Bozdoğan kemerini maskelemek icap ederken, gayri ilmi bir görüşle Atatürk Bulvarı ortasına tesadüf ettirilerek ve İstanbul'un Türklüğüne ait bir tapu ve temel taşıyken yıktırılan çifte hamamı da vardır.” (Ünver,2015:250).
Kabasakal: Fatih'in kilercibaşısı Kabakulak Sinan Ağa'nın namına olan Kabasakal mescid-i halen yıkılmıştır.Hatta yerini bile satmışlardır (Ünver,2015:255).
Kovacı Dede: Çarşamba'da çarşının başında harap dört duvar içindedir. Civarı Hekimbaşı ve Hattat Katipzade Mehmet Refi Efendi'nin gömülmesine kadar birçok alimin ve bazı kişilerin adeta bir panteonu haline girmiştir. Halen bu mezarlık caddeden gelip geçenlerin önünde çok utanç verecek bir durumdadır (Ünver,2015:263).
Koyun Baba: Fatih Mesih Ali Paşa Cami civarında, yol kenarında, halen yangın yeri sahasında durmaktadır. Yolun kaldırım köşesine rastladığından iş olsun diye belki bir gece bir emirle o taş kaldırıldı.7 Ekim 1952'de gördüğümüz vaziyet bizi üzdü (Ünver,2015:264).
Mesih Ali Paşa: Laleli’de halen yollar ve apartmanlar altında temellerinden birer parça kalma olan Kızlar Ağası hamamı yakınındaki kiliseden dönme Bodrumi camini yaptırandır. Aksaray yangınını müteakip buraların planını İstanbul Belediyesi namına hazırlayan Mimar Horsik ve Mimar Kavafyanların Müslüman ve Türk düşmanlığı gayretiyle 16 abidemiz kasten yola tesadüf ettirilerek yıktırılmış, buna mukabil, “bu Bodrum Camii aslında Bizans kilisesidir” diye bir ada ortasında bıraktırılmış ve planda sırf bunun için Türk binalarından fedakarlıklar yapılmıştır. (Ünver,2015:271).
Mimar Ayas: Caminin ana caddesinde 3. kitabede Fatih mimarı olarak gösterilen Mimar Ayas'ın ölümü kayıtlıdır. Cami ve kabrinden halen hiçbir eser kalmamıştır ve bir yere nakledilmeden ebediyen yok olmuşlardır. (Ünver,2015:272).
Molla Hüsrev: Şeyhülislamlığı vardır.Cumhuriyet Döneminde medrese hususi idarece 8 sene taksitle satılırken, kabri de bu arada gitmiştir. (Ünver,2015:275).
Nalıncı Mimi Dede: Halen vakıfların kadro harici etmelerinden bir fabrika olan cami yanında ismi bilinmeyen bir yatır daha vardır (Ünver,2015:280).
18 Seymenler: 18 segbanlar, Şehzadebaşı'nda Kemalpaşa Caddesi üzerindedir.Fatih devrinden kalmadır. Fetih günü orada şehit olmuşlardır.
Türk İstanbul'u bekleyen bu ölülerin etrafına doğru dürüst duvar çekmeyi bile son yıllarda ihmal etmişiz. Sultan İkinci Mahmut'un tamirinden kalan levha, mezar taşlarının kırıntıları ile beraber, ısırgan otlarına gömülü duruyor (Ünver,2015:283-284).
Sancaktar Hayrettin: Mahallesi, ismiyle anılır.Koca Mustafa Paşa'da Sulu Manastır yakınında, Çınar'da adına sonra kurulan “Sancaktar Tekkesi”nde gömülüdür.Fatih'in sancaktarıdır.İstanbul'un fethinde Sancaklı Şerifi taşımıştır.1931 senesinde mamur idi. Şimdi türbesi ve semahanesi yıkılmıştır. İçi de pek haraptır. (Ünver,2015:290).
Sarı Musa: Molla Gürani, Nuri Dede yakınında, yol üzerinde bir mescit vardı. Sarı Musa diye anılırdı. Mahallesi de bu isimle anılır. Fatih ile beraber gelenlerdendir. Mescidi civarında gömülüydü.Topkapı semtine tramvay hattı uzatılırken cadde genişletilirken Mescit kaldırılmış kabir ile birlikte maalesef yola çevrilmiştir.
Fatih devrinin bu hatırası pekala geriye alınabilirdi. Tarihimizi kısaltmakla meşgul O zamanki idare düşünüşü buna mani olmuştur. (Ünver,2015:293).
Servili Baba: Nuruosmaniye'de Şeref Efendi sokağının yanındaki türbenin sahibidir. İsmiyle anılan mescidi Vakıflar umum müdürlüğünce kadro dışı bıraktırılarak satılmıştır. (Ünver,2015:296).
Şemsüddin: Dülgerzade caminin banisi Dülgeroğlu Hoca Şemsettin Ahmet efendidir. Yol genişletilirken mezar taşı kaldırılarak arkasındaki bostana naklolunmuştur (Ünver,2015:302).
Şeyh Ali’yyül Hayderi: Bu zat Fatih'in alemdarlarından olarak biliniyor. Kavalalı sokağın başında Tekke arsası içinde gömülüdür.
4 Ağustos 1952'de mezarlıklar müdürü ve maiyeti ile dolaştığımız zamanda haziredeki mezarların etrafında yapılan evlerin arkasında kalmış ve bu evler mezaristan aleyhine bahçelerini büyütmüşlerdir.Mahallinde işittiğimize göre; buranın arsası Vakıflar Müdürlüğü'nde satılmış ve ev inşası için taşlar bile depo olmuştur. (Ünver,2015:303).
Şehremini’nde Baruthane Yokuşu başında Harbi Mescidinde mutlu askerlerin haziresiydi. Şimdi yerinde Afyon Yurdu var (Ünver,2015:355).
*Kitapta yer alan resimler Süheyl Ünver tarafından çekilmiş olup çoğu bugün yoktur (Ünver,2015:372).
Hamiş: Aradan geçen son 50 yılda ni’mel ceyş olan mutlu askerlerin kabir ve mescitlerine sahip çıkılıp çeşitli tamir ve ihya çalışmaları yapılsa da bu çalışmaların olması gereken hedeflere yeterince varmadığı, hala kıyıda köşede bu anlamda ihyaya ve sahiplenilmeye muhtaç mekanlar olduğu medyaya yansımaktadır.
Yapılması gereken; Kültür Bakanlığınca bu kitap rehber kabul edilerek, bu mekanların tamamının kayıt altına alınması ve bilahare düzenli olarak tamir ve bakımlarının yapılarak geleceğe taşınmasıdır.
Ünver A.Süheyl, (2015) İstanbul Risaleleri Cilt: 5,İstanbul:Kültür Aş Yay