Kültür - Sanat
Ölü Bebekler Ülkesi okuyucuyla buluştu
Yazar Güney Utkun’un yeni romanı Ölü Bebekler Ülkesi, Filistin merkezli çarpıcı kurgusuyla okuyucuyla buluştu. Roman, hafıza, direniş ve vicdan temalarını sert bir anlatımla ele alıyor.
Edebiyatın politik ve vicdani alanla kesiştiği güçlü bir hikâye raflardaki yerini aldı. Yazar Güney Utkun, yeni romanı Ölü Bebekler Ülkesinde Filistin’den Türkiye’ye uzanan çok katmanlı bir anlatı kuruyor. Annesiz büyüyen genç bir kızın dedesinden kalan şifreli defterin izini sürmesiyle başlayan roman, bireysel bir geçmiş arayışını uluslararası bir istihbarat savaşına dönüştürüyor. Türkiye ile İsrail arasında kurgulanan çatışma; tanklar ve silahların ötesinde algoritmalar, siber saldırılar ve bilgi savaşları üzerinden ilerlerken, roman merkezine bir halkın bastırılmak istenen hafızasını yerleştiriyor.
Ölü Bebekler Ülkesi Roman Özeti
Filistin’den Türkiye’ye yıllar önce göç etmiş bir ailenin geçmişi, bugün yeniden kanla yazılmaktadır. Annesiz büyüyen genç bir kız, dedesinden miras kalan şifreli defteri çözmeye çalışırken, kendini uluslararası bir istihbarat savaşının tam ortasında bulur. Her harf, her sembol, her koordinat; geçmişin karanlık sırlarını gün yüzüne çıkaran bir anahtardır. Her sır, ağır bir bedelle gelir. Bu bedel, yalnızca genç kızın değil, köklerinden koparılmış bir halkın kaderini belirleyecek kadar büyüktür.
MOSSAD ajanları, geçmişin izini sürerken Türkiye ile İsrail arasında patlak veren savaş, sadece tanklarla değil, algoritmalarla, dronlarla, siber saldırılarla yürütülür. Tel Aviv’de yükselen sirenler, Ankara’da karartılan ekranlar, Gazze’de susan bebekler… Bu savaş, sadece devletlerin değil, vicdanların savaşıdır. Kudüs’te ağlayan çocuklar, Ramallah’ta yıkılan evler, Nablus’ta kaybolan umutlar… Her patlama, bir hikâyeyi yarım bırakır; her kurşun, bir hayali susturur.
Genç kız ve arkadaşları, dedesinin bıraktığı kodları çözdükçe, ailesinin Filistin direnişiyle olan bağları ortaya çıkar. İsrail istihbaratının bile çözemediği, yıllardır peşinde olduğu bu şifre yeni silahların kapısını aralar. Bu kod, bir halkın özgürlük anahtarı mı? Yoksa yeni bir felaketin başlangıcı mı?
Ölü bebekler ülkesi, yıllardır İsrail zulmü altında acı çeken insanların sessiz çığlıklarıyla yankılanıyor; her yıkılan evde bir hatıra, her susan ağızda bir hakikat gömülüyor. Şimdi ise yıllardır susulan o sessizlik bir şifreyle bozulmak üzere: Kodlar çözüldüğünde, sadece duvarlar değil, tüm dünya sarsılacak. Türkiye ile İsrail arasında patlak veren savaş, Ortadoğu ve tüm dünya ülkelerini yeniden şekillendirecek.
Bu roman yalnızca bir ailenin hikâyesi değil; köklerinden koparılmış bir halkın haykırışıdır. Yıllardır susturulan acıların, görmezden gelinen çığlıkların ve toprağa gömülen umutların yeniden dile gelişidir. Her satır, Filistin’in kanla yazılmış tarihine bir dokunuş; her kelime, bir annenin gözyaşı, bir çocuğun yarım kalan düşüdür. Kodlar çözüldüğünde, sadece bir defterin sırrı değil, bir milletin sesi açığa çıkacaktır. Dünya susacak, çünkü artık konuşma sırası Filistin’dedir. Mazlumların, annesiz büyüyen çocukların, mezarsız bebeklerin sesi yankılanacak ve bu kez sessizlik değil, hakikat kazanacaktır.
Güney Utkun kimdir?
Güney UTKUN, 17 Nisan 1989 Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinde doğdu. İlköğrenimini Siverek Ahmed Arif ilköğretim okulunda, ortaöğrenimini Siverek Mustafa Kemal Anadolu lisesinde tamamladı. 2007-2011 yıllarında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya bölümde lisans eğitimini aldı. Aynı üniversitede 2011 yılında tezsiz yüksek lisans yaptı.
2012 yılında Milli Eğitim Bakanlığında Coğrafya öğretmeni olarak göreve başladı. Batman ve Şanlıurfa illerinde 7 yıl süreyle öğretmenlik, 4 yıl süreyle Eğitim Yöneticisi olarak çalıştı. 2023 yılında Şanlıurfa Büyükşehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne il Maarif Müfettişi olarak atandı.
2015 yılında yazdığı ilk eseri olan "Aşk-ı Rana" adlı eseri Hayat Yayınevinden ilk baskıyı 20.000 adet yaparak geniş kitlelere ulaştı. Ardından ikinci eseri "Şaire Ayrılık" adlı eseri 2018 yılında yayımlanarak büyük beğeni topladı. 2025 yılında çıkan yeni eserleri “Ölü Bebekler Ülkesi” ve “Pupa” Romanı edebiyat çevrelerince geniş yankı uyandırdı. 2015 yılından bu yana "Türkiye Yazarlar Birliği" aktif üyesi olup ülkenin çeşitli yerlerinde imza günleri ve söyleşiler düzenledi. Edebiyat çevrelerinde geniş kitlelere ulaşan Güney UTKUN hâlâ şiir ve roman türlerinde eserler yazmaya devam etmektedir. Evli bir çocuk babasıdır.
Ölü Bebekler Ülkesi üzerine söyleşi
Soru: “Ölü Bebekler Ülkesi” yalnızca bir roman adı değil, aynı zamanda ağır bir cümle. Bu başlık nasıl doğdu?
Cevap:
Bu romanı yazmamın temel nedeni, yıllardır duyulmasına rağmen gerçekten dinlenmeyen bir acıya edebiyat yoluyla kulak vermekti. Filistin meselesi çoğu zaman rakamlar, başlıklar ve siyasi açıklamalar arasında kayboluyor. Oysa her istatistiğin ardında bir aile, bir çocuk, yarım kalmış bir hayat var. “Ölü Bebekler Ülkesi”, bu görünmez kılınan hikâyelerin sesi olma çabasıdır.
Bu başlık kesinlikle bir metafor değil, bir hakikatin ifadesi. Yıllardır dünyanın gözleri önünde bebeklerin büyüyemediği, mezarlarının bile isimsiz kaldığı bir coğrafyadan söz ediyoruz. “Ölü Bebekler Ülkesi”, hayatın daha başlamadan sonlandırıldığı bir düzenin adıdır. Bu ismi seçerken özelikle okuru sarsmak istedim; çünkü Filistin’e dair asıl sorun, acının normalleşmiş olmasıdır.
Soru: Roman bir aile hikâyesiyle başlıyor. Annesiz büyüyen genç bir kız neden merkezde?
Cevap:
Çünkü Filistin meselesi, en çok annesiz kalan çocukların hikâyesidir. Annesizlik burada sadece biyolojik bir kayıp değil; korunmasızlığın, hafızasız bırakılmanın ve köksüzleştirilmenin sembolüdür. Genç kız, dedesinden kalan defteri çözerken aslında kendi geçmişini değil, elinden alınmış bir halkın hafızasını okumaya başlıyor. Bu yüzden onun yolculuğu kişisel olduğu kadar kolektiftir.
Soru: Dedenin bıraktığı şifreli defter romanda çok güçlü bir simge. Bu defter neyi temsil ediyor?
Cevap:
O defter, Filistin’in susturulmuş hafızasıdır. Yıllardır üstü örtülen, çarpıtılan, inkâr edilen gerçeklerin sembolik bir karşılığıdır. İsrail istihbaratının bile çözemediği bu kodlar, aslında şunu söylüyor: Bir halkın hafızası yok edilemez. Evler yıkılabilir, şehirler kuşatılabilir ama direniş, hafızanın kendisidir.
Soru: Romanda İsrail zulmü oldukça net bir şekilde hissediliyor. Bu zulmü anlatırken sınırınız neydi?
Cevap:
Ben zulmü anlatırken kanı değil, sonucu göstermek istedim. Yıkılan evlerin geride bıraktığı sessizliği, susturulan çocukların büyüyemeyen hayallerini, annelerin gözlerinde biriken ama asla bitmeyen bekleyişi… İsrail zulmü romanda bir ideoloji olarak değil, bir hayat biçimi dayatması olarak yer alıyor. Okur, zulmü tanımlardan değil, yokluklardan hissediyor.
Soru: Buna karşılık Filistin direnişi ve oradaki insanlar romanda nasıl bir yerde duruyor?
Cevap:
Filistin direnişi, romanda bir silah değil, bir varoluş biçimi. Direniş bazen bir çocuğun hâlâ gülmeye çalışmasıdır, bazen yıkılmış bir evin duvarında kalan tek fotoğrafı saklamaktır. Dedenin şifreleri, işte bu direnişin entelektüel ve ahlaki boyutunu temsil ediyor. Çünkü Filistin direnişi sadece karşı koymak değil, insan kalma ısrarıdır.
Soru: Türkiye–İsrail arasında kurgulanan savaş, bugüne dair nasıl bir okuma sunuyor?
Cevap:
Bu savaş, geleceğe dair bir kehanet değil; bugünün ahlaki bir muhasebesi. Eğer adaletsizlik bu kadar normalleşirse, eğer zulüm bu kadar cezasız kalırsa, sınırlar sadece haritalarda kalmaz. Savaş, zaten romanımda tanklarla, uçaklarla, silahlarla olduğu kadar; algoritmalarla, siber saldırılarla ve bilgiyle yürütülüyor. Çünkü modern çağın en büyük silahı gerçeği kontrol etmektir.
Bu savaş, bir ihtimalden çok bir uyarı aslında. Sessiz kalmanın, görmezden gelmenin ve normalleştirmenin nereye varabileceğini gösteriyor. Roman, “ya böyle devam ederse?” sorusunu soruyor. Bu bir kehanet değil; vicdanın sustuğu her yerde ortaya çıkabilecek bir sonuç.
Soru: Roman boyunca sık sık “sessizlik” vurgusu yapılıyor. Bu sessizlik neyin sessizliği?
Cevap:
Bu, dünyanın sessizliği… Görüp konuşmamanın, bilip susmanın sessizliği… Filistin yıllardır bağırıyor ama dünya kulaklarını kapatıyor. Roman, bu sessizliği rahatsız etmek için yazıldı. Çünkü sessizlik tarafsız değildir; çoğu zaman zalimin yanında durur.
Soru: Okur kitabı bitirdiğinde nasıl bir ruh haliyle baş başa kalsın istediniz?
Cevap:
Huzursuz ama uyanık olmalı okuyucu. Çünkü bazı hikâyeler rahatlamak için değil, sorumluluk almak için okunur. Okur kitabı kapattığında Filistin’i bir haber başlığı olarak değil, bir yüz, bir ses, bir çocuk olarak hatırlasın istedim. Ve belki de şunu sorsun: “Ben bu sessizliğin neresindeyim?”
Soru: “Ölü Bebekler Ülkesi” Romanını tek bir cümleyle tanımlamanız gerekse ne deriz?
Cevap:
Bu roman, toprakları işgal edilmiş bir halkın değil; hafızası işgal edilememiş bir direnişin hikâyesidir. Unutulmaya karşı yazılmış bir hatırlama çağrısıdır.
İlişkili haber:
{galleryalbum id:138137 slug:'yikimi-imparatoru-ofkelendirmisti-1700-yillik-sir-gun-yuzune-cikmayi-bekliyor'}