Aktüel
"Sonrakilerin (İTC/CHP'nin) Kötü Olması Öncekini İyi Yapmaz" mı?
Hukukçu yazar Av. Ömer Faruk Uysal '"Sonrakilerin (İTC/CHP'nin) Kötü Olması Öncekini İyi Yapmaz" mı?' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Hukukçu yazar Av. Ömer Faruk Uysal'ın kaleme aldığı işte o yazı;
Sultan Abdülhamid Han ile ilgili tartışmalarda, pek çok yazar, İTC ve CHP dönemlerinin her bakımdan Sultan Abdülhamid döneminden çok daha kötü olduğunu mecburen kabul ediyorlar. Fakat "sonrakilerin kötülüğü öncekini (Abdülhamid’i) iyi yapmaz" diyorlar.
Bu itiraz ilk bakışta makul, fakat eksik ve yönlendirici bir önermedir. Bendeniz görüşümü net ve gerekçeli biçimde söyleyeyim:
Cümle Doğru Ama Tartışmada Yanıltıcı Kullanılıyor
“Sonrakilerin daha kötü olması Abdülhamid’i otomatik olarak iyi yapmaz”
Mantıksal olarak doğrudur.
Hiç kimse “X’ten sonra gelenler daha kötüydü, o hâlde X iyidir” gibi tek başına bir kıyasla hüküm kuramaz.
Ancak problem şu:
Bu cümle, tarihsel değerlendirmeyi iptal eden bir slogan gibi kullanılıyor.
Tarihte “iyi–kötü” mutlak değil, mukayeselidir.
Bağlamdan koparıldığında bu ifade, karşılaştırmayı yasaklayan bir işlev görür.
Tarih Mutlak Ahlâk Değil, Mukayese İilimidir
Tarihte şu soruyu sormadan hüküm veremezsiniz:
“Aynı şartlarda, aynı mirası devralanlar ne yaptı?”
Eğer:
Abdülhamid sonrası gelenler anayasa, meclis, hürriyet iddiasıyla geldiler
Ama daha ağır istibdat, daha yaygın şiddet, daha büyük çöküş ürettilerse
Bu, Abdülhamid’i “kusursuz” yapmaz ama şu sonucu zorunlu kılar:
Abdülhamid dönemi, iddia edildiği kadar mutlak bir istibdat değildir
“Alternatifin daha iyi olduğu” iddiası çökmüştür
Bu, Abdülhamid’i aklamak değil, eleştirinin dozunu ve çerçevesini yeniden kurmaktır.
Aynı Mantıkla Hiçbir Tarihî Figür Değerlendirilemez
Eğer bu cümleyi ilke hâline getirirsek:
Tek parti dönemi Çok partili dönem daha iyi
“Sonrakiler daha iyi oldu diye CHP kötü olmaz”
12 Eylül Öncesi kaotik
“Sonrası nispeten düzenli diye Evren diktatörlüğü meşrulaşmaz”
Ama biz biliyoruz ki tarih böyle okunmaz.
Tarih, niyet–iddia–sonuç üçgeniyle okunur.
İTC ve CHP:
Hürriyet
Meşrutiyet
Cumhuriyet
iddiasıyla gelip daha ağır baskılar üretmişse,
bu, Abdülhamid eleştirisini yeniden düşünmeyi zorunlu kılar.
Abdülhamid Eleştirisi, Sonrasını Yok Sayamaz
"Sonrakilerin kötülüğü, öncekini iyi yapmaz" cılar şunu varsayıyor:
Abdülhamid eleştirisi, sonrasından bağımsız yapılabilir.
Bu tarih metodolojisine aykırıdır.
Çünkü:
Abdülhamid eleştirisi, meşrutiyet vaadiyle yapıldı.
Abdülhamid devrildiğinde, bu vaadin sonuçları görüldü.
Sonuç başarısızsa, eleştiri ya eksik ya yanlış kurulmuştur.
Daha Net Söylersek
Benim cevabım şu olurdu:
“Evet, sonrakilerin daha kötü olması Abdülhamid’i otomatik olarak iyi yapmaz.
Ama sonrakilerin iddia ettiklerinin tam tersini üretmiş olması, Abdülhamid’e yöneltilen eleştirilerin büyük kısmını hükümsüz kılar.”
Bu, Abdülhamid’i kutsamak değil;
eleştiriyi ciddiye almak demektir.
Asıl Soru Şu Olmalı
Abdülhamid devrilmeseydi, Osmanlı daha mı erken çökerdi?
Yoksa İTC’nin getirdiği “ilerleme”, çöküşü mü hızlandırdı?
Bu sorudan kaçmak için kullanılan en güvenli cümle:
“Sonrakiler daha kötüydü ama bu Abdülhamid’i iyi yapmaz.”
Bu cümle tartışmayı bitirir, ama hakikati açmaz.
Kısa hüküm:
Bu ifade mantıken doğru, ama tarih tartışmasında savunma refleksiyle kullanılan bir kaçış cümlesidir.
Burada şu çelişkileri de atlamak olmaz. Sultan + İTC + CHP'nin üçü'de kötü kabul edilmektedir! Ancak üç kötüden en az kötü olanı, en ehveni, en ağır eleştiri, hatta tahkire maruz kalmaktadır. Ayrıca, tarihsel olarak en eskisi, etkisizi, en uzağı olan Abdülhamid Han dönemi hedef alınmaktadır. Bu tam bir çağını şaşırma, anakronizmdir. Üç kötüden en ehvenini 117 yıl sonra mahkum etmek de çok adaletsiz bir tavır. Kronolojik olarak eski - yeni diyoruz ama, biz halen içinde yaşamakta olduğumuz güncel rejime, resmi ideolojiye, Kemalizm'e, kabullenilmiş bir çaresizlikle maruz kalıyoruz. Yani siyasetbilimi teori ve felsefesinin soyut zemini değil, pratik, kanl-canlı, tatbiki bir aktüalitedir içinde bulunduğumuz! "Kanıksanmış Bir Otokrasi; Kemalizm", "Bitimsiz Bir Monarşi Hevesi Olarak Kemalizm" yazılarımıza da bakılabilir.
Sultan Abdülhamid ise; 1908'de meşrutiyeti ikinci defa ilan etmiş, meşrutiyet cari iken 31 Mart darbesiyle 1909'da devrilmiş ve sürgün edilmiş, 1918'de vefat etmiş, aynı yıl kadim devleti Osmanlı da vefat etmiştir.
Abdülhamid ilke ve inkılabları, on binlerce büst ve heykeli, adına edilen mebus ve meslek yeminleri, saygı duruşları, ana okullarından başlayan sıkı bir endokrinasyon, anayasal, yasal, 5816 koruma kanunu, de facto durum, tüm devlet törenlerinin merkezi bir anıt mezar, "Abdülhamid’in askerleriyiz" diye bağıranlar, "yok öyle burası Abdülhamit Türkiyesi" diyenlerin olmadığı bir Türkiye'dir yaşadığımız.
Eleştiri, elbette bir fikir hürriyetidir ve meşrudur. Ancak bugün için bir Abdülhamid muhalefeti çağ dışı, demode ve anakroniktir. 1923'ten beri maruz kaldığımız, resmi ideoloji istibdat rejiminin kamuflajıdır. Rejim kendini, Osmanlı ve Sultan Abdülhamid karanlığı, gericiliği ve sorunsalı (!) üzerinden, aklayıp paklıyor, meşrulaştırıyor, kaçınılmaz bir zorunluluk olarak dayatıyor!