Gündem
2026’ya nasıl girelim: Değişen takvim mi yoksa vicdan mı?
Kültürel yozlaşma ve kapitalist düzenin tüketimi canlı tutmak amacıyla dayattığı yılbaşı ve piyango, Müslüman Türk toplumunu kadim değerlerinden koparıyor.
OKAN ÇETİNDAĞ İSTANBUL
Hıristiyanların kutsal günü olan Noel’den dönüştürülerek küresel bir eğlence ve tüketim ritüeline dönüştürülen yılbaşı kutlamaları, bugün neredeyse bütün dünyaya dayatılan bir alışkanlık hâline getirilmiş durumda. Yılbaşı yaklaşırken tüketim ve eğlence eksenli kutlamalar yeniden gündemde. Ancak uzmanlar ve ilahiyatçılar, Müslümanlar açısından yılbaşı gecesinin bir kutlamadan ziyade muhasebe vesilesi olması gerektiğine dikkat çekiyor.
İlahiyatçılar, İslam inancında zamanı anlamlı kılanın insanın duruşu, niyeti ve sorumluluk bilinci olduğunu ifade ediyor. Yıl sonlarının Müslüman için bir eğlence değil, iç muhasebe fırsatı olması gerektiği belirtiliyor. “Ne kazandım ne kaybettim, kim oldum?” sorularının bu süreçte öne çıkması gerektiği vurgulanıyor.
KİMLİK AŞINMASINA YOL AÇIYOR
Batı merkezli yılbaşı kültürünün eğlenceyi, tüketimi ve geçici hazları merkeze aldığına dikkat çeken uzmanlar, bu anlayışın bireyleri zamanla kendi değerlerinden uzaklaştırdığını söylüyor. Parlak vitrinlerin ardında yorgun ruhlar ve artan bir manevi boşluk olduğuna işaret ediliyor. “Mutluluk” adı altında sunulan pek çok unsurun, özellikle gençler üzerinde güçlü bir algı oluşturduğu ve kimlik aşınmasına yol açtığı ifade ediliyor. Noel figürleri, şans oyunları ve büyük ikramiye hayalleri de eleştirilerin odağında. Uzmanlara göre bu anlayış, rızkı emek ve ahlak yerine tesadüfe bağlayan bir bakış açısını besliyor. Oysa İslam inancında rızkın çalışma, ahlak ve Allah’a teslimiyetle anlam kazandığı hatırlatılıyor. İslam’da bayramların açık ve net olduğu, bunun dışındaki günlerin kutsallaştırılmasının zamanla inanç dünyasında kırılmalara yol açabileceği de dile getirilen görüşler arasında. Bu nedenle yeni yıla girerken yapılması gerekenin yeni bir takvim beklentisi değil, bilinçli bir duruş ve sorumluluk bilinci olduğu ifade ediliyor. 2026’ya girerken kamuoyunda sıkça dile getirilen soru ise dikkat çekiyor: “Gerçekten değişen takvim mi, yoksa değişmesi gereken biz miyiz?”