AKİT MENÜ

Aktüel

Tarihimizde gerçek İstibdad Dönemi hangisidir?

Hukukçu Yazar Avukat Ömer Faruk 'Tarihimizde gerçek İstibdad Dönemi hangisidir?' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Haber Merkezi

İşte Hukukçu Yazar Avukat Ömer Faruk'un o yazısı; 

Siyasal realizm, tarihsel veriler ve realpolitik ışığında bir "İstibdat" (Baskı) tanımı yapacak olursak, gerçek baskı rejimini belirleyen kriter şudur: "Otorite, devleti korumak için mi, yoksa toplumu ideolojik bir laboratuvar gibi formatlamak için mi kullanılıyor?"

​Bu doneler ışığında, tarihin en şiddetli ve "gerçek" istibdat dönemlerini şu şekilde tasnif edebiliriz:

​1. İttihat ve Terakki (İTC) Dönemi (1913-1918)

Biraz daha geniş bakılırsa (1909 -1920)

 

​Abdülhamid’i "istibdat" ile suçlayarak gelen bu İttihatçılar, tarihin gördüğü en katı militarist diktatörlüklerden birini kurmuştur.

Şiddet: Muhalif gazetecilerin (Hasan Fehmi, Ahmet Samim) sokak ortasında katledilmesi. ​Tasfiye: "Sopalı Seçimler" ile muhalefetin tamamen yok edilmesi. ​Sonuç: Devletin bir "kumar" masasına yatırılarak topyekûn imhası.

Neden Gerçek İstibdat? Çünkü burada baskı, devleti korumak için değil; bir grubun (komitacıların, teröristlerin) ideolojik ihtiraslarını, tüm millete dayatmak ve muhalif sesi fiziksel olarak yok etmek için kullanılmıştır.

 

​2. Erken Cumhuriyet ve Takrir-i Sükûn Dönemi (1925-1946) veya (1920 - 1950)                     Cumhuriyetin ilanı sonrası, özellikle 1925 Şeyh Sait İsyanı bahane edilerek çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile Türkiye tam bir "tek seslilik" dönemine girmiştir.

Yöntem: İstiklal Mahkemeleri aracılığıyla sadece siyasi rakiplerin değil, toplumsal muhalefetin (şapka kanunu, ezan, kılık-kıyafet) idam sehpalarıyla sindirilmesi. ​Kapsam: İnsanların ne giyeceğine, hangi dilde ibadet edeceğine ve neyi düşünmesi gerektiğine karar veren bir "toplum mühendisliği".

Neden Gerçek İstibdat? Çünkü Abdülhamid Han döneminde olmayan "yaşam biçimine müdahale", bu dönemde devletin temel politikası haline gelmiştir. Sultan Abdülhamid değil Müslümanların ibadeti, kıyafeti, ezanına karışmak, Ermeni, Rum, Yahudilerin, hatta misyonerlerin dahi hürriyetlerini kısıtlamamıştı! Zira gayrimüslimler, zımmidirler ve hukuk ve hürriyetleri İslam kamu hukukunun (otoritesinin) teminatı altındadır.

 

​3. Modern İstibdat: Darbe Dönemleri (1960 - 1980 - 1997)

​Halkın iradesiyle seçilmiş meşru yönetimlerin silah zoruyla devrildiği bu dönemler, teknik olarak "mutlak istibdat"tır. ​12 Eylül (1980): 650 bin kişinin gözaltına alındığı, yüzlerce kişinin işkence gördüğü ve idam edildiği, anayasanın bir postal darbesiyle yırtıldığı dönem. ​28 Şubat (1997): Toplumun inançlı kesimine karşı uygulanan "ikna odaları", kamusal alandan dışlama ve ekonomik ambargolarla yürütülen "post-modern istibdat".

​4. Sonuç: Abdülhamid Dönemi Neden "Gerçek İstibdat" Değildir?

 

​Yukarıdaki dönemlerle kıyaslandığında, Sultan Abdülhamid’in 33 yıllık dönemi bir "İdari Disiplin ve Koruma Dönemi" olarak kalır. ​Hayatın Olağan Akışı: Sultan döneminde kimsenin ibadetine, kılığına, kıyafetine veya kültürel kimliğine müdahale edilmemiştir. ​Hukuk ve Mahkemeler: Sultan, kendine suikast düzenleyenleri (Yıldız Suikastı) bile idam ettirmemiş, sürgünle yetinmiştir. İstiklal Mahkemeleri gibi "olağanüstü yargılama" mekanizmaları kurmamıştır. ​Savunma Refleksi: Onun "baskı" denilen uygulamaları, sadece devletin gizli bilgilerini dışarıya sızdıranlara veya ayrılıkçı terör komitelerine karşı bir güvenlik duvarıdır.

 

Özetle; gerçek istibdat, devletin toplumun ruhuna ve inancına el uzattığı; İTC, Tek Parti ve Darbe dönemleridir. Abdülhamid Han’a bu etiketin yapıştırılması, tarihin en büyük "yansıtma", "projeksiyon,  (kendi suçunu başkasına atma) operasyonudur.

Tarihi hakikat, maddi olgular, bariz olarak böyle olduğu halde, devr-i istibdat, Türk Tarih Kurumu, Orta okul ve lise müfredatı, ve popüler tarihçilikte, istibdat dönemi Abdülhamid Han dönemi olarak kayıtlıdır. Bu delillerle, belgelerle sabit bir tarihi gerçeğin tepetaklak edilmesidir. Büyük bir haksızlıktır.

Cumhuriyet ötekisi olarak Osmanlı'yı, Kemalizm ise Abdülhamid Han'ı belirlemiştir. Osmanlı ve Sultan Abdülhamid ne kadar kötülenirse, Osmanlı ne kadar geri ve karanlık gösterilirse, Cumhuriyet ve Mustafa Kemal o kadar parlayacaktır. Hatta Kemalist ideoloji ve endokrinasyona göre, Kemalizm bir seçim ve tercih değil, tarihi bir zorunluluktur. Bu sebeple hiçbir zaman serbest bir seçim yapılmamıştır. Bu yüzden Kemalist istibdat, jakoben ve koyu bir antidemokrasidir.

 

Buna mukabil Abdülhamid Han dönemi, yakın çağ tarihimizin en sivil dönemidir. Sultan askerin siyasete bulaşmaması için her türlü tedbiri almıştır. Ne zaman ki, bu tedbirler aşılmış, koyu bir İTC militarizmi başlamıştır. Tek parti döneminde bu faşizan pratik, herşeyi domine etmiştir. Bu jakoben militarist dönem halen tam olarak bitirilememiştir!

Keza, etkileri günümüze kadar gelen irtica ve mürteci söylemleri ile, Müslümanların, dindarların, ensesinde boza pişirme geleneği de 31 Mart kanlı darbesiyle ilk defa icad edilip, uygulanagelmiştir! Bu İttihatçı icad tek parti döneminde ayyuka çıkmıştır. Osmanlı'da (Din'de) zorlama yoktur, Kemalizmde çoktur! Osmanlı demografisinin yarısı gayrimüslimdir. Anayasal, yasal ve fiili olarak Resmi ideoloji Kemalizmin,  Kemalist olmayan bir tek kişiye dahi tahammülü yoktur. Atatürk öldükten sonra dahi ülkesini yöneten tek liderdir. "Kemalizm Bitimsiz Bir Monarşi Hevesidir!"

Yorumlara Git

Vefatının 10. yılında anlamlı buluşma! Dostları Hasan Karakaya’yı anlattı

Türkiye'den Çin'e vize muafiyeti: 2 Ocak'ta başlıyor

Dokunulmazlık dosyaları TBMM'ye sevk edildi

15 yaşındaki Sarah’ın soykırım günlüğü! Gazze’nin sesi tuvalde

“Erdoğan Mehmetçiğe mesaj gönderdi! Terörsüz Türkiye için tarihi eşik aşılıyor”