Kültür - Sanat
Unutturulmak istenenleri unutturmayacağız
Kendi Gök Kubbemiz adlı belgesel çalışmasıyla, Türkiye’nin öncü şahsiyetlerini bir araya getiren ve verdikleri mücadelenin geniş kitlelerce duyulmasını sağlayan yönetmen Mustafa Hüseyin Öztürk ile konuştuk. Öztürk, belgeseli çekmekteki amaçlarını ahde vefa borcunu ödemek olduğunu belirtti.
YENİ AKİT/ HARUN SEKMEN
Kendi Gök Kubbemiz adlı belgesel çalışmasıyla, Türkiye’nin öncü şahsiyetlerini bir araya getiren ve verdikleri mücadelenin geniş kitlelerce duyulmasını sağlayan yönetmen Mustafa Hüseyin Öztürk ile konuştuk. İskilipli Atıf Hoca, Yahya Kemal Beyatlı, Samiha Ayverdi, Ali Haydar Efendi, Osman Yüksel Serdengeçti ve bu milletin ruh hamurkarlığını yapmış nice ismi geniş kapsamlı bir belgesel çalışmasıyla aynı eserde toplayan Öztürk, belgeseli çekmekteki amaçlarını ahde vefa borcunu ödemek olduğunu belirtti. Belgesele konu olan isimlerin unutturulmaya çalışılan şahsiyetlerden seçildiğini vurgulayan Öztürk, “Biz unutturulmak istenen şahsiyetleri unutturmayacağız. Çünkü bu vatanın toprak bütünlüğünde, dininin muhafazasında yüzlerce ismin kanı ile fikriyle imzası var. Hülasa-ı kelam bu bir ahde vefa ya da iade-i itibar projesi olarak adlandırılabilir” dedi.
İskilipli Atıf Hoca, Hamid Aytaç, Osman Yüksel Serdengeçti, Samiha Ayverdi, Yahya Kemal Beyatlı, Ali Haydar efendi gibi birçok ismin yer aldığı Kendi Gök Kubbemiz adlı belgesel çalışmasıyla adından sıkça söz ettiren yönetmen Mustafa Hüseyin Öztürk gazetemiz Akit’e konuştu. Resmi ideolojinin unutturmak istediği isimleri Kendi Gök Kubbemiz adlı belgeselde bir araya getiren Öztürk, “Biz unutturulmak istenen şahsiyetleri unutturmayacağız, Çünkü bu vatanın toprak bütünlüğünde, dininin muhafazasında yüzlerce ismin kanı ile fikriyle imzası var. Hülasa-ı kelam bu bir ahde vefa ya da iade-i itibar projesi olarak adlandırılabilir” dedi.
BİR AHDE VEFA PROJESİ
-Fransız Varoluşcu filozof Albert Camus, maverasından koparılmış bir millet ya intihar ya isyan eder diyor. Bu minval üzere, belgeselinizde ele aldığınız isimler ise geçmişimizle geleceğimiz arasında köprü vazifesi kuran öncü şahsiyetler. Bu iki done üzerinden hareket ederek, belgeseli çekme amacınızı açıklayabilir misiniz?
-Geçmişle gelecek arasında köprü olmayı ,Ziya Gökalp’la Yahya Kemal’in naïf bir atışması vardır, bununla hikayelendirerek başlamak isterim sohbetimize ;
Ziya gökalp, yahya kemal'in hâlâ aruz'la şiir yazmasına, geçmişten çokça dem vurmasına karşıdır. bir sohbet esnasında:
"harabisin harabati değilsin.
gözün mazidedir, âti değilsin." der.
yahya kemal'in altta kalmaya hiç niyeti yoktur:
ne harabiyim, ne harabatiyim.
kökü mazide olan âtiyim.
Diyerek kendi üslubuyla cevap verir.
İşte bizimde bu belgeseli hazırlamaktaki amacımız tam olarak bu. Cumhuriyet ütopyasıyla beraber yaklaşık 100 yıldır bize anlatılan bir masal var . Bu masalın adı “ Olmasaydın Olmazdık Masalı“ . Sanki bu vatan tek bir kişinin tasarrufu ve gayretiyle kurulmuş ve korunmuş gibi yutturulmaya çalışıldı yıllardır , okullarda derslerde böyle anlatıldı. Gazetelere çarşaf çarşaf bu minvalde ilanlar basıldı. Biraz mantık sahibi olmak lazım , biz bu belgeseli bile onlarca kişinin emeği ve gayretiyle hazırlayabiliyorsak bir vatanın kurtuluşu nasıl tek bir kişiye mal edilebilir. Bizde diyoruzki , Biz o ütopyanın yok etmeğe çalıştığı , adını anmak istemediği , unutturmak istediği şahsiyetleri , unutturmayacağız, çünkü bu vatanın milli kültürünün şekillenmesinde , toprak bütünlüğünde , dininin muhafazasında , her alanda yüzlerce ismin kanıyla , canıyla , fikriyle imzası var. Hülasa-ı kelam bu bir ahde vefa yada iade-i itibar projesi olarak adlandırılabilir. Sezar’ın hakkını Sezar’a vermektir gayemiz .
Geçmişi Yok etmek deyince belki okuyucular bunu bir teşbih olarak anlayabilirler , hayır tam aksine bu fiili bir durumdur. Onuda kısaca tarihçimiz merhum İbrahim Hakkı Konyalı'dan şöyle nakledeyim. ; Harf inkilabından sonra , Osmanlı Arşiv vesikalarından bir kısmı SEKA’ya geri dönüşüm için gönderiliyor , bir kısmıda balya balya Bulgarista’a satılıyor , olayın ortaya çıkmasıda şu şekilde , bir gün Rahmetli tarihçimiz İbrahim Hakkı Konyalı Sultanahmette Divan yokuşunda yürürken önüsıra giden bir kamyondan bir balya kağıt düşüyor , alıyor bakıyorki Osmanlı devletinin arşiv vesikaları , tabi işin peşine düşünce bu vesikaların Bulgaristana satıldığını bu gideninde 11. Kamyon olduğunu öğreniyor. O dönem bu mevzu baya gündem olunca Mithat Cemal Kuntay şu mısraları yazıyor durumu özetlemek için ;
Bizden 300 sene evvel uyananlar ,
hala uyuyanlardaki mahiyyeti görsün
efsanesi kaybolsa kıyamet koparanlar ,
tarihini okkayla satan millet görsün .
Tabi burda şunuda belirtmekte fayda var , 2012 yılında hükümetimiz , Bulgaristan hükümeti ile yazışarak , bu vesikaların iadesi yada en azından nushalarının alınabilmesi için girişimde bulundu ve 80 küsur sene sonra tarihine , köküne sahip çıktı .
“Eskiye ret hastalığına müptela olmaksızın şahsiyetini koruyabilen dava adamlarının hikayesi” diyorsunuz. Burada şahsiyeti bireyselden ziyade cemiyet bazında ele alıyorsunuz herhalde? Hem kendi şahsiyetlerini korudular, hem de toplumun korumasında yardımcı oldular. Öyle değil mi?
Aslında hem bireysel , hem toplumsal anlamda zira kendi şahsiyetini muhafaza edememiş birisinin toplumada faydası olması imkansız . Yine aynı şekilde kendi muhafaza ettiği duruşunu topluma indirgemediği zamanda bir faydası yok. Bu insanlar gerek sosyal , gerek siyasi , gerek edebi , gerekse dini konularda dik duruş sergilemiş , modern tabirle “ ortama ayak uydurmaya “ çalışmamış , düzenin adamı olmamışlar. İnandığı hak davadan canları , malları pahasına vazgeçmemiş insanlar , bunların arasında Ali Şükrü Bey , Deli Halit Paşa ve İskilipli Atıf Hoca gibi gerçekten bu dik duruşun karşılığını canıyla ödemiş olanlar var. Kısacası “ Gelenin keyfi için Geçmişe kalkıp sövmemiş, Emrolundukları gibi dosdoğru olma gayreti içinde olmuşlar. Tabi bu duruşlarıylada büyük bir kitleye örnek teşekkül etmişler . Şimdi yeni nesillere onları aktarabilmek bizim boynumuzun borcu diye düşünüyorum .
BİRAZ DAHA GEÇ KALKSAK RAVİLİK EDECEK KİMSEYİ BULAMAYACAKTIK
-Daha önce bu tarz çalışmalar. Yapıldı. İlk akla gelen isim Mesut Uçakan’ın çektiği filmler. Ama böyle toplu olarak, öncü şahsiyetleri bir arada toplamak size nasip oldu galiba. İlk sorumla bağlantılı olarak bu tarz bir çalışmayı yapmayı düşündüren ana saik neydi?
Projemizin fikir babası merhum pederim Prof.Dr. Osman ÖZTÜRK’tür. Kendisinin biz sözü vardı ; Oğlum derdi “Müslüman girdiği kabın şeklini almaz , girdiği kaba şekil verir “ Anlattığımız şahsiyetler tam olarak bu tarife uyan isimler , zaten bu zaatların çoğu merhum pederimin , sohbetlerine iştirak ettiği , meclisinde bulunduğu , istifade ettiği kimseler . Kendisi hayatı boyunca sohbet ve konferanslarında, evde sürekli olarak bu şahsiyetleri nakış nakış işler, anlatırdı. O kadar ki , ben yaş itibariyle yetişmediğim halde , Mahir İz hocayı , Sami Ramazanoğlu Hazretlerini sanki meclislerinde bulunmuş kadar tanıdım bu vesileyle desem mübalağa etmiş olmam herhalde .
Tabi birde zamanlama açısından bizi kamçılayan şöyle bir özelliği vardı projenin , hayatını anlattığımız kişilere yetişebilmiş bize onları birinci ağızdan anlatabilecek kişilerde artık 70 li , 80 li yaşlarını sürüyorlardı. Örneğin Belgesel çekimleri tamamlanmadan babam ve Ali Nar hocamız rahmetli oldular. Belki de 10 sene sonra böyle bir iş yapılmak istense , bize ravilik edecek kimse bulamayacaktık.
SEKÜLER MEDYANIN VE MALUM PARTİNİN HEDEFİ HALİNE GELDİK
-Oldukça cesur bir çalışma. Zira isimlerden bu kendini net belli ediyor? Tepki aldınız mı?
Gerek olumlu gerekse olumsuz anlamda çok tepki aldı proje. Bilhassa bu eleştiriler benimde dedem olan Ahıskavi Ali Haydar Efendi, Ali Şükrü Bey ve Osman Yüksel Serdengeçti bölümlerinde ayyuka çıktı. Özellikle Seküler Medya ve malum bir siyasi parti işbirliği ile TRT'de İttihat Terakki eleştirisi yapılıyor , Cumhuriyet düşmanlarının hayatı ( bu memleketin inşaasında bu denli önemli rolü olan insanları için bu ifade ! ) TRT de anlatılıyor , M.Kemal ve İnönü'ye hakaret ediliyor tarzında artık modası geçmiş, köhneleşmiş Kemalizm yaklaşımları ile haberler yapıldı , ardından Meclis'te soru önergesi verdiler , son olarakta 4 faklı ilde cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulundular. O dönem gerekli basın açıklamasını kamuoyu ile paylaştık. Çok şükür hepsinden de alnımızın akıyla çıktık. Ben tabi Üstad Kadir Mısıroğlu'nun deyimiyle kendilerine " Allah bizim hakkımızdaki bu şehadetinizi kabul etsin " diyorum. Zira bir işte ne kadar doğru yolda olduğunuzu görebilmeniz için muhalefet edenlerin meşrebine bakmak gerekir diye düşünüyorum.
Tabi bunun yanısıra bizleri çok duygulandıran, Türkiye'nin dörtbir yanından , Avrupadaki gurbetçi kardeşlerimizden çok sayıda dua ve tebrik mesajları aldık. Menfi ve müspet tüm yorumlar proje boyunca bizi motive etmiş oldu açıkçası.
ÇOK CİDDİ BİR EMEK SARFETTİK
- Kaynaklarınız nelerdi? Hiç izlemeyenler için soruyorum.
Projenin ön hazırlık ve kaynak araştırma süresi 1 yıl kadar sürdü , çalışma yaptığımız isimlerle alakalı yazılı kaynak sıkıntısı çok fazla , günlerimiz sahaflarda tozlu rafların arasında geçti. Şahsi olarak en çok merhum pederimden ve Üstad Kadir Mısıroğlu'ndan istifade ettik , bölümlerin önemli bir kısmında birebir röportajlarını ve özel arşivlerini kullandık. Bununla beraber belgeselini hazırladığımız kişilerin ailesinden , komşularından , sohbetlerinde bulunanlardan , talebelerinden bir şekilde hayatına dokunmuş kim varsa ulaşmaya ve görüşemeye çalıştık. 1 yıl ön hazırlık 1,5 yılda yapım süreci dersek 26 bölümü 2,5 yıl gibi bir sürede çok titiz bir çalışma ile tamamladık. Tabi bu vesileyle projede çok büyük emekleri olan başta ustam , hocam Alparslan Bozkurt , ortağım Salih Kurt , yönetmenimiz Nihal Ağırbaş ve tüm yapım ekibimede teşekkür etmek isterim.
-İsimleri seçerken nelere dikkat ettiniz?
İsimleri belirlerken yelpazemizi çok geniş tuttuk. Tarih , Edebiyat , sanat , siyaset , tasavvuf gibi bir çok alanda söz sahibi olmuş isimleri ele almaya çalıştık. Tabi burda bir noktayı belirtmem lazım. Belki izleyicilerin aklına bizim gök kubbemiz sadece bu 26 kişiden mi ibaret şeklinde bir soru gelebilir. Tabiki hayır. Çok daha geniş bir listemiz vardı , projemizin ön hazırlık aşamasında, ama bunların bir kısmı haklarında yeteri kadar yazılı kaynak olmaması , kendilerini birebir tanımış olanlarında ömrünün vefa etmemesi yada röportaj verebilecek durumda olmaması nedeniyle bir kısmıda yayıncı kuruluşun projenin misyonunu tamamladığı düşüncesi üzerine yapılamadı ve 26 kişi ile sınırlı kalmış olduk. Peki bizim hiç adını bilmediğimiz , duymadığımız , unuttuğumuz dava adamı şahsiyetlerimiz yokmudur ? Vardır elbet. O da bizim ayıbımız.
Proje bitirilince bizde bu hizmetin inkitaya uğramaması için tüm bölümleri bir DVD setinde toplayıp Vakıflara , okullara , talebe yurtlarına , istifade edebilecek kişi ve kurumlara ulaştırmaya çalıştık. Zaten ticari olarak bir satışı yok Fiyaka Film'in hediyesi olarak dağıtılıyor. DVD setine ulaşamayanlar içinde tüm bölümleri internete yükledik , arzu edenler oradan da ulaşabilirler.
-Bizim aydınlarımızdaki bu “eskiyi ret” hastalığının temel nedeni sizce nedir?
-Bunun birkaç sebebi olduğunu düşünüyorum , kendince yeniden birşeyler şerh edip gündem oluşturma bu şekilde bilinirliğini arttırma peşinde olan bir grup var mesela, bu hastalığı özellikle din ve tasavvuf alanında çalışma yapanlarda görüyoruz , birde bunu kasıtlı yapan bir grup var, toplumun ahlak ve din olgusunu gevşeterek , eskiyi unutturup sağlam yapıyı bozma gayretinde olan , onlar bu işi profesyonel bilinçle yapıyor. Bunların dışında girdiği kabın şeklini alma hastalığı olan bukalemun tipler var , onlarda kim muktedirse , güç kimin elindeyse onun borusunu öttürerek hayatını idame ettiren , duruma göre bigün reddeden bigün kabul eden bir güruh. Ama tabi bana kalırsa en temel sebep şu ; kökünüz sağlam olursa kolay kolay savrulamazsınız bizi köksüzleştirerek kolay kontrol edilebilir , yönlendirilebilir hale getirmek istediler.
-Bütün engellemelere rağmen, miletin geçmişiyle olan bağlarının koparılamamasını neye bağlıyorsunuz?
Koparılıp koparılamadığı da bence uzun bir tartışma konusu. Bir neslin büyük çoğunluğunun dejanere olduğu aşikar. Ama son yıllarda özellikle Cumhurbaşkanı'mızın köklerimize yaptığı atıfların , konuşmalarında yaptığı tarihsel vurguların gençlerin üzerinde etkisi olduğunu düşünüyorum. Şüphesiz ki Eninde sonunda herşey aslına rücu edecektir , bizimde , tüm ümmetinde kurtuluş anahtarı bundadır.
-Bu tarz çalışmalarınızın devamı gelecek mi?
İnşallah çalışmalarımız o yönde. Nasip olursa 2 ay içerisinde tamamlayacağımız merhum pederim Prof. Dr. Osman Öztürk ' ün hayatını ve mücadelesini anlatan geniş kapsamlı bir belgeselimiz daha hazır olacak. Bununla beraber ön hazırlık sürecinde olduğumuz bir Sinema filmimiz var. Suriyeli yazar Mustafa Halifa'nın yaşanmış bir hikayesi olan " Salyangoz Suriye Zindanları " isimli kitabının sinema telif haklarını aldık. Bugün Suriye ve Ortadoğu ' daki karışıklığın temellerini , Hafız Esed döneminden gördüğümüz uluslararası ölçekli çok ses getiren ve dönemi aydınlatan bir yapım olacak inşallah. Gayret bizden, Tevfik ve Takdir Allah'tan.