AKİT MENÜ

Gündem

Dinî eğitim devletin görevi

4+4+4’ün iptalini isteyen CHP’ye ret cevabı veren Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararını açıkladı. Gerekçede, “Laik devlet dinler karşısında tarafsız olmakla birlikte toplumun dini ihtiyaçlarının karşılanması konusunda kayıtsız değildir” denildi.

2013-04-18 21:03:19

ANKARA
Kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun bazı hükümlerinin iptal talebini reddeden Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı, Resmi Gazete’de yayınlandı.        
CHP, kanunun bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması talebiyle Anayasa Mahkemesi’nde dava açmış, Yüksek Mahkeme, iptal taleplerini reddetmişti.        
Anayasa Mahkemesi’nin gerekçesinde, “Kur’an-ı Kerim” ve “Hz. Peygamberimizin Hayatı” derslerinin, ortaokul ve liselerde isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulmasını öngören kuralın iptalinin istendiği hatırlatıldı.        
Laiklik kavramının, Anayasanın başlangıcı ile 2, 13, 14, 68, 81, 103, 136. ve 174. maddelerinde yer aldığı, bu maddelerde laikliğin, devletin dini inançlar karşısındaki konumunu belirleyen siyasal bir ilke olarak düzenlendiği vurgulanan gerekçede, laikliğin, bireyin ya da toplumun değil, devletin bir niteliği olduğu belirtildi.   
Laik bir siyasal sistemde, dini konulardaki bireysel tercihler ve bunların şekillendirdiği yaşam tarzının, devletin müdahalesi dışında ancak, koruması altında bulunuğu kaydedilen gerekçede, bu anlamda laiklik ilkesinin, din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olduğu vurgulandı. Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, şunlar kaydedildi:        
“Dinler ve inançlar, mensuplarının yaşam biçimlerini, kimliklerini ve diğer insanlarla ilişkilerini etkiler. Din ve inanç yönünden toplumların çeşitlilik arz ettiği, toplumda farklı dinlerin, inançların ya da inançsızlıkların bulunduğu da tarihsel ve sosyolojik bir gerçekliktir. Bu nedenle, demokratik ve laik devletin temel amaçlarından biri, toplumsal çeşitliliği koruyarak, bireylerin sahip oldukları inançlarıyla barış içinde bir arada yaşayabilecekleri siyasal düzenleri inşa etmektir.        
Laiklik, devletin din ve inançlar karşısında tarafsızlığını sağlayan, devletin din ve inançlar karşısındaki hukuki konumunu, görev ve yetkileri ile sınırlarını belirleyen anayasal bir ilkedir. Laik devlet, resmi bir dine sahip olmayan, din ve inançlar karşısında eşit mesafede duran, bireylerin dini inançlarını barış içerisinde serbestçe öğrenebilecekleri ve yaşayabilecekleri bir hukuki düzeni tesis eden, din ve vicdan hürriyetini güvence altına alan devlettir. Devletle dinin ayrılığı, din ve vicdan hürriyetinin bir gereği olmanın yanında, dinin siyasi müdahalelerden korunması ve bağımsızlığını sürdürmesi için de gereklidir.”   
“LAİKLİK DİNSİZLİK ANLAMINA GELMEZ”
Gerekçede, farklı dini inançlara sahip olanlar ya da herhangi bir inanca sahip olmayanların laik devletin koruması altında bulunduğu, Anayasanın 2. maddesinin gerekçesinde yapılan tanıma göre, “hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laikliğin, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına geldiği” kaydedildi.        
Devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşebileceği ortamı hazırlamak için gerekli önlemleri almak zorunda olduğuna işaret edilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:        
“Bu anlamda laiklik, devlete negatif ve pozitif yükümlülükler yüklemektedir. Negatif yükümlülük, devletin bir dini ya da inancı resmi olarak benimsememesini ve bireylerin din ve vicdan hürriyetine zorunlu nedenler olmadıkça müdahale etmemesini gerektirmektedir. Pozitif yükümlülük ise devletin, din ve vicdan hürriyetinin önündeki engelleri kaldırması, kişilerin inandıkları gibi yaşayabileceği uygun bir ortamı ve bunun için gerekli imkanları sağlaması ödevini beraberinde getirmektedir.”        
Laikliğin devlete yüklediği pozitif yükümlülüğün kaynağının, Anayasanın 5. ve 24. maddeleri olduğu belirtilen gerekçede, Anayasanın 5. maddesine göre, devletin, temel amaç ve görevlerinden birinin, “kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak” olduğu kaydedildi.        
Gerekçede, insan haklarına ilişkin milletlerarası antlaşmalarda da korunan din ve vicdan hürriyetinin, bireyin manevi gelişimine hizmet eden temel hak ve hürriyetlerin başında geldiği vurgulandı.        
Gerekçede, “Laik devlet, dinler karşısında tarafsız olmakla birlikte, toplumun dini ihtiyaçlarının karşılanması konusunda kayıtsız değildir. Laiklik ilkesi, doğup geliştiği Batı’da, dinin toplumsal ve kamusal alandan tamamen dışlanması sonucunu doğurmamış, dini ihtiyaçların karşılanmasına yönelik devlet politikalarını beraberinde getirmiştir. Devlet okullarında ve özel okullarda öğrencilere din eğitim ve öğretiminin verilmesi bu politikaların başında gelmektedir” tespitlerine yer verildi.        
Sonuç olarak, Anayasa, dini hizmetleri toplumsal bir ihtiyaç olarak görmekte ve devlete bu ihtiyaçların karşılanması yönünde yükümlülükler yüklemektedir. Anayasanın 24. maddesinde din eğitimi ve öğretiminin devletin gözetim ve denetimi altında yapılmasına dair düzenleme de bunu göstermektedir. Anayasada ifadesini bulan laiklik ilkesi, bir yandan dinin devletin esaslarını belirlemesini engellemekte, diğer yandan da din eğitim ve öğretimi dahil dini hizmetlerin devlet eliyle verilmesine imkan tanımaktadır. Bu nedenle, dava konusu kural, Anayasa’nın 2. ve 24. maddeleriyle uyum içindedir.       
Gerekçede, şu ifadelere yer verildi:        
“Dava konusu kural, Lozan Antlaşması’nın hükümleriyle birlikte değerlendirildiğinde, din eğitimi ve öğretimi konusunda diğer dinlerin mensuplarına ayrımcılık yapılmadığı anlaşılmaktadır.        
Kişilere din ve vicdan özgürlüğü alanında seçenekler sunan, toplumu oluşturan bireylerin bu alandaki yaygın ve müşterek ihtiyaçlarının karşılanmasını kolaylaştıran tedbir ve uygulamalar laiklik ilkesine aykırı görülemez. Nitekim hemen her ülkenin din eğitim ve öğretimi, hakim dine belli bir ağırlık vermekte, diğer dinler karşısında çoğunluk dininin mensuplarına bazı öncelikler tanımaktadır. AİHM de objektif ve gerekli olduğu takdirde bu farklı muamelenin Sözleşmeye aykırılık teşkil etmeyeceğini belirtmiştir.”

Yorumlara Git

Sağanak İstanbul’u vurdu! AFAD uyarmıştı

21 Eylül 2024: Günün Âyet ve Hadisi

21 Eylül 2021: Ahmet Esad Aslanlar'ın vefatı (Reisü-l Kurra)

Ünlü oyuncudan estetik isyanı!

Resmi tarihi açıkladılar! ABD Irak’tan çekiliyor