AKİT MENÜ

Yaşam

Sevdiklerimizin yüzüne bakmaya vaktimiz kalmadı!

Değişimine ayak uydurmak için soluk soluğa kaldığımız çağımızda; gözlerimiz ekranlara yapıştı âdeta… Tv, bilgisayar, cep telefonu, tablet vs. sırayla resmi geçit yapıyor, biz de mecbûrî seyirci… Online oyunlar, whatsapp, instagram, twitler, paylaşımlar, mailler derken, sevdiklerimizin yüzüne, gözlerinin içine bakmaya ne vaktimiz, ne de gözümüzde fer kalıyor!

Güncelleme Tarihi:

İnsanlar, birbirine:

“-Sana döneceğim!” deyip de, sözünü tutmakta zorlanıyor, birbirlerinin özel olarak hâlini hatırını sormakta güçlük çekiyor, bu iletişim (!) çağında… Bir yüz ifadesi veya şekille duygu ve düşüncelerimizi ifade ederek kelimelerden ve zamandan tasarruf ederken; aslında neleri kaybettiğimizi de bir durup düşünebilsek ne güzel olur.

Oturup mis kokulu mektuplar yazalım diyemiyorum artık; ama gidilebilecek mesafelere mutlaka gidelim. Hasta kardeşimizin ellerini avuçlarımızın içine alıp onu iyi gördüğümüzü söyleyelim. Yıllık tatillerimizi sıla-i rahim vesîlesi yapalım; arkadaş ve akrabalarımızın özel ya da zor günlerinde onlara en değerli hediyeyi, varlığımızı sunalım meselâ… Vefâ şiârımız olsun, hobimiz olsun… Ve bütün bunları, karşılık beklemeden, sadece Allah rızâsı için yapmanın gönül ferahlığıyla, meyvelerini gelecek nesillerin görmesi umudu ve duâsıyla yapalım.

TOPLUMDA TEHLİKE SİNYALLERİ

Zira biz, Ümmet-i Muhammed’iz. Selâmı yaymayı bize vazife olarak vermişken Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bizler selâm vermek için bizi görüp fark edecek, kulağında kulaklık yoksa, selâmımızı duyup alacak kişi sayısında ciddî bir düşüşün şâhitleriyiz bir yandan… Aynı apartmanı paylaşan insanların bile göz göze gelmekten kaçınması, ciddî bir tehlike -sinyali demiyorum- “alarmı”!..

Sadaka vermeye -hâşâ- ihtiyacımız mı yok ki, tebessümü esirgiyoruz kardeşlerimizden; hattâ en yakınlarımızdan? Hâlbuki tebessüm etmeden söz söylediği görülmüş mü Önderimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, istisnâî durumlar hâriç…

Deniz yıldızlarını can çekişmekten kurtarırcasına, fert fert silkinmeliyiz. Üstad Necip Fâzıl’ın dediği gibi, sağımıza ve solumuza bakınmadan:

“-Ben varım!..” diyebilmenin kararlılık ve mücadelesini sergilemeliyiz. Hani bir kral:

“-Şehrimin ortasında sütten bir havuz olmasını istiyorum. Bunun için halkımın her biri, bu gece bir miktar süt koysun havuza!” demiş de, ertesi gün havuz, süt değil, suyla dolmuş. Herkes aynısını düşünmüş çünkü… “O kadar sütün içinde benim su koyduğum nereden belli olacak!” diye…

“ARTIK BU DEVİRDE OLMAZ!” DEMEMEK 

Bu kadar asık suratlı, hayatın stresiyle canından bezmişçesine dolaşan kişi varken, ben mi tebessümümle değiştireceğim dünyayı, bir ben mi selâm vereceğim, üstelik görmezden gelen insanlara vs. dersek; inancımızın, takvâmızın kalitesi nerede kalır?

“Sana gelmeyene sen git!” buyuran Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in eşsiz meziyetleri yolumuzu bir güneş gibi aydınlatırken, Kur’ân-ı Kerîm gibi mûcize bir rehberimiz varken, Avrupalının soğuk, duyarsız fotoğrafı Osmanlı torunlarının çehresinde iğreti duruyor. Evlâtlık ve câriyelerin kırdıklarını tazmin edip onların haysiyetlerini korumak ve insana hizmet için nice vakıflar[3] kuran ecdâdımızı, âdeta masal kahramanı gibi düşünüp, “Artık bu devirde olmaz!” yollu cümleleri şuuraltımıza boca ettikçe, haklı çıkarız Allah korusun…

Çığır açmak istîdâdına sahipken, yapılmışları tekrar yaparak canlandırmaktan âcizsek; sağlığımızın, gençliğimizin hakkını nasıl verebiliriz ki? Duyarsızlaşıp miskinleşmemiz uğruna plânlanan strateji ve oyunların tesirlerini üzerimizden ne kadar silkeleyebilir; bağımlılık ve alışkanlıklarımızın zincirlerini ne kadar kırabilirsek; Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in:

“-Yedi kere ne mutlu!.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, V, 257) diye taltif ettiği ümmetinden olmaya o kadar yaklaşabiliriz, inşâallâh.

Rabbimiz, şeytan ve yardımcılarının ordinaryüs profesör olduğu bu çağda, bizleri bütün şerîrlerin şerrinden muhâfaza etsin. Hakkı hak bilip uymaya, bâtılı bâtıl bilip kaçınmaya muvaffak eylesin. Âmin.

[1] Ebû Nuaym, Delâil, sh. 57.

[2] Yazının detayı için bkz: Doğan Cüceloğlu, “O benim kahramanım!”, 

[3] www.enfal.de/sosyalbilimler/v/001.html.

Kaynak: Didar Meltem Erdem, Şebnem Dergisi, 144. Sayı

 
Yorumlara Git

Asya'da ortalık karıştı! ABD'den "endişeliyiz" yorumu geldi

Batı Yaka’da kaçak yerleşim genişletildi: Filistin arazileri hedef alındı

CHP'li meclis üyesi sırtından bıçaklandı!

Suriye'de sıcak gelişme! Aidiyeti henüz resmen doğrulanmamış savaş uçağından hava saldırısı

Katar'dan toprak birliği uyarısı! Diyalog çağrısı yaptılar