AKİT MENÜ

Siyaset

İsrail’i NATO’ya biz aldırmadık

76 milyon nüfusa sahip Müslüman Türkiye’nin AB’ye girmesinin, üye ülkelerin istedikleri kararları almalarını engelleyeceğini ifade eden Erdoğan, örnek olarak NATO’yu gösterdi ve “İsrail’in NATO’ya alınmasını biz engelledik” diye konuştu.

Güncelleme Tarihi:

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan AB’ye dönük mesajlarına üç günlük orta Avrupa gezisinde de devam etti. Gazetecilerle yaklaşık 1.5 saat süren sohbetinin yarısından fazlasını AB’ye ayıran Başbakan, Birliğin Türkiye’ye karşı tutumunu “saygısızlık” diye niteledi. Erdoğan”a yöneltilen sorular ve cevapları şöyle:
l Sürekli olarak AB’ye dönük mesaj veriyorsunuz. Bunu süreci hızlandırmak için mi yapıyorsunuz?
- AB sürecini hız kesmeksizin devam ettiriyoruz. Bu yakıştırmalara benim katılmam mümkün değil. Gerek medya, gerek bizi sevenler bizden farklı şeyler bekliyorlar. Tabii benim de bir şeyleri görmem lazım. Sene 1963. Aslında daha öncesi de var; 1959’da başlayan süreç. 12 Eylül 1963’te başlayan resmi süreçten bugüne geliniyor. Ve bugüne kadar biz sabretmişiz. Alınan mesafe var mı? Baktığınızda Gümrük Birliği’ni, Helsinki’yi, bir de bizim müzakere sürecinin başlatılmasını görüyorsunuz. Üç önemli çıkış, nokta diyebiliriz. Bunun dışında bizi hep oyaladılar. Bir başka ülkeye bunu uyguladılar mı? Hayır.  Bu aslında Türkiye’ye bir saygısızlıktır.  Bunu dillendirmemizden daha doğal ne olabilir?
Böyle bir muhalefet olursa, onlar içten, diğerleri dışarıdan çalışırlarsa böyle bir tablo olur. Halbuki böyle durumlarda  söylem birliği, güç birliği önemli. Ama bakıyorsun içerde kimileri AB’ye girilmemesini savunuyor. Ama iş bu noktaya geldiğinde de AB’ye girme noktasında bir şeyler koparabilir miyim diye bir gayretin içine giriyorlar. Peki AB bizim olmazsa olmazımız mıdır? Ha onu da söyleyeyim, olmazsa olmazımız değil. AB’ye almazlarsa kıyamet kopacak değil.  Zaten kıyamet de kopmuyor. Biz yine yolumuza yine istikrarlı şekilde devam ediyoruz.
AB Şanghay ile ilişkide
- Ben, 76 milyon nüfusa sahip bir ülkenin sorumluluğunu yüklenmiş bir başbakan olarak tüm bunları halkıma, dünyaya bunu duyurmam lazım. Dünyanın da bunu bilmesi lazım. Tabii yeni arayışlar değil, ben ülkemin dünyadaki kendi her türlü siyasi, askeri ekonomik, ticari, kültürel piyasasını genişletmekle mükellef bir iktidarın bir başbakanıyım. Biz Şanghay İşbirliği Örgütü’ne de müracaat ederiz, ASEAN’a da müracaat ederiz. Bunu yaptığımız zaman  kimsenin ‘Niye oraya müracaat ediyorsun’ deme hakkı yok. Kaldı ki bunların hiçbiri de birbirinin alternatifi değil.
Biz bunu açıkça söylüyoruz ama bunu duymayan bir muhalefet var. Kulağı var duymuyor. Gözü var görmüyor. Biz bunu söylüyoruz, çıkıyor başka bir şey söylüyor. Böyle bir muhalefetimiz var. Bu açıdan çok şanslıyız. Tutmuşlar, NATO  ile kıyaslama yapıyorlar. Biri çıkıp diyor ki NATO üyesi olduğunuz zaman bu orada bir sıkıntı meydana getirebilir. Halbuki Rasmussen’in yaptığı açıklama ortada. Hakeza AB’nin de açıklamaları var.  AB, Şanghay İşbirliği Örgütü ile ilişki kurmanın her an olabileceğini, bunun gayreti içinde olduğunu söylüyor. Onlar böyle bir gayretin içine giriyor da biz böyle bir gayretin içinde niye olmayalım? Bundan daha doğal ne olabilir?
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün 6 tane ortağı var. Bu altı ortağın birbiriyle münasebetleri çok geniş manada var. 5 gözlemci var aynı şekilde. Biz diyalog ortaklığına alınmışız 6-7 Haziran 2012’de bu zirvede. Bizimle birlikte 3 diyalog ortağı var.
Gümrük Birliği önemli adımdı
- Dediğim gibi, şimdi bunlar birbirinin alternatifi olmadığına göre, söylediklerimizden neden rahatsız oluyor muhalefet?  Yeni duyduğum bir habere göre, ana muhalefetin genel başkanı AB’ye giremeyişin faturasını da AK Parti iktidarına kesiyor. Bu tür laflar etmeden önce senin bu süreci incelemen, öğrenmen, araştırman lazım. Buralara nasıl geldik, hangi engellerle karşılaşarak buralara geldik? 1963’de imzayı atan kim? Sayın İnönü. Peki o günden bizim iktidarımıza kadar hangi iktidarlar geldi? Biz mi vardık iktidarda? Bir müzakere süreci mi başlattınız, bir fasıl mı açtınız? Yok. Sadece Tansu Hanım Gümrük Birliği’ne girme noktasında o işi başardı. Ama imza atınca ona da nasıl saldırılar oldu. Artıları eksileri ayrı mesele ama Gümrük Birliği’ne girmek önemli bir adımdı.
Bu gerçekleri görmeden böyle kuru sıkı atmanın hiçbir anlamı yok. Bir hazırlık, geçiş ve sonuç dönemi olarak baktığınızda, AB Ankara Anlaşması’na uymamıştır, hâlâ da uymuyor. Belirlenen bir takvim var, şurada 6 sene şurada 12 sene diye bir takvim var. Baktığınızda bunların hiçbirine doğru dürüst uyulmuyor. Bizi hep oyalamışlar.
Bize dedikleri hep şu: ‘Ankara Anlaşmasının Ek Protokolünü imzala.’ Senin bana dayattığın ek protokolü bir defa benim kabul etmem için TBMM’den bunun geçmesi lazım. TBMM’den geçmeden biz böyle bir şeyin altına imzamızı atmayız. Bunu bir defa göreceksin. TBMM’den geçebilmesi için bu anayasal bir çoğunluğu gerektirir. Çünkü bu işin riski var. Önümüze bir bedel olarak çıkar.
AB üyeliği konusunu hafife almamız, sıkı tutmamamız gibi bir şey söz konusu değildir. Bununla birlikte Şanghay İşbirliği Örgütü’nden bahsetmem de, ASEAN’dan bahsetmem de tesadüf değil. Biz dünyanın her yerinde pazar aramaya devam ediyoruz. Bu çerçevede mesela Afrika’da da çalışmalarımız sürüyor. Afrika’ya yaptığımız ihracat biz göreve geldiğimizde 3.5 milyar dolardı, şimdi orada 20 milyar dolar.
AB, ÜYELİĞİMİZDEN ÇEKİNİYOR
l Türkiye’nin AB’ye alınmamasının esas itibarıyla kültürel farklılıktan, din farklılığından kaynaklandığını savunan yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
- AB’nin Türkiye konusunda direnmesini anlamak çok zor. Türkiye NATO’daki halkı Müslüman olan tek ülke. NATO’da sizinle beraber değil miyiz? Beraberiz. Peki AB’de neden beraber olmayalım? Bundan niye bu kadar korkuyorsunuz, kaçınıyorsunuz? Başka sebepler geliyor tabii akla. Bir, 76 milyon nüfusu olan bir Türkiye var. İki dinamik yapısı olan bir Türkiye var. Üç, bu yapı içinde Türkiye’ye verilmiş ama tutulmamış sözler var. Mesela Kıbrıs meselesinde Kuzey Kıbrıs’la ilgili verdiği sözleri tutmadı AB. Tüm bunlar sıkıntı elbet. Türkiye AB’nin içinde olursa, her şeyi rahatça yapamayacak hale gelmekten çekiniyor olabilirler. Mesela NATO’da her istediklerini yapamayabiliyorlar. Türkiye olarak yanlış adımlara engel oluruz, her şeye ‘evet’ demeyiz. Nitekim son dönemde İsrail’in NATO’ya alınmasına yönelik atılan adımlarda gördük bunu. Buna biz engel olduk. Bizim de kendimize has kırmızı çizgilerimiz var. İsrail’le NATO içinde birlikte olmamız asla düşünülemez. Zira bu denli zulmeden bir zihniyetle bir arada olmak, bizim yapımıza da, tarihimize de, kültürümüze de ters düşer.
Temennim, Türkiye’nin NATO’da olduğu gibi AB’de de yerini almasıdır. Avrupa’da Müslümanlar zaten yaşıyorlar. Bosna-Hersek, Arnavutluk gibi ülkelerin AB’ye alınmaları ihtimal dahilinde. Ama Türkiye bu noktada elbette biraz farklı.
YÜZÜMÜZ BATIYA DÖNÜK
DERKEN ÇİN’E NEDEN GİTTİN
- Kemal Kılıçdaroğlu’nun Çin’de açıklaması var. Çin’i Sosyalist Enternasyonal üyesi  gösterdi. Bu arkadaşın siyasi kültürü bu kadar. Geçen hafta İstanbul’da Sayın Papandreu’yla görüşmemizde de gündeme geldi bu.  İstanbul’da olduğu sırada beni aradı. Ben de, ‘Müsaitsen gel Dolmabahçe’de kahve içelim’ dedim. Geldi oturduk konuştuk. Sohbet sırasında, “Siz Çin’i Sosyalist Enternasyonal’a aldınız mı, böyle bir şey var mı?” diye takıldım. “Yok, Çin hiçbir zaman Sosyalist Enternasyonal üyesi olmadı” dedi.. Neyse, bu vesileyle en azından, Çin’in Sosyalist Enternasyonal’da olmadığını öğrenmiş oldu.
Kılıçdaroğlu, “1071’den sonra bizim yüzümüz hep Batı’ya dönük olmuştur” diyor ama Çin’e gidiyor. İşadamlarını da beraberinde götürüyor. Şanghay İşbirliği Örgütü’nde değil mi Çin? Şanghay İşbirliği’nden rahatsızsan Çin Seddi’nde ne işin var?
l Mevcut yetki ve sorumluluklarıyla Cumhurbaşkanı adayı olur musunuz?
- Şu anda bizim gündemimizde böyle bir şey yok. Daha 1.5 sene var. Şu anki yapıyla işlerimizi yapmaya devam edelim. Kamuoyunu da bununla meşgul etmeyelim.
UYGUN GÖRÜLENE İMRALI İZNİ VERİLİR
l İmralı sürecinde gelişme var mı?
 - Başlattığımız süreci gelişen şartlara göre devam ettiriyoruz. Sürecin tıkanması söz konusu değil. Sürecin içinde MİT, devletin şu anda süreci yönetmekle görevlendirdiği birimidir. Ve İmralı’nın talebi üzerine de kendisinin belli yerlere mesajını ulaştırması bakımından kendinin güvenebileceği siyasi talepleri vardır. Ama bu siyasi talepte de bizim özellikle koyduğumuz bazı şerhler vardır. Nedir bu? Bir, biz dağdaki ile kucaklaşanı bir defa İmralı’ya göndermeyiz. İki, şu ana kadar verdikleri mesajla bu ülkenin hassasiyetlerine darbe vuranları bu noktada aracı olarak kabul edemeyiz. Çünkü onların, oradan aldıkları mesajı farklı şekilde götürme ihtimalleri olabilir. Dolayısıyla biz hassasiyetlerimizi koruyoruz. Adalet Bakanlığımız ve MİT tüm hassasiyetleri göz önünde bulunduruyor. Ve bu şekilde bir sürecin içindeyiz. Mesela illa eşbaşkanlar diye bir mecburiyet söz konusu olamaz. Adalet Bakanlığımız, bu konuda yapılan müracaatları alıyor. Bunlar, değerlendirme akabinde karara bağlanıyor. Yani her isteyenin oraya gönderilmesi söz konusu olamaz. Kendi akrabaları, abisi, kardeşi, annesi, babası, eşi gidebilir tabii ki. Ama siyasilerin gidişi izne tabi bir konudur. Uygun görülene izin verilir, görülmeyene de izin verilmez.
Geçenlerde iki siyasetçi gönderildi nitekim. Kardeşi belli aralıklarla gidiyor. Biz gerilim olmaması için olumlu yaklaşımın önemli olduğunu düşünüyoruz. Mesela (Paris’teki hadisenin akabinde) o gün üç cenazeyi Diyarbakır’a getirmek zorunda değildik. Ama gerek ailelerin, gerek siyasilerin talebine, bir gerilim olmasın anlayışıyla olumlu yaklaştık. Olması gereken neydi? Defnedileceği yere direkt gitmeleriydi. Bunun anlayışla karşılanması gerekirken, takdir edilmesi gerekirken, biri orada yaptığı konuşmada, “Barışı isteyen Başbakan, Kürt kardeşlerimizi bombalıyor” diyebiliyor! Biz Kürt kardeşlerimizi niye bombalayalım, biz teröristi bombalıyoruz. Zira o terörist benim vatandaşlarımı, güvenlik güçlerimi öldürüyor, arkadan vuruyor. Onlara karşı eli kolu bağlı mı duracağız?
l Fransa’da cinayetlerde son gelişme nedir?
- Fransa İçişleri Bakanının hemen bu olayların ardından Almanya’ya gitmesi, Alman İçişleri ile bu işleri görüşmeleri bunlar tabii manidar gelişmeler. Bu olayın içinde teröristin önce Almanya’da olması, bizim istetmemiz, ondan sonra Fransa’ya gelmesi, aynı şekilde teşkilatlarımızın duyarlı olmaları, hep göz ardı edildiği için bu noktaya gelindi. Müşterek çalışmalar var.
ABD Elçiliği  bombalama olayı ile ilgili geçmişine yönelik uyarılar var, talepler var. Burada da yine Batı’nın başta Almanya’nın bir duyarsızlığı söz konusu. Bu hassasiyetler olmadığı için de sürekli olarak ortaya bu tür şeyler çıkıyor.
l Fransa, DHKP-C, saldırılar, tamamı İmralı sürecini dinamitlemeye yönelik olabilir mi?
- Kısmen olabilir tabii. Her ne kadar bunların bölücü terör örgütü ile aynı değilse de böyle bir yandaş, paydaş böyle bir yapıları var. İktidarımızı çok fazla etkilemez ama bu konuda ürkek, korkak bir yapıda olursanız, “ya bu işi bırakalım” havasına girenler de olabilir. Girdiğimiz yolda fevkalade bir durum olmazsa süreci planladığımız gibi sürdürme konusunda kararlıyız.

Yorumlara Git

İsrail çekilmeden masaya oturmayız! Şeybani resti çekti!

Mustafa Destici rakam vererek çıkış yaptı! "Asgari ücretin bu olması gerekir"

Çin ve Rusya’dan ortak 3’üncü füze savunma tatbikatı: üçüncü bir tarafı hedef almadığı vurgusunu yaptı

Bölgede Gerilim Tırmanıyor! Mısır’dan İsrail’e Sert Uyarı!

Alevilere dışarı çıkmama, PKK'lılara kutlama yapmama çağrısı yapılmıştı! Özgürlüğün 1. yılını kutlayan Suriye'de patlama!