AKİT MENÜ

Dünya

Tunus muhalefeti dışarıdan besleniyor

“Tunus için aynı masa etrafında toplanmasalar dahi aynı amaçlar ekseninde buluşan Suudi Arabistan, İran, Almanya, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri, Tunus’un Milli Güvenlik Konsepti’ni tarumar edecek operasyonel işlere imza atıyorlar” diyen Tokat, “Bütün toplum sizi desteklese dahi, o petro-dolar Körfez sermayesi muhalefeti süspanse edip görünen tabloyu altüst edebiliyor. Dolayısıyla halen Tunus demokrasisi güvende değildir” dedi.

Güncelleme Tarihi:
“Tunus için aynı masa etrafında toplanmasalar dahi aynı amaçlar ekseninde buluşan Suudi Arabistan, İran, Almanya, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri, Tunus’un Milli Güvenlik Konsepti’ni tarumar edecek operasyonel işlere imza atıyorlar” diyen Tokat, “Bütün toplum sizi desteklese dahi, o petro-dolar Körfez sermayesi muhalefeti süspanse edip görünen tabloyu altüst edebiliyor. Dolayısıyla halen Tunus demokrasisi güvende değildir” dedi.

Ömer Faruk Tokat’ın; Tunus’tan yazdığı analizlerle Türkiye entelijansiyasının ‘gerçekçi bir Tunus’ fotoğrafına hakim olmasındaki katkısı çok büyük. Daha önce İslami ilimler alanındaki çalışmalarıyla tanınan Tokat, bir buçuk seneye yakın süredir AA Tunus Temsilciliği yapıyor. Konuşmamızda da Nahda’nın Tunus için avantaj olduğunu dile getiren Tokat, Nahda’nın yapması gerekenleri de anlattı.
Tunus’taki siyasi cepheleşme ve son durumu nasıl okuyorsunuz?
Devrim sonrası gerçekleşen seçimin sonuçları, Tunus’un laik ve solcu kanadında şok etkisi oluşturdu. Çünkü önce Fransız emperyalizmi ve peşinden Burgiba ve Bin Ali dönemleriyle Tunus toplumunun ‘çağdaşlaştığı’nı zannediyorlardı. Nahda’nın başarısını beklemiyorlardı ama sonuçlar, Tunus muhalefetinde çok ciddi bir travma yaşattı.
TUNUS MUHALEFETİ AGRESİF
Bu sebeple de agresif oldular. Bundan kaynaklanan çok keskin bir ideolojik kutuplaşma var Tunus’ta. İdeolojik kutuplaşmayı derinleştiren bir diğer unsur ise Tunus’a Fransız tipi katı laikliğin hakim olması. Ama Nahda lideri Gannuşi, ilk günden beri bu işin farkında olduğu için uzlaşı eksenli bir siyaset izliyor.
Troyka’da bir sorun yok anlaşılan…
Ciddi bir sorun yok. Gerek, Tekettül’den Cumhurbaşkanı Munsif Merzuki, gerekse Mutemer Partisi’nden Meclis Başkanı Mustafa Bin Cafer, ilkeli, takıntısı olmayan siyasetçiler. İkincisi; parlamentodaki vekil sayısı azaldı. O yüzden bu süreci yürütmeye mahkûmlar. Bu süreçte kötü yıprandılar. Koalisyonun başarısızlığı kendilerinin başarısızlığı anlamına geliyor.
SİPSİ, TUNUS
DEMOKRASİSİ
İÇİN TEHLİKELİ
Meclis içinde bir de muhalifler var. Onlar nasıl çalışıyor?
İki muhalif odak var. Tunus solunun sembol isimlerinden Hamme El Hemami’nin kurduğu Halk Cephesi bloğu var. 12 partiden oluşan bir blok. Baas Milliyetçisi, Nasır milliyetçisi partileri buluşturan birçoğu marjinal partilerden oluşan anketlerde ancak yüzde 5’leri zor bulan bir ekip...
Bir de Baci Kaid Es-Sipsi var. Siyasi tablo içinde Tunus demokrasisi için tehlike arz edebilecek, derin devletten bir isim. Şöyle ki; Suud Emirlerinden Emir bin Talal, bu adama korkunç bir mali destek veriyor. Cezayir ordusunun üst düzey isimlerini tanıyor, Fransa ile arası iyi... Ve basına etkisi büyük. Bu iki ekip de oy alamaz ama kamuoyunu yönlendiren kanallara hakimler.
NEO-LİBERAL SINIFIN
YOKLUĞU, TUNUS İÇİN
DEZAVANTAJ
Bir de şöyle bir durum var ki; bizde 1980 ihtilalinden sonra Turgut Özal döneminde Türkiye’nin Avrupa’ya açılmasıyla birlikte oluşmuş ‘liberaller’ diye adlandırdığımız entelektüel bir sınıf var. Bunların, Türkiye’de siyasi kutuplaşmanın erimesinde katkılarının olduğunu söyleyebiliriz. Farklı katmanlar arasında geçişgenliği sağlayacak bir aydınlar sınıfı Tunus’ta yok. Bu da yaşanan krizi içinden çıkılmayacak hale getirebiliyor.
Nahda’yı konuşacak olursak neler söylersiniz?
Nahda kadroları iktidar öncesinde belediyecilik yapmadılar, muhalefet olmadılar, koalisyon ortağı olmadılar... Yani Raşid Gannuşi’nin bu işin teorisyenliğini yapmış olması, İslam ve demokrasi konularında yazıyor olması bile çok şey ifade etmiyor. Ama buna rağmen süreci başarılı yönettiklerini söyleyebiliriz. Ama Nahda’nın başka birtakım sorunları var.
NAHDA GELENEKSEL DİNİ
DOKU İLE BARIŞMALI
Nedir onlar?
İslam dünyasını son 200 yıldır etkileyen hareketlere baktığımızda; İhvan-ı Müslimin ve Cemaat-i İslami hareketlerini görüyoruz... Bu bölgede de En-Nahda var... Bir de Türkiye’de neşv-ü nema bulmuş ayrı bir hareket var. Bu hareketleri incelediğimizde; mesela Milli Görüş hareketine baktığımızda büyük ölçüde tekkenin etkisiyle şekillenmiş bir hareket. Mehmed Zahid Kotku Hazretleri’nin büyük ölçüde belirleyici olduğu bir hareket. Türkiye’deki siyasetle iştigal eden Müslümanlar, mevcut yerel dokuyla kavga etmemişler. Ama özellikle Hasan El-Benna sonrası İhvan’a baktığımızda, Cemaat-i İslami’ye, Nahda’ya baktığımızda bu hareketler, sahaya indiklerinde mevcut dini dokuyu ıslah etmek yerine onunla kavga etme yoluna girmişler.
Geleneksel dini dokudaki birtakım arızaları, ‘Bunları nasıl ıslah ederiz?’ diye düşünmek yerine o günkü ortamda, Cemalettin Afgani’nin etkisindeki Selefi söylemleri kullandılar. “Bidat işliyorsunuz”, “Mezhepçisiniz” gibi söylemler... Bunun ciddi bir handikap olduğunun belki daha önce farkına varılması gerekiyordu ama bunun bir sorun olarak bize kendisini gösterdiği yer, Mısır oldu diye düşünüyorum.
Mesela Mısır’da İhvan-ı Müslimin’den toplumun bazı geleneksel Müslüman kesimleri tedirgin oldu.
Ama bazı Selefiler yine de İhvan’ı yarı yolda bıraktı...
Tabii yeknesak bir Selefi toplumu yok. Bütünüyle Suudi Arabistan’ın temsil ettiği, Suud’dan propaganda edilen Vehhabilik manasındaki bir Selefilik var, bir de Selman el-Avde’lerin temsil ettiği bağımsız bir Selefilik var. İhvan, bunu kasdetmese dahi ‘mezhepler üstü’ konumuyla bir tür Selefilik üretti. Bu da Mısır toplumundaki geleneksel kesimleri rahatsız etti. Ve bu süreçte de rahatsız oldular, maalesef askeri desteklediler.
TUNUS’UN SELEFİ
SÖYLEME İHTİYACI YOK
Bu durumu Tunus’a uyarlayacak olursak…
En-Nahda, Tunus’u yöneten bir parti ama Tunuslaşamamış bir hareket. Tunus çok şanslı bir ülkedir, ne dini, ne mezhebi azınlık ne de etnik azınlık vardır. Entegre olmuş yüzde 1’lik bir Berberi nüfus vardır. Tunuslular, Malikî’dir, Eş’arî’dir ve tasavvuf güçlüdür. Zeytune Üniversitesi, İslam medeniyetini kuran belli başlı merkezlerden biridir. El-Ezher, Zeytune, Timbuktu, İstanbul Medreseleri gibi bu merkezlerdeki paradigma çok nettir, yerleşik İslam anlayışı; Maturîdîlik, Eş’arîlik ve 4 mezhep…
 İmam Sahnun, İbn-i Arefe, İbn-i Haldun, son dönemde Muhammed Tahir bin Aşur gibi İslam ümmetine katkıları olan İslam alimleri yetiştirmiş burası. Yani Tunus’un selefi söyleme ihtiyacı yok. Bu geleneksel Zeytune anlayışı bütün arızalarına rağmen Tunus toplumunda çok güçlü olduğu için Tunus toplumu Nahda’ya kuşku ile bakıyor. Tabii parti içinde de Selefî bir kanat var. Onun yanında Tunus’a özgü din anlayışı var parti içinde. Bu ikisinin yanında bin genç kuşak Nahdacılar diye tarif ettiğim liberal politikalara ağırlık veren ve Türkiye’deki Ak Parti tecrübesini önemseyen bir hareket var. Ve bunların hepsinin de üstünde bir Raşid Gannuşi var.
DARBE OLSA NAHDA
 YALNIZ KALIR
Ama onu da medya kötülüyor...
Düşünün ki, Türkiye’de modernist, demokrat, ılımlı gibi ifadelerle tanınan -ki öyledir gerçekten de- Gannuşi’yi, Tunus’un ideolojik basını öylesine fanatik bir Gannuşi imajı çiziyor ki, Gannuşi’nin daha dün Afganistan’dan geldiğini sanıyorsunuz.
Peki son tahlilde, durum nereye varır?
Benim endişem Tunus’ta Mısır benzeri bir kriz yaşandığında toplumun bazı geleneksel kesimleri Nahda’yı desteklemeyecektir. Siyasal İslamî hareketler ivedilikle bu arızayı fark edip, ülkelerin kültürel dokusuyla barışmalıdır.
Nahda’yı çok eleştirdik…
Doğru saptama yapma çabasındayız. Başta da söylediğimiz gibi Nahda güzel götürdü işi… Olabildiğince uzlaşı ekseninde yürüdü. Sandıktan aldığı güçle şımarmadı.
Bunlar harika şeyler. Ama bunları konuşurken, hadiseyi doğru okumak için En-Nahda’nın arızalarını da dile getirmeliyiz. Çok kışkırtıcı bir dönemde yaşıyoruz. Bütün bir ülkenin sizi desteklemesi bile bazan çok şey ifade etmeyebiliyor.
Aynı amaçlar ekseninde buluşan Suudi Arabistan, İran, Almanya, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri, Tunus’un Milli Güvenlik Konsepti’ni tarumar edecek operasyonel işlere imza atıyorlar. Bütün toplum sizi desteklese dahi, o petro-dolar Körfez sermayesi muhalefeti süspanse edip görünen tabloyu altüst edebiliyor. Dolayısıyla halen Tunus demokrasisi güvende değildir.
Anadolu Ajansı ne yapıyor Tunus’ta?
Anadolu Ajansı, bulunduğu her yerde olduğu gibi Tunsu’ta da halkın iradesine saygı duyuyor.
Tunus halkının iradesini dünyaya duyurmak noktasında önemli bir görev görüyor AA.  Tarafsız, ilkeli, dürüst habercilik yapıyoruz.
_SON_

Tunus’taki Fransa, Paris’i aratmıyor
Tunus’taki temaslarımız sırasında başkent Tunus’un cadde ve sokaklarını milim milim arşınlıyoruz. Bütün sokaklar, bütün caddeler… Bu caddelerde sömürgeciliğin bir milletin tarihini nasıl gaspedebileceğini çıplak gözlerinizle inceleyebiliyorsunuz. Restoranlardan kahvehanelere, tuvaletlerden otobüslere kadar Fransa’nın damga vurmuşluğu… Mesela Habib Burgiba Caddesi üzerinde bir tane dahi cami yok, ama şehrin en haşmetli yapısı Fransızların Fransa Büyükelçiliği karşısına diktikleri bir katedral… Fransa’nın Tunus Büyükelçiliği, başkentin en işlek caddesi Habib Burgiba üzerinde… Etrafı dikenli tel örgülerle çevrili, asker ve polis her dakika nöbette ve tam teyakkuz halinde… Teyakkuz’un nedeni meçhul değil. Fransa’da yayınlanan Charlie Hebdo Dergisi, yüce Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sas) hakkında o iğrenç karikatürü yayınladığında bütün Tunuslular, sefaret binasının önüne akın etmiş. Elçilik çalışanları günlerce mahsur kalmış. Ayrıca Mali’deki Fransız kuklası yönetimin davetiyle Fransızlar, Azavad bölgesini bombaladığında da Ensaru’ş Şeria örgütü Fransız elçiliğini tehdit etmiş. Öyle zannediyorum ki, yıllarca Tunus’u sömüren, Tunus’tan çıkarken de bölgeye peş peşe iki kuklasını yerleştiren Fransızlar, halen halkın kendilerine böylesine düşmanca bakmasını kabullenemiyorlardır.
FRANSIZ HAYRANLARI DA VAR
Şehri ikiye ayıran Bab’ul-Bahr’dan içeri girdiğinizde bu kapı Eski Tunus’a açılıyor. Ortadoğu’nun bütün gizemini bu çarşıda bulabiliyorsunuz. Çarşının üst taraflarında Kuskus yemek için bir restorana giriyorum. Hafiften burjuvazi olduklarını belli eden ve orta yaşın üzerinde olan üç kişiyle aynı masada yiyoruz yemeğimizi… Türk olduğumu öğrendiklerinde Türkiye’yi gezdiklerini ve çok beğendiklerini söylüyorlar. Aynı kişilere Osmanlı’yı sorduğumda, “Osmanlı’yı okumadım, bilmiyorum; bilmediğim bir devlet hakkında konuşmak istemem!” Dikkat edin, bunları söyleyenler, asırlarca Osmanlı hakimiyetinde kalmış insanların torunları… Ve bu insanlar tarihlerine dair ufak bir araştırma yapma düşüncesine bile girişmemişler. Sebebi mi? Az sonrasında Fransa hakkında konuşuyoruz ve aynı kişinin ağzından dökülenler şu cümleler oluyor: “Fransa, bizim kültürümüze çok benziyor. Yanımızdaki arkadaşım, Fransa’da çalışıyor ve hiçbir kötü durum ve tablo ile karşılaşmıyor. Fransızların sömürge döneminde de Tunus’a bir kötülükleri olmadı. O açıdan Fransızlarla iyi anlaşıyoruz.” Ama tabii ki halkın Fransa’sı çok farklı… Özellikle Nahda seçmenlerinin Fransa’sı gerçek, sömürgeci, soykırımcı Fransa tablosuna oldukça yakın. Akşam hafiften bastırırken, eve dönmek üzere taksiye biniyorum. İslami duyarlılığı olduğunu anladığım taksi şoförüne Tunus ile Türkiye’nin pek çok Arap ülkesinden daha çok benzediğini söylediğimde “Maalesef bizim kültürümüzde Fransa ağırlığı var. Konuştuğumuz dil bile Fransızca kelimelerle Arapça kelimelerin bileşimi… Buraya en büyük kötülüğü Fransızlar yaptı” diyor.   

Yorumlara Git

İSBİKE bisikletleri İBB Meclisi’ni karıştırdı! Bisikletler çöpe atılmıştı

ABD'yi şok eden akılalmaz olay: Kadın ChatGPT'ye dava açtı! OpenAI dahil herkesi şoke ediyor

Öğretmen okul temizlikçisinin gözlerini bağladı! İzleyenlerin boğazı düğümlendi herkes ağladı! Siz de ağlayacaksınız!!!

Eurovision 2024 kazananı İsveçli şarkıcı Nemo, ‘İsrail varsa ben yokum’ diyerek birincilik ödülünü geri verdi! Ya Sevtap Erener?

Prens Bin Selman ile Eritre Devlet Başkanı Suudi Arabistan'da görüşme yaptılar