AKİT MENÜ

Aktüel

“Allah’a kulluk vazifeni her şeyden daha ulvî ve değerli bil”

Mahmud Sami Ramazanoğlu Hocaefendi, halinden şikâyet edenlere şöyle derlerdi: “Hayatın çeşitli, sayıya gelmeyen zamanları, halleri olur. Zenginlik, refah, fakirlik, darlık, hastalıklar, ibtilalar, türlü türlü musibetler, daha her şahısta ayrı ayrı tecelli

Güncelleme Tarihi:

B
ila istisna herkesi kendilerinden üstün görürlerdi. Herkesin horladığı, küçük ve hakir gördükleri diyanetperver acizlerin, miskinlerin ziyaretlerine gider, kendilerinden dua talebinde bulunurlardı.
Allah Teâlâ’nın kulu, mahlûku niyetiyle herkese diyanetleri nispetinde itibar eder, hürmet ve alâka gösterirlerdi.
Ehl-i beytlerine karşı çok şefkatli idiler; fakat maneviyatını üstün gördükleri kimselere, onlardan fazla ikram ve itibar ederlerdi.
Ehl-i ilmi, hafızları, fakirleri, miskinleri, bilhassa edeb ehlini çok severlerdi.
Zengin-fakir, genç-ihtiyar, bilgili-bilgisiz, rütbeli-rütbesiz, bütün insanlara karşı son derece şefkâtli, mahviyetli ve alçak gönüllü idiler. Tevazuu; nihayeti, hududu olmayan öyle bir ummandır ki, bir insanın tevazudan nasibi ne kadar ise insanlık değeri de o kadardır. Hakiki kerâmet budur.
-‘Biz Cenab-ı Hakk’ın aciz bir kuluyuz’ der ve şöyle söylerlerdi.
-“Kerem takvadır, şeref tevazudur, sağlam ve kafi inanç, kalb zenginliğidir.”
-“Tevazu edin, fukara ile hem meclis olun. Böylece Allah indinde kıymetiniz olur ve kibirden çıkarsınız.”
-“Tevazu, kulda yükselmeden başka bir şey artırmaz. Tevazu edin ki, Allah sizi yükseltsin.”
Bir gün Peygamberimiz (sav) sahabesine dedi ki;
-“Bana ne oluyor ki sizde ibadetin halavetini göremiyorum?” Sahabe sordu:
-“İbadetin halaveti nedir ey Allah’ın Rasulü?”
Peygamberimiz buyurdular:
“Tevazu.”
Yine Hace-i Kâinat (s.a.v.) Efendimiz hazretleri:
-“Allah Teâlâ bana tevazu üzere olmamı emreyledi. Hiçbir kimse diğerine karşı büyüklenmesin.”
HALİNDEN ŞİKÂYETÇİ OLANLARA..
Mahmud Sami Ramazanoğlu Hocaefendi, halinden şikâyet edenlere şöyle derlerdi:
-“Hayatın çeşitli, sayıya gelmeyen zamanları, halleri olur.
Zenginlik, refah, fakirlik, darlık, hastalıklar, ibtilalar, türlü türlü musibetler, daha her şahısta ayrı ayrı tecelli eden haller bulunur. Buna rağmen sen, Allah’a olan kulluk vazifeni her şeyden daha ulvi ve değerli bil.”
-“Eğer bunu ihlas ve istikamet üzere sebat gösterirsen, Mevla senden razı olur. Dolayısıyla hem dünya, hem ahiret saadetine nail olursun. Kur’an ahkâmına, sünnet-i seniyyeye hakkıyla ittiba et.”
-“Haramdan kaç, feraizi hakkıyla yerine getir. Evradlarının ulviliğini idrak et ve vaktinde, itina ile büyük bir mehviyet içinde yap.”
-“Daimi zikrullaha devam et. Sabırlı ol, şükür ehli ol. Teslim tefvîz ehli ol. Vatanına milletine yararlı ol. Bilhassa salihlerle, sadıklarla beraber ol.”
SÖZ GÜMÜŞSE SÜKUT ALTINDIR...
Bu konuda da hocaefendi yakınlarına Efendimiz (s.a.v.)’den şu haberleri vermiştir:
-“Cenab-ı Hakk’ın ziyade sevdiği amel; lisanı, mâlâyaniden ve menâhiden (yasaklardan) muhafaza etmektir.”
-“Sadakanın efdali, haram olan sözlerden lisanı muhafaza etmektir. Sükût, güzel ahlakın başıdır, seyyididir.”
-“Mâlâyaniden sükût eden, dünya ve ahiret tehlikelerinden kurtulur. Lüzumsuz şeylerden sükût, ibadetlerin başıdır.”
-“Kıyamet gününde günahı en çok olan kimse, manasız sözü çok olandır. Fuzûli, lüzumsuz sözlerden kaçınmak, kişinin ahlâkının güzel oluşundandır.”
-“İnsanların yüzüstü Cehennem’e düşmelerine sebep, dillerinden başkası değildir.”
“BİR ŞEY İSTEDİĞİN VAKİT,
ALLAH’TAN İSTE”
Abdullah İbn-i Abbas (r.a.) demiştir ki;
-“Bir gün Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.)’in terkisinde idim. Buyurdular ki;
-“Evlad sana birkaç söz belleteyim. Allah’ı gözet ki O’nu karşında bulasın. Bir şey istediğin vakit, Allah’tan iste, yardım dilediğin vakit Allah’tan dile.
Şunu bil ki bütün yaratılmışlar, elbirliğiyle sana bir faide ve menfaat bahşetmek isteseler, Allah’ın sana yazdığından fazla bir şey bağışlayamazlar.
Keza yaratılmışların tümü elbirliğiyle sana bir zarar vermek isteseler, Allah’ın sana takdir ettiği ziyandan fazlasını yapamazlar.
Kalem işleri hitama erip kaldırılmış, sahifeler de; ‘üzerindeki yazılar tamam olup’ kurumuştur.” (Tirmizi Kıyame, 2518; Müsned c.1. s. 293, 303)
İşte bu Hadisi-i Şerifi, her mü’min kalbinde bir ayna gibi saklaya, işini gücünü buna göre ayarlaya. Böylece çalışa, son nefesine kadar böyle gide.
Cenab-ı Allah’ın rahmet ve inayeti sayesinde dünya ve ahirette de güçlüklerden salim ola!”  (‘Abdullah İbn-i Abbas r.a.)
MAHMUD SAMİ RAMAZANOĞLU
HOCAEFENDİNİN AHİRETE
İRTİHALLERİ...
Yine Sadık Dânâ Hocaefendi’nin dilinden.1976 yılının son baharı idi. Muhterem Üstad Hazretleri’nin Erenköyü’ndeki devlethanelerine giderek hem ziyaret etmek hem de zamanın gönlümüzde yer ettiği keder ve sıkıntıları onun sohbetleri sayesinde izale ederek huzura kavuşmak arzusunu duymuştum. Güler bir yüz ile huzurlarına kabul buyurmuşlardı. Hiç ziyaretçi yoktu. Münferid olarak bazı nasihatlarını müteakip, kapalı olan odanın kapısına bakarak kapıya bakmak mahrem işareti idi.
-“Medine-i Münevvere’ye hicret göründü, bir daha dönmemek şartıyla. Yalnız aramızda kalsın, kimse duymasın” buyurdular.
Aradan altı ay kadar bir vakit geçmişti. Aynı arzularını merhume muhtereme validemiz Rabia Hanımefendiye ve hane halkına tekrarlamışlardı.
Hicret için bir taraftan ehl-i beyt fertlerini ikna etmişlerdir. Bir taraftan da tahakkuku için Allahu Zül celal ve’l-kemal hazretlerine dua ve niyazda bulunmuşlar ve çıkış muamelelerinin takibi için de lüzumlu yerlere müracaatta bulunmuşlardı. Bu hicret haberini duyan, İstanbul ve Anadolu’daki kendisini sevenler, gönül ehli, için için üzülüyorlar, yanıp yakılıyorlardı; ama elden ne gelir, ne yapsınlar, karar kâfi idi. Kader çerçevesi böyle çizilmişti.
Ayrılık muhabbet ehli için dayanılmaz, tahammül edilmez bir haldir. Haklı idiler. Asırların yetiştirdiği bu gönül sultanından ayrı, uzak kaldıkları müddetle o nurlu, o güzel melahatli yüzünü temaşa edemeyecek ve dertlere derman olan o lahutî, ulvî, manevî sohbetlerinde bulunamayacaklardı.
Ne var ki Allah dostlarının sık sık tekrarladıkları (Yemen’deki yanımda, yanımdaki Yemen’de) sözü ile müteselli oluyorlardı.
Bir ehlullahın, Hak dostunun bulunduğu, nazar ettiği belde Cenab-ı Hakk’ın izniyle akla hayale gelmeyen bereketlere gark olur.
Her türlü fitnelerden, felaketlerden, arızî ve semavî kaza ve belalardan korunur. Daha neler… neler…
Allah-ü Teala ve tekaddes hazretlerinin nusreti ile arzuları, dilekleri semere vermiş, ilk işaret buyurdukları andan itibaren bir buçuk sene sonra Medine-i Münevvere’ye, Belde-i Tayyibe’ye, bütün aile efradı ile vasıl olmuşlar ve Şehrin Harre-i Şarkıyye semtinde, salih bir zatın yaptırmış olduğu yeni devlethanelerine yerleşmişlerdi.
Elhamdülillah, Üstad Hazretleri (k.s.) arzuları tahakkuk etmiş olduğu cihetle çok mes’ud ve mesrurdular.
On, on beş gün kadar bir istirahatten sonra, az sayıda olmak şartıyla ziyaretçi kabul ediyorlardı ve sohbetleri arasında bu mukaddes Belde-i Tayyibe’de, gayet edebli ta’zimkar olmak icap ettiğine işaretle, Şair Urfalı Nabî Efendi’nin meşhur (Sakın terk-i edebden kûy-i mahbüb-i Hüdadır bu) natını irticalen sonuna kadar okuyorlardı.
Aynı hususta Medine-i Münevvere’de ikâmet eden meşhur Mevlana Ziyaeddin el-Hindî el-Kadirî -kuddise sirruh- da ziyaretçilerine:
-“Aman bu mübarek beldede dikkatli olunuz, yolunuz yalnız, iş yeriniz Mescid-i Nebevî ve haneniz olsun! Bu mübarek yerin halkına fazla tecessüs etmeyiniz, olur ki birinin hatab halini görürsünüz, gönlünüz değişir, bu da sizin için zararlı olur” buyurmuşlardı.
Böylece seneler birbirini takip ediyor, muhterem Üstad Hazretleri, kendilerini tam bir inzivaya verip vakitlerini devamlı olarak; dua, zikir, murakabe ve istiğfarla geçiriyorlardı.
Rahatsızlıkları da günden güne artıyordu. Tıbbî müdahale ve ihtimamlar semere vermiyor, zaten pek nazik, hafif olan bedenleri adeta eriyordu. Tansiyonları sık sık yükseliyordu.
Bu ağrı ve ıztırablara rağmen bir defa olsun;
-“Vücudumda şöyle bir rahatsızlığım var, başım ağrıyor” gibi en ufak bir şikayette bulunmuyordu. Hatta gözlerindeki zafiyet ziyadeleşmiş, göremez hale gelmişlerdi.
Bu halini sezen bir yakını tarafından hazik bir doktor celbedilerek, ameliyat edilmiş ve görmeğe başlamışlardı. Bu gaile ve rahatsızlıklarında bile daimî olarak dua ve istiğfara devam etmişlerdi.
Sevenleri yirmibeş sene kadar evvel Eyüb Sultan, Halid ibni Zeyd (r.a.) Hazretlerinin kabristanında kendileri için bir mezar yeri temin etmişlerdi. Bundan pek memnun olmayan muhterem Üstad Hazretleri;
-“Bizim re’yimizi sorarsanız, gönlümüz Cennet’ül-Bakîa’yı ister” buyurmuşlardı.
Allah ü Teâlâ ve tekaddes hazretlerinin bu has, lekesiz kulu, son günlerini yaşıyordu.
-“Sen Rabbin’den, Rabbin de senden razı olarak Rabbine dön! Kullarımın arasına katıl! ve Cennet’ime gir!” (Fecr; 28-30)
Âyet-i kerîmelerine imtisalen, meşhur şair Urfalı Kemal Edib Beyefendinin “Fahr’ul Urefa, Bedri Hata Hazret-i Samî- Ariflerin kendisiyle iftihar ettikleri bulutun altına gizlenen, gizli ay” tesmiye ettiği insan-ı kamil, asırların yetiştirdiği Mürşid-i Mükemmil Hazretlerinin nur hazinelerinden olan ruhu muazzezleri, 10 Cemaziyel evvel 1404- 12 Şubat 1984 tarihinde sabaha karşı saat dört buçukta; “Allah Allah” kelime-i tayyibesini zikrederek Ala-i illiyyine tayeran etmiştir.
Yani fani dünyadan ebediyyet alemine intikal etmiştir. Gasl ve tekfinini müteakib cenaze namazları Mescid-i Nebevî’de eda edildikten sonra, Fahr-i Kâinat sallallahü aleyhi ve sellem’in bu has evladı, Türbe-i Seadet önünden geçirilerek büyük bir sessizlik ve gözyaşları içinde güzîde, salih bir topluluğun elleri üzerinde, ileriden beri can ü gönülden arzu ettikleri, Cennet-i Bakîa’da Osman Zinnüreyn ve Ebû Said el-Hudrî (r.a.) hazretlerinin kurbundaki mukaddes toprağa defnedildiler.
Vefatı dünyanın her yerinde duyulmuş ve gıyabî cenaze namazları kılınmıştır.
O büyük Allah dostu, uzun hayatı müddetince İslâmiyete kendini vakfetmiş, yememiş, içmemiş, maneviyata susamış olan gönülleri tenvir etmiş, asırların yetiştirdiği istisnaî bir şahsiyet olduğunu Cenab-ı Hakk’ın yardımıyla ispat etmiştir.
Not: Yazı dizisi boyunca yanlış anlaşılmaya sebep hatalar varsa, bu hatalar külliyen şahsıma aittir. Hüseyin Öztürk.
Mahmud Sami Efendi Hz.lerinin ruhu şerifleri ile Musa Topbaş hocaefendinin ruhu şerifleri başta olmak üzere yazı dizisini okuyan ve yazı dizisinin gazetemizde yayınlanmasını canı gönülden arzu eden icra kurulu başkanımız Mustafa Karahasanoğlu’nun babası Ahmet Karahasanoğlu ve yakınları ile yine gazetede yazının yayınlanmasında emeği geçen herkesin geçmişlerinin ruhları için, Allah rızası için El Fatiha.

PEYGAMBERİMİZ (SAV)’E MUHABBETİ
Muhterem (SAV)’e Hazretleri salât-ü selama çok devam ederlerdi. Hülasa; yemekte, içmekte, giyim adabında, yolculuklarında; hazerde, seferde, beşeri münasebetlerde, aile hayatlarında; Namaz, Oruç, Hac gibi ve sair hususlarda ve sayıya gelmeyen adâblarda Fahr-i Kâinat Efendimiz hazretlerini nihayetsiz derin bir aşkla rehber edinmişlerdi.
Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur:
-“Kim Rasüle itaat ederse, muhakkak Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 80)
Habibim de ki:
-“Eğer Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçunuzu örtsün. Çünkü Allah çok yargılayıcı, çok esirgeyicidir. (Al-i İmran 31)
Allah’ın seadetine nail olmak isteyen her Müslüman; ahlak, ibadet ve muamelatında Fahr-i Kâinat Efendi’mizi taklid etmekle mükelleftir.

DUA İSTEYENLERE SADAKA
VERMELERİNİ TAVSİYE EDERLERDİ
Kendi geçimlerinin en dar olduğu bir zamanda idi. Adana’da hizmet gördükleri, muhasebeciliğini yaptıkları müessese sahibi, aylık istihkak bedelini bir zarf içinde kendilerine takdim etmişlerdi.
Bu sırada bir fakir gelip, Allah rızası için sadaka istediklerinde, mazisi temiz, hali temiz, istikameti temiz olan bu yüksek ruhlu zatın, o zarfı olduğu gibi sâile verdiğini aynı şahıs hayretler içinde görmüştür.
Vermek, vermek, gene vermek... Kendilerine hediye edilen en kıymetli halı, seccade, tesbih, kalem, kumaş ve emsali en nadide paha biçilmez eşyayı günü gününe ehlini bulup vermek, en büyük zevklerinden birini teşkil ederdi.
Hülasa güneş gibi ummanlar gibi sehavet ve merhamet merkezi idi. Bir kişi kendilerine müracaat etsin de eli boş dönsün imkansızdı.
Ceplerinden ellerine geçen meblağ ne kadar büyük miktarda olursa olsun, tereddüt etmeden verirlerdi.

“Kalbi Selim Kimselerde Dört Husus Tecelli Eder”
-“Hiçbir mü’minin kalbini kırmaz. Bunda ittika ehlinin hali sezilir.”
-“Hiçbir mü’minden kırılmaz. Bunda muhabbet ehline işaret vardır.”
-“Yapmış olduğu kulluğa karşı, Cenab-ı Hakk’tan mükâfat beklemez.”
-“İnsanlara karşı yapmış olduğu iyilik ve hizmetten karşılık beklemez.”
Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri Kur’an-ı Kerim’de buyurur:
-“O gün ki ne amel faide verir ne de oğullar. Ancak Allah’a halis, pak kalp ile varan müstesna.”
Beş kısım kalp vardır:
-“Ölü kalp: Dinsizlerin, kâfirlerin kalbi.”
-“Hasta kalp: Tam dünya sevgisi dolu kalp.”
-“Gafil kalp: Dünya ve ukba arasında dolaşan istikrarsız kalp.”
-“Uyanık kalp: Zikirle meşgul olan kalp.”
-Diri kalp: “Enbiyanın, sahabenin, kibar-ı ehlullahın kalp halleri.”
Rabbımız Zü’l celal ve’l-kemal hazretleri, kendi nazargâhı olan kalblerimizi her türlü masiva, dünya muhabbetinden, nefsimizin ve şeytanın şerrinden muhafaza eylesin! Kalb-i selime vâsıl ve (her ne kadar hatalı biçâre isek de) daimi kendinde olan kullarından eylesin! Amin
Sağlıklı Beslenme...
Mahmud Sami Ramazanoğlu Hocaefendi, insanların sağlıklı beslenmeleri üzerinde durur ve sünneti seniyyeye uygun beslenme şeklini anlatırdı:
-“Devaların başı az yemektir, perhizdir” derlerdi. Hadis-i Şerif’lerde;
-“Bir insan Allah için az yerse kalbi nur ile dolar.”
-“Çok yiyip içmeyi itiyat haline getiren kimsenin kalbi kasvetli olur (katılaşır, zikrullah yapamaz) buyurulmuştur.”
-“Açlıkta kalp safası olur, hafıza kuvvetli olur. Toklukta ahmaklık, unutkanlık olur.
-“Açlıkta kalp rikkatli olur, dua ve ibadetten zevk alır. Toklukta ise kalp katılaşır ibadetten zevk almaz.”
-“Açlıkta fakir ve açlar düşünülür, toklukta unutulur.”
-“Açlıkta nefsani, şehvani istekler kırılır, toklukta nefs-i emmare kuvvet bulur, azgınlık olur.
-“Açlıkta vücudda uyanıklık ve zindelik olur, toklukta uyku ve gaflet olur.”
-“Açlıkta beden sıhhatli olur, maraz defolur, toklukta vücut yıpranır hastalık olur.
- BİTTİ -

Yorumlara Git

Katil sürüsü mecliste görüşülen Filistinlilere idam kararına iğrenç rozetle destek verdi Yağlı urgan rezaleti

Almanya’da sistematik ayrımcılık! Müslümanlara ve siyahilere yeni moda ırkçılık

Polis katili alçağın kabarık sicili ortaya çıktı

Barış Boyun Çetesi'ne üye çocuklar bataklıkta! Ayrılmak isteyen ölür!

Antalya'da hissedilen deprem meydana geldi