AKİT MENÜ

Gündem

İhsanoğlu: Bizim her şeyi yapma imkânımız yok

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu Mısır’daki darbeye darbe bile diyemiyor” şeklinde eleştirilerin odağında olan İİT Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu yaptığı açıklamada; “Bu mesele fazla mübalağa edildi. Dış politika uzmanı olmayan insanlar, görmüş oldukları münferit beyanatları değerlendiriyor. Biz İslam İşbirliği Teşkilatı’nın çıtasını çok yükselttik, beklentiler de çok yükseldi. Fakat bazı konularda Genel Sekreter’in yetkileri sınırlıdır. Bizim her şeyi yapmak gibi arzumuz, iddiamız var ama tabii her şeyi yapma imkânımız yoktur” dedi.

2013-11-04 19:35:44
İİT Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, muhabirimiz Hüseyin Kulaoğlu’na konuştu. İhsanoğlu; “Mesele Suriye’nin insanları, toplumu, tarihi, serveti, varlığı değil. Orada nüfuz çatışması. Mevzu bahis olan odur” dedi.

Mısır, Suriye, Tunus, Libya, Arakan ve Filistin başta olmak üzere İslam dünyası bin bir türlü sıkıntıların içerisinde bulunuyor. İslam ülkelerini çatısı altında toplamak üzere kurulan 57 üyeye sahip İslam İşbirliği Teşkilatı da (İİT) bu sıkıntılı dönemlerde sürekli gündeme geliyor ve teşkilattan sıkıntılara çözüm bulması isteniyor. Zaman zaman İİT ile ilgili gelen eleştirilerden Ekmeleddin İhsanoğlu da nasibini alıyor. Biz de, Ekmeleddin İhsanoğlu ile İİT’yi, Arap ülkelerindeki ayaklanmaları, Mısır’daki yönetim değişikliği ile ilgili görüşlerini ve şahsına yönelik eleştirileri nasıl karşıladığını konuştuk…  

¥ BM Güvenlik Konseyi’nde, geçtiğimiz günlerde İİT konulu özel bir toplantı gerçekleşti. Bu toplantı bir ilk oluyor. İİT’nin bu başarıyI yakalamasında sizin ne tür katkılarınız oldu?

- Bu 9 yıllık çalışma ve büyük bir maratondu. Bu noktaya ulaşmış olmak beni ve arkadaşlarımı memnun etti. Şimdi biz göreve başladığımızda teşkilatın, “irapta mahalli yoktu.” Seneden seneye bir toplantının yapıldığı, toplantıda gelenlerin kendi aralarında konuşup, kâğıt üzerinde birtakım kararların yazıldığı ve bunun uygulanmaz bir halde kaldığı bir durumdan başladık.

Şimdi BM’de önemli konularda teşkilatımızın tavrı belirleyici bir noktaya geldi. Çünkü 56 oyumuz var. Bu 56 oyun en azından 50 oyu tek istikamette intizar ediyor. Mesela; Güvenlik Konseyi’ne üye olmak isteyen ülkeler gelip bize danışıyor, bizim desteğimizi almak istiyor. Çünkü önemli kararların çıkışında bizim tesirlerimiz var.

TÜRKİYE’NİN GÜVENLİK KONSEYİ’NE ÜYE OLMASI BİZİM OYUMUZLA GERÇEKLEŞTİ

Mesela; Filistin’in gözlemci üye olmasına 53 oyla biz blok oy verdik. Türkiye’nin Güvenlik Konseyi üyesi olması bizim 50’nin üzerindeki oyumuzla gerçekleşti. Bu önemli bir rakam…


Ben göreve başladığımda İslam Konferansı Örgütü, şimdiki adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı’nın, “BM’den sonra ikinci büyük teşkilat olduğunu” söylediğimde arkadaşlarım, yardımcılarım, memurlarım dahi inanmamışlardı. Şimdi bunu bütün dünya kabul ettiği gibi artık daha bir üst noktaya geliyor.  İİT, BM’den sonra ikinci büyük teşkilat dediğimden bir müddet sonra özellikle bizim 57 üye ülke haricindeki Müslüman toplulukları, azınlıklarıyla ilgilenmeye başlayıp, onların dertleriyle dertlendikten sonra şu sözü ortaya koymaya başladım: “İİT aynı zamanda 1 milyar 600 milyon Müslüman adına konuşma hakkına sahip olan resmi sözcüdür.” Bu sözümü de arkadaşlarım dâhil olmak üzere herkes biraz yadırgamıştı. Şimdi baktım geçen güvenlik konseyinde yapılan toplantıda bu söz birçok büyük devletin temsilcisinin ağzında. Demek ki bu nokta da tescil edildi.



¥ Mısır’daki yönetim değişikliği konusundaki düşünceniz nedir?

- Mısır’daki hadiseler arzu edildiği şekilde, temenni edildiği şekilde yürümüyor. Orada kutuplaşma ve çatışmalar devam ediyor. Bunlar üzücüdür. Biz bir an evvel anayasal rejimin tesis edilmesi, anayasanın bir an evvel kabul edilmesi, seçimlere gidilmesi ve şeffaf, demokratik bir seçimle rejimin yeniden kurulmasını destekliyoruz.  

¥ Bu konuda özellikle sizin şahsınıza yönelik, “Ekmeleddin İhsanoğlu Mısır’daki darbeye darbe bile diyemiyor” şeklinde eleştiriler oldu. Siz bu eleştirileri nasıl buluyorsunuz?

- Ben bunun cevabını vaktinde söyledim. Yazılı açıklamalarım da var. Bu mesele bitmiştir. Bu mesele fazla mübalağa edildi. Dış politika uzmanı olmayan insanlar, görmüş oldukları münferit beyanatları değerlendiriyor. Hâlbuki bir bütün olarak yaptığımız resmi beyanatlar ve Türk basınına verdiğimiz mülakatların hepsi bir araya konduğu zaman bizim ne dediğimizi ne demediğimizi göreceklerdi.  

Bir de şunu da tabii görmek lazım. Biz İslam İşbirliği Teşkilatı’nın çıtasını çok yükselttik, beklentiler de çok yükseldi. Fakat bazı konularda Genel Sekreter’in yetkileri sınırlıdır. Bizim her şeyi yapmak gibi arzumuz, iddiamız var ama tabii her şeyi yapma imkânımız yoktur. Çünkü her şeyden önce bu 57 ülkenin hassas konulardaki mutabakatının sağlanması, konsensüsün sağlanması lazım. Bakanlar Konseyi’nin ve zirvelerin verdiği kararlara uymak durumunda Genel Sekreter. O bakımdan biraz mübalağalı bir tartışma idi. Bizde maalesef polemik seviliyor ben de polemik sevmiyorum.



¥ Peki, Filistin barış görüşmeleri şu anda ne aşamada?

- Filistin barış görüşmeleri çok hassas bir noktaya geldi. Her şeyden önce bunlar bizzat Amerika’nın sorumluluğu altında, John Kerry’nin şahsi, yoğun bir şekilde sürece müdahil olmasıdır. Süreç esasen Filistin ile İsrail devleti arasında yürütülmektedir. Varılan anlaşma gereğince kimse açıklama yapmayacak, bir tek John Kerry yapacak. Onun için detaylar hakkında fazla bilgi veremiyorum. Biz Filistin, Kudüs ziyareti esnasında Sayın Abbas’ın bize verdiği bilgiler ve New York’ta farklı kanallardan bize gelen brifingler üzerine birtakım müktesebat üzerinde yani Madrit’ten, Oslo’dan itibaren başlayan barış müzakerelerinin vardığı noktadan itibaren devam etmesidir. İlk anlaşma noktalarından bir tanesi 30-40 senedir hapiste olan esirlerin serbest bırakılmasıdır. Bunların önemli bir kısmı serbest bırakılmıştır. Bu da iyi bir başlangıçtır.

BARIŞ MÜZAKERELERİ TÖKEZLERSE GELECEKTE BARIŞ UMUDU OLMAZ  

Fakat maalesef bu barış sürecini menfi bir şekilde etkileyecek birtakım davranışlar var. O da işgal altındaki Filistin topraklarında yerleşimlerin yapılmasının sürdürülmesi ve bunun bütün uluslararası kanunlara, teamüllere, BM kararlarına, Güvenlik Konseyi kararlarına, Cenevre anlaşmalarına ters düşen, onları çiğneyen bir tavırla yapılmaya devam edilmesidir.  

Bu tabii devam edildiği takdirde benim tahminim barış sürecinin menfi şekilde etkileneceğidir.

¥ İİT olarak önümüzdeki günlerde Myanmar’a bir ziyaretiniz olacak. Bu ziyaretiniz Arakan’da yaşanan durumlarla mı ilgili?

- Elbette, Arakan Müslümanları ile ilgili ben göreve geldiğim 2005 yılından itibaren çok yoğun bir şekilde ilgileniyoruz. 3 sene önce hadiseler büyük boyutta olunca yine uluslararası camia bunu es geçecekti ama bu sefer biz Birleşmiş Milletler’in, Avrupa Birliği’nin, Amerikan idaresinin, Myanmar ile yakın ilgisi olan ülkelerin ve bütün dünyanın, kamuoyunun dikkatini buraya çektik. O günden bugüne kadar yani 3 senedir dünya kamuoyu Myanmar ile çok yakından ilgilenmeye başladı. Biz hadiseler başlar başlamaz Myanmar Cumhurbaşkanına mesaj gönderdik. Cumhurbaşkanı cevap verdi ve davet etti fakat o arada hazırlıklar yapmak için ve ziyaretten önce birtakım prensiplerin üzerine mutabakat sağlamak üzere bir temsilcimizi Myanmar’a gönderdim. Orada insani yardımların gönderilmesi ve koordine edilmesi için bir ofis açılması amacıyla bir anlaşma imzaladı. Bu sırada biz bu ziyaretin hazırlığını yaparken maalesef orada fanatik bazı Budist gruplar, teşkilatımıza karşı bir nümayiş yaptılar ve hükümete baskı uyguladılar. Hükümet İİT ile olan bu anlaşmayı iptal etti.  Şimdi o günden bugüne köprünün altından çok sular geçti. Biz gerek zirve toplantılarında gerek dışişleri bakanları toplantılarında gerekse de BM’de çok önemli karar tasarıları geçirdik. Bunlar içerisinde Myanmar hükümetinin bu insanların haklarını iade etmesi konusunda önemli tedbirler var. Böylece geçen ay BM Genel Kurulu esnasında New York’ta Myanmar Dışişleri Bakanı ve Göçten Sorumlu Bakan ile görüştük ve onun üzerine bu ziyaret gerçekleşecek. Şimdi ziyareti yakında yapacağız.

100 BİN KİŞİYİ ÖLDÜRMEK KIRMIZI ÇİZGİ NİYE OLMUYOR?

¥ Suriye’de 3 seneye yaklaşan bir durum söz konusudur. Suriye’deki gidişat ne olur?


- Suriye’de durum maalesef gün geçtikçe iyiye gitmiyor. Çünkü muhalefet ile iktidar arasındaki mücadele dağınık bir halde seyretmekteydi. İkincisi uluslararası güçlerin pozisyonlarında bazı değişiklikler oldu. Yani iç cephede çatışan güçler arasında pozisyon değişiklikleri oldu. Dış çevrelerde de değişiklikler oldu. Cenevre 1 anlaşmasının uygulanması için bizim de taraftar ve destekçisi olduğumuz Cenevre 2 toplantısını yapmak, gittikçe zorlaşıyor. Şimdi maalesef Güvenlik Konseyi’nin aldığı karar sırf kimyevi silahları yok etmekle ilgili oldu. Bu kararı desteklemiş olmakla beraber eksik buluyoruz. Bir çelişkiyi ifade ediyor. Pozisyonumuzu anlatmak için şu soruyu sormak lazım: “Bin kişiyi gazla öldürmek kırmızı çizgi oluyor da, niye 100 bin kişiyi normal silahlarla öldürmek kırmızı çizgi olmuyor?” Bu sorunun cevabını vermek lazım. Bu kırmızı çizgileri ve bu kararları yapanların mantığını anlamak istiyoruz. Niye bin kişiyi gazla öldürdüğünüz zaman bu kırmızı çizgi tehlikeli bir nokta ve bunun Güvenlik Konseyi’nden karar alınması ve silahların durdurulması, sökülmesi uygulamasına gidiliyor da fakat 100 bin kişininki olmuyor. Peki, bunların kanları arasında fark mı var? Bunların canları arasında fark mı var? Bu ortada kalan acı bir soru.

ARAP HALK HAREKETLERİ İLE BAHAR DEĞİL KRİZLER GELDİ



¥ Kamuoyunda Arap Baharı olarak bilinen Arap ülkelerinde yaşanan ayaklanmalar ilk Tunus’ta başladı, Mısır ve Libya’da da yönetim değişti. Şimdi Mısır ve Suriye’deki olaylar nedeniyle tıkandığı söyleniyor. Sizce Arap Baharı devam ediyor mu, durdu mu yoksa bitti mi?

Bu zaten Arap Baharı sözü çok yanlış, yanıltıcı bir sözdür. Bu bahar değildi, baharda çiçekler gelir, arkasından meyveler verir. Bununla krizler, felaketler, değişik sıkıntılar geldi ve şimdiye kadar bu ayaklanmaların, halk hareketlerinin hiçbirisi maalesef başarıya ulaşamadı. Buna çok dikkatle bakmak lazım. Şimdi demokrasiye geçiş bir kültür meselesidir ve bir siyasi olgunluk konusudur. Öyle anlaşılıyor ki bu konularda halklar hazır değildi ve bu halkları bu seviyeye getirecek, bu hazırlığı destekletecek kurumlar, değerler ve gelenekler tesis etmemişti. Bütün bu olan bitenlerin içerisinde daha az maceralı, az şiddet olayları olan iki örnek var. Birisi Yemen diğeri Tunus. Yemen’de geleneksel kabile realitesi ve yapısı çok güçlü olduğu halde orada büyük ölçüde siyasi dönüş fazla kana bulaşmadan oluyor.


Yorumlara Git

O ülke resmen felaketi yaşıyor! Ölü sayısı 384'e yükseldi

Devletin aracıyla devlete kazık! CHP’li vekilin aracından çıkanlar şok etti

Kumar siteleri terör estiriyor! Tehdit ve saldırılar gerçekleştiriyorlar

Türkiye bu olayı konuşuyor! Seçil Erzan'dan Fatih Terim itirafı!

Dünya böyle tehdit görmedi! 5 milyon İsrailliye ''Sevdiklerinize veda edin'' mesajı yolladılar