Siyaset
Demirel, hiçbir zaman bunu yapamadı
Rasim Özdenören, “Bir Süleyman Demirel portresi” başlığını attığı yazısında, Demirel’i “kendini asla zora sokmamayı her defasında becerebilen biri” olarak tanımladı. Demirel’in hiçbir zaman darbecilerden hesap sormayı aklından geçirmediğine işaret eden Özdenören, “Şimdi bazıları onu demokrasi kahramanı ilan etmek istiyor. Kahramanımızın portresi ortadadır” ifadelerini kullandı.
İŞTE O YAZI:
Süleyman Demirel (...) mavi boncuk dağıtma hususunda kurnaz biri olduğu için kendini asla zora sokmamayı her defasında becerebilmiştir.
Onun usulü ve üslubu problemin üstüne gitmek değildir. O, problemden kaçmanın yolunu arar ve bulur. Bu kaçış, onu zor durumda kalmaktan kurtarsa da problem olduğu yerde bırakılır. (...)
Onun, kimilerince zekâ eseri olarak gördüğü hazır cevaplığı, aslında problemden kaçışın kurnazlığıdır. “Dün dündür bu gün bu gündür” sözünü, dün söylediği veya yaptığı bir işin bu gün tam aksini yaparken düştüğü çelişki hatırlatıldığında söylemişti. Böylece, çelişkisini kurnazca örtbas etmeyi bilmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek bir Süleyman Demirel Portresi çizerken: “Demirel, kötü iş gören bir adam olmaktan ziyade iyi iş görmenin imkânlarını köstekleyen bir insandır ki, bu hâl, âlemde her kötülükten beterdir.” derken isabetli bir tespitte bulunuyordu. (...) Onun, hafızalarda kalan cümlelerinin tümü gerçekte problemden kurnazca kaçmanın yolunu bulma adına üretilmiştir.
Gazetecinin benzin kıtlığı hususunda sorduğu soruya: “Benzin vardı da ben mi içtim?” derken aslında problemi nasıl çözeceğinin cevabını vermiyor, ondan kaçıyor.
(...) Demirel, darbeyle de, darbecilerle de uğraşmayı hiçbir zaman göze alamamıştır. “Ben askerle çatışmaya girmem” diyerek işin içinden sıyrılmaya bakmıştır. Gene problemden kaçma mantığı...
Bir gazetecinin: “Asker bundan sonra siyasete müdahale eder mi?” sorusuna şu cevabı verdi: “... bir ülkede halkın önemli bir kısmı askerin idareye müdahalesini istiyorsa, ve asker müdahale ettiği zaman alkışlarsa ve askerin müdahalesini bir çare olarak görüyorsa, o zaman mesele askerin meselesi değil, halkımızın meselesidir.” Aynı kaçış mantığı... Kendi üzerine hiç alınmıyor. Mesele halkın meselesidir deyip sıyrılmanın yoluna bakıyor. “Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz.” cümlesi de onundur ve Demirel’in kafa yapısını iyi özetler.
1991 yılında Moskova’da askerler Gorbaçov’a karşı tankları yürütmeye kalkıştığında Yeltsin tanklardan birinin üstüne çıkarak müdahaleye mani olmuştu. Bu durum Demirel’e hatırlatıldığında ve 12 Eylülde niçin tankın üstüne çıkmadığı sorulduğunda: “Tankın üstüne çıkacak olan ben değildim!” demişti.
Demirel, hiçbir zaman darbecilerden hesap sormayı aklından geçirmemiştir. Bilakis “Halk askerin müdahalesini bir çare olarak görüyorsa, o zaman mesele askerin meselesi değil, halkımızın meselesidir” diyerek gene problemi göz ardı etmeyi, kendi üstünden çıkarıp halkın üstüne atmayı tercih etmiştir.
28 Şubat sürecinin mimarı da odur. Refahyol (RP-DYP) koalisyonu tasfiye edildiğinde, normalde başbakanlık görevi Tansu Çiller’e verilmesi gerekirken, milletvekili transferleri marifetiyle birtakım kirli yollardan başbakanlık bir başkasına (Mesut Yılmaz) verilmişti.
Şimdi bazıları onu demokrasi kahramanı ilan etmek istiyor. Kahramanımızın portresi ortadadır...
Rasim Özdenören/YeniŞafak
Akit Arşiv sayfasından...