Puslu Kıtalar Atlası'nı okumuşsanız ilk eseri olmasına rağmen yazarın yetkinliğini, üslubunu ve etkileyici anlatımını takdir edersiniz. Dilinde doğudan, eski Türkçe'den tarihten esintiler bulursunuz. Kullandığı Osmanlıca kelimeler ve tanımlamalar adeta romandaki masalsı hayatın içine çekiyor okuyucularını. Özellikle eserdeki kahramanlar için oluşturduğu özgün lakaplarıyla yüzünüzde tebessüm oluşturuyor. Eserde Kırbaç Süleyman Reis'in ölümden korkan hallerine, dehşetle ölümsüzlüğü arama çabalarına ve olgunlaşma sürecine şahitlik ediyorsunuz.  Romanda kişiler ve zaman-mekan tarihi kokuyu hakim kılarken olgu ve yaşanan olaylarda yazarın insanı tanımlama çabasını satır aralarında görebilirsiniz. Bu kitapta yalnızca fantastik tarihi bir kurgu okumuyor aynı zamanda insanı tanıyor yanılgılarına zaaf ve korkularına şahitlik ediyorsunuz. Böyle kıymetli eserleri bir çeviriden değil de bizzat ana dilinden okuyor olmak tarihi fantastik roman okuyucuları için büyük şans.  Son olarak, salt bir roman olmadığını belirtirken, yazarın insana dair çıkmazlarını ve arama çabasını es geçmemek gerektiğini söylemeliyiz.