Aktüel
Görmez: İslâm’da ruhban sınıfı yok
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “İslam’da ruhban sınıfı yoktur, imtiyazlı din adamı statüsü de hiç kimse için söz konusu değildir. Bu nedenle hiç kimse iradesini, aklını, kalbini ve vicdanını kendisi gibi beşer olan, beşeri zaafları bünyesinde barındıran ve ölümlü olup hesap verecek olan hiçbir faniye kayıtsız şartsız teslim edemez” dedi.
Güncelleme Tarihi:
ANKARA - Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Son günlerde tırmanma eğilimi gösteren ve aziz milletimizi kendi içinde farklı kamp ve kulvarlara savurma tehlikesi içeren gerilim zemini, halkımız tarafından endişe ile izlenmektedir. Gerçekte sosyo-politik mülahazalarla varlığını sürdürmekle birlikte dini ve milli terminoloji ile kültürel referans ağlarımızın büyük bir hevesle kullanıldığı bir ortamda serdedilen beyan ve değerlendirmelerden din-i mübin-i İslam’ın yüksek şeref ve itibarına hiçbir halel gelmemesi için herkesin azami gayret sarf etmesi elzemdir” dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığınca düzenlenen ve iki gün süren İl Müftüleri İstişare Toplantısı, sonuç bildirgesinin okunmasıyla sona erdi. Görmez, toplantı sonunda hazırladıkları metnin kendileri için bir yol haritası olduğunu ve önem arz ettiğini belirterek, sonuç bildirgesini okudu.
Görmez, Suriye başta olmak üzere Ruanda, Orta Afrika, Mynmar gibi dünyanın pek çok yerinde yaşanan Müslümanlara yönelik hak ihlallerinin her vicdan sahibini derinden sarstığını belirterek, Suriye’de yaşanan dramın Türkiye’de her hanede derinden hissedilecek bir boyuta ulaştığını vurguladı.
BAŞKANLIĞA TÜZEL KİŞİLİK
Yeni gelişmeler ve küresel ölçekte artan sorumluluklar dikkate alındığında başkanlığın gelişim ve dönüşümünün zorunlu olduğunu anlatan Görmez, “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dini ve ilmi özerkliğini teminat altına alacak ve kamu tüzel kişiliğine sahip bir kurum statüsüne kavuşturacak gerekli düzenlemeler daha fazla ertelenmemelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı, anayasal bir kamu kurumu niteliğini korumakla birlikte kamu tüzel kişiliğine sahip dini, ilmi ve idari bakımdan daha özerk bir yapıya dönüşmelidir” dedi.
“İslam’da ruhban sınıfı yoktur, imtiyazlı din adamı statüsü de hiç kimse için söz konusu değildir” diyen Görmez, herkesin insani, İslami ve ahlaki ödevlerini, yükümlülüklerini yerine getirmede eşit ve aynı derecede sorumlu olduğuna dikkati çekti.
Görmez, “Bu nedenle hiç kimse iradesini, aklını, kalbini ve vicdanını kendisi gibi beşer olan, beşeri zaafları bünyesinde barındıran ve ölümlü olup hesap verecek olan hiçbir faniye kayıtsız şartsız teslim edemez.” dedi.
Görmez, 2013 yılında Ramazan ayı temasının “Helal Kazanç, Helal Lokma” olarak belirlendiğini ve çeşitli vesilelerle bu temaya atıfta bulunulduğunu hatırlattı. Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kamu malının dokunulmazlığı ve manevi mesuliyeti, en az özel mülk kadar dinen ve manen hassas bir konudur. Bu itibarla kamudaki istismarların, usulsüzlük ve hak ihlallerinin hem pozitif hukukta hem de mahkeme-i kübrada karşılıksız kalmayacağı açıktır. Aynı şekilde sadece kamu güveninin istismar edilmesi değil hukuk mekanizmalarının istismarının da toplumsal güveni yaralayacağı unutulmamalıdır. Yargıya intikal eden her türlü iddianın er ya da geç kamu vicdanında da karşılığını bulacağı kesindir.”
Yegane reçete İslâm’ın mesajları
Görmez, modern dünyanın sözde İslam korkusunu ve İslam düşmanlığını körükleyen küresel bir hastalık olan “İslamofobi”yi ürettiğini belirterek, “Maalesef kimi noktalarda buna malzeme üreten İslam coğrafyasındaki yüzeysel ve yetersiz dini algıların ve dini tezahürlerin payını da göz ardı etmemek gerekir. Her türlü olumsuzluğa rağmen Müslümanları ve insanoğlunu içine sürüklendiği bu girdaptan kurtaracak yegane reçete, İslam’ın evrensel rahmet mesajlarında mündemiçtir” değerlendirmesinde bulundu.
Diyanet İşleri Başkanlığınca düzenlenen ve iki gün süren İl Müftüleri İstişare Toplantısı, sonuç bildirgesinin okunmasıyla sona erdi. Görmez, toplantı sonunda hazırladıkları metnin kendileri için bir yol haritası olduğunu ve önem arz ettiğini belirterek, sonuç bildirgesini okudu.
Görmez, Suriye başta olmak üzere Ruanda, Orta Afrika, Mynmar gibi dünyanın pek çok yerinde yaşanan Müslümanlara yönelik hak ihlallerinin her vicdan sahibini derinden sarstığını belirterek, Suriye’de yaşanan dramın Türkiye’de her hanede derinden hissedilecek bir boyuta ulaştığını vurguladı.
BAŞKANLIĞA TÜZEL KİŞİLİK
Yeni gelişmeler ve küresel ölçekte artan sorumluluklar dikkate alındığında başkanlığın gelişim ve dönüşümünün zorunlu olduğunu anlatan Görmez, “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dini ve ilmi özerkliğini teminat altına alacak ve kamu tüzel kişiliğine sahip bir kurum statüsüne kavuşturacak gerekli düzenlemeler daha fazla ertelenmemelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı, anayasal bir kamu kurumu niteliğini korumakla birlikte kamu tüzel kişiliğine sahip dini, ilmi ve idari bakımdan daha özerk bir yapıya dönüşmelidir” dedi.
“İslam’da ruhban sınıfı yoktur, imtiyazlı din adamı statüsü de hiç kimse için söz konusu değildir” diyen Görmez, herkesin insani, İslami ve ahlaki ödevlerini, yükümlülüklerini yerine getirmede eşit ve aynı derecede sorumlu olduğuna dikkati çekti.
Görmez, “Bu nedenle hiç kimse iradesini, aklını, kalbini ve vicdanını kendisi gibi beşer olan, beşeri zaafları bünyesinde barındıran ve ölümlü olup hesap verecek olan hiçbir faniye kayıtsız şartsız teslim edemez.” dedi.
Görmez, 2013 yılında Ramazan ayı temasının “Helal Kazanç, Helal Lokma” olarak belirlendiğini ve çeşitli vesilelerle bu temaya atıfta bulunulduğunu hatırlattı. Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kamu malının dokunulmazlığı ve manevi mesuliyeti, en az özel mülk kadar dinen ve manen hassas bir konudur. Bu itibarla kamudaki istismarların, usulsüzlük ve hak ihlallerinin hem pozitif hukukta hem de mahkeme-i kübrada karşılıksız kalmayacağı açıktır. Aynı şekilde sadece kamu güveninin istismar edilmesi değil hukuk mekanizmalarının istismarının da toplumsal güveni yaralayacağı unutulmamalıdır. Yargıya intikal eden her türlü iddianın er ya da geç kamu vicdanında da karşılığını bulacağı kesindir.”
Yegane reçete İslâm’ın mesajları
Görmez, modern dünyanın sözde İslam korkusunu ve İslam düşmanlığını körükleyen küresel bir hastalık olan “İslamofobi”yi ürettiğini belirterek, “Maalesef kimi noktalarda buna malzeme üreten İslam coğrafyasındaki yüzeysel ve yetersiz dini algıların ve dini tezahürlerin payını da göz ardı etmemek gerekir. Her türlü olumsuzluğa rağmen Müslümanları ve insanoğlunu içine sürüklendiği bu girdaptan kurtaracak yegane reçete, İslam’ın evrensel rahmet mesajlarında mündemiçtir” değerlendirmesinde bulundu.