• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

10 Kasım 1444: Varna Muharebesi yıl dönümü

Yeniakit Publisher
2018-11-10 14:34:00 - 2018-11-10 14:35:57
10 Kasım 1444: Varna Muharebesi yıl dönümü

Müslüman Türkler için kutlu bir günün yıl dönümü olan 10 Kasım’da, 2’nci Murad Han’ın komutasındaki Osmanlı güçleri, Haçlı ordusunu hezimete uğrattı.

 yeniakit.com.tr  Ömer E. Keçeci 

10 Kasım tarihi, Türk-İslam tarihinin en büyük zafer ve sevindirici hadiselerinden birisinin yıl dönümüne rast gelmektedir. O hadise, 2. Murad Han’ın Haçlı ordusuna karşı aldığı çok zorlu ancak muhteşem Varna zaferidir.

Muharebenin seyri

Osmanlı’nın en erken ve mühim kaynaklarından olan Oruç Beğ Tarihi’nde (Necdet Öztürk neşri) bu muazzam ve pek zorlu muharebe hakkında dikkat çekici bilgiler verilmektedir. Ayrıca harbin en önemli kaynaklarından Gazavat-I Sultan Murad b. Mehemmed Han’da da çarpıcı ve daha detaylı malumat bulunmaktadır. Özetle aktarırsak;

Sağ kolda Anadolu askeri, sol kolda Rumeli ordusu vardı. 2. Murad Han Anadolu Beylerbeyi Karaca Bey’i sağ yanına ve Edirne sancağını onunla koştu ve İsa Bey dahi Padişah fermanıyla sağa geçip yürüyecek oldu ve sol kola Rumeli Beylerbeyi Şahabeddin Şahin Paşa ile Rumeli askerini tayin edip orta kola Davud Bey ile Hasan Bey tembih olundu.

Padişah, “benim üzerime gelip küffar benimle dahi cenk etse alayınızı sakın bozmayın” diyerek tekrar be tekrar tembihatta bulundu. Orduya konuşma yaptı. Bundan sonra da o gece yatsı namazı kılıp, nafileden dahi namazlar kılıp Allah’a niyazda bulundu.
ÖNE ÇIKAN VİDEO

Ertesi sabah 2. Murad, özetle “her kim yüz çevirip kaçarsa kendisini ölü bilsin. Kim de din aşkına gaza ederse re’ayetini ben bilirim. Hunyadi melununun başını veya döve döve bağlayıp kendisini getirirse gönlünden geçen mansıb ve bindiğim at onun olsun” ilanı yaptı.

Düşman kumandanı Hunyadi, sol kanadını göle ve kıyıdaki bataklığa dayadı. Sağ kanadını ise arabalarla tahkim etti, böylece Osmanlıların bir çevreleme hareketi yapmasına mani olmak istiyordu. Halil İnalcık’a göre 16.000 Macar, 7.000 kadar Eflak ve bir miktar Leh askeri kumandası altındaydı.

Kâfirler tam teçhizat ve gömgök demirliydi. İki taraftan yürüyüp Murad Han’ın sağ ve sol kolunu götürdüler. Harbin başlangıç safhasıyla alakalı Gazavat’ta geçen malumat dikkat çekicidir. O hülasaten şunları ifade etmektedir:

Anadolu askeri Karaca Bey’e yar olmadı. Bir aslan bunca küffara ne eylesin. Netice Anadolu kolu bozuldu. Cümlesi yüz döndürdü. Karaca Bey ise mert aslandı. Küffarın çokluğuna bakmayıp kendi askeriyle kılıç vurdu.Sol kanatta ise kıyamet gününden bir nişan koptu, Hunyadi gömgök demire büründü, “ol kadar çalıştı ve didindi kim, tabiri mümkün değil idi.” Nihayetinde Karaca Bey, düşmanı arkalarındaki dereye kadar sürüp kendi dahi orada şehid oldu.

Gazavat’ta anlatıldığına göre özetle; “Gömgök demire bürünmüş kâfire kılıç asla tesir etmezdi. Guzzat-ı İslam bu hali müşahede edince balta, topuz ve külünk alıp hücum etti. Öyle oldu ki oğul atayı ata oğlu tanımaz oldu. Ancak harbin bir noktasında Ferizbeyoğlu, Malkoçoğlu, Davud Bey ve Hızır Bey dönüp dağa doğru kaçmaya başladılar. Eğri Piskoposu Simon ile Vaya Jupan dedikleri onları takibe daldı. Şahabeddin Paşa bunu görünce can başına sıçradı, “bre herifler nereye kaçarsınız, hadi küffardan kaçtınız, padişahın elinden nereye kaçacaksınız” diye nara etti. Ardından, “haydi gaziler göreyim sizi, gayret günüdür, işte bugün cennet badihavadır” deyip, ateş saçan kılıcını eline alıp bir giriş girdi ki ancak olur.

Davud Bey ise bu vakit tekrar döndü ve küffar-ı hakisara (hakir kâfirlere) at sürüp tüm gücüyle alaylarına vurup birbirine kattı. Piskopos Simon’un fi’l-cümle alayını kırıp kılıçtan geçirdiler. Davud Bey’in kethüdası Yunus Ağa derler ol gazi, Davud Bey’in alayını çevirip Vaya Jupan’ın alayını tek fert kalmamacasına imha etti.

Karaca Bey’in şehadeti bu sıralarda vukua gelmişti. Şahabeddin Şahin Paşa “gün bugün, dem bu demdir, ha göreyim sizi kim din-i İslam aşkına nice savaş edersiniz. Bakın gaziler, erkek koç kurban için doğar. İşte bugün cennet badihavadır. Dün doğduk, bugün ölürüz. Erlik ve bahadırlık bu saat belli olur” deyip topuzunu eline alıp emir eyledi.

Ancak Rumeli askerlerinden de çarpışmalar sırasında dağa doğru kaçışlar oldu. Şahabeddin Şahin Paşa durumu fark edince, arkasında işe yarar kalmış kim varsa, azaplar önüne katıp öyle bir cenk etti ki, Gazavat’a göre anlatması mümkün değildi. Lakin Haçlılar, Rumeli askerlerinden de kaçanları görerek bu kolu dahi bozduklarını idrak ettiler.

Böylece Anadolu ordusu ve Rumeli ordusu, akıncılar ve cerehorların tamamı dağıldı.

2. Murad Han bu hali görünce kösler çaldırdı, çeng-i harbiye turralar vurdurdu, borular öttürdü, vücudunu Allah’a sipariş kılıp Hazret-i Allah’a sığınıp yeniçerisi ve azabını önüne katarak küffar-ı hakisar üzerine yürümeye başladı. Dehşet çarpışma oldu, ortalık birbirine karıştı, kelleler çakıl taşı gibi yuvarlandı, ata oğlu oğul atayı tanımaz oldu. Amma yeniçeri ve azabın acemisi firara başladılar. Bu noktada kâfirin de askerinde bölük bölük firarlar başladı.

Öyle ki bu sıradaki durumda; kapı halkı dahi dağılmış, Sultan Murad Han’ın etrafında yalnız yeniçeri kalmıştı. Bunlar için Oruç Beğ, “500 miktarı bulmaz idi derler” kaydı düşmektedir. Halil İnalcık-Mevlüd Oğuz tarafından neşredilen Gazavat-ı Sultan Murad b. Mehemmed Han'da ise "300 yeniçeri, 4-500 kadar azap ve yayabaşılar ve Padişahın hazinedarı cümle iç halkı ile ancak bunlar kalmış idi" yazılıdır. (bkz. s.64)

Oruç Beğ’in ifadesiyle; şu hali gören Sultan Murad Han Hak Teâlâ’ya tazarrular etti. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) yüzü suyuna ve onun nuru hakkı için İslam dinine ve Ümmet-i Muhammed’e yardım etmesini niyaz etti. Dua müstecap oldu. Peygamberimiz mucizatı berekâtında ve gayb-erenlerin himmetinde ve gazilerin itikadı berekâtında Hak Teâlâ fırsat ve nusret verdi. Kral-ı melun mağrur oldu, tekebbüründen gövdesine sığmayıp Sultan Murad Han üzerine yürüyüp kendi alayından çıktı. Fakat yeniçerilerin tuzağına düşürülüp iki taraftan etrafı sarıldı.

Bir azap bir yeniçeri vardı. Koca Hızır denilen bir alperen, kralı attan düşürüp kafasını kesti. Sultan Murad’ın atının ayağı dibine yuvarladı. O da bir kâfir getirtti, kâfir kralı teşhis edip ağlamaya başladı. Murad Han attan inip 2 rekât şükür namazı kıldı. Sonra kelle gösterilip, münadiler haberi duyuldular. Dağılan asker toplandı.

Asker geri toplanıp hücum etti, kâfir askeri dağıldı, Hunyadi ise kaçtı. Arabaları topları tüfekleri dağıtıldı, hazineleri yağma ve talan edildi. Araba cengi sonrası araba ve kralın hazinesi de yağma edildi. 3 gün bayram yapıldı.

Halil İnalcık, Varna Muharebesine dair bizim kaynaklarımızla Haçlı kaynakların aktardığı bilgilerin ciddi manada birbirleriyle örtüştüğünü ifade etmektedir. Ayrıca Varna zaferi dolayısıyla yollanan fetihnamelerin de günümüze ulaşıp büyük kıymet arz ettiğini kaydetmektedir. Hülasa ederek paylaştığı Memlük Sultanına yollanan Arapça fetihnamede geçen bilgi iki tarafın kuvvetleri arası mukayese için dikkat çekicidir. Bu fetihnamede düşmana yaklaşıldığında casusların, hasmın 50.000 kadar olduğunu bildirdikleri ifade edilip, “buna göre bizim kuvvetimiz, Bedir gazasındaki gibi, bir avuç er idi…” denilmektedir.

Günün anlamına binaen Varna’nın düşündürdüğü

Bundan evvel Osmanlı kuvvetlerini üst üste bozmuş, o sırada Avrupa’nın en kuvvetli devletlerinden olan Macarların tarihlerinin en büyük kahramanlarından birisi Hunyadi’nin komutasındaki Haçlı ordusuna karşı verilmiş bu muharebe, gerek Osmanlıların Avrupa topraklarında atılma ümidi kalmayacak derecede yerleşmesi, gerekse İstanbul’un fethinin önünde bu taraftan gelebilecek engeli esaslı surette bertaraf edip Fatih’in önünü açması gibi sebepler hasebiyle fevkalade mühimdir.

Malum olduğu üzere 10 Kasım tarihi memleketimizde sadece Atatürk ile anılmakta ve pek çok kimse tarafından “olmasaydın olmazdık” gibi ifadelerle yâd edilmektedir.

Halbuki bu kesimin, tüm o devir tarihi safhasına dair kabul ettikleri aynen kabul edilse dahi, “olmasaydın olmazdık” mantığından hareketle, kendileriyle çelişkiye düşmemeleri ve mantıki silsileyi yakalamaları adına, Osmanlı’ya çok daha hürmet duymaları ve Varna gibi harpleri en az bu ciddiyetle anmaları lazım gelirdi.

Zira Niğbolu’lar, Kosova’lar, Varna’lar ve hatta 18-19.yüzyıllar boyunca dahi Osmanlıların o bölgelerde gösterdiği direniş ve aldığı zaferler gibi muvaffakiyetler olmasa, düşman maksadına hasıl olsa, Mustafa Kemal Paşanın doğduğu bölge dahil tüm bu topraklar Haçlı ellerine geçmiş olacaktı demektir. Şu halde ise, değil Mustafa Kemal Paşa’nın bütün eğitimini, gidebildiği tüm yerleri sağlayan ve edindiği tüm birikimi kazanma imkânını veren Osmanlı devletini ve değil harplerdeki dayanak ve tek unsur olan Osmanlı milletini, “Mustafa” ve “Kemal” isimlerini dahi o topraklarda yaşarken görmek -Allahualem- mümkün olmayacaktı. Zira gelen bütün bu Haçlı ordularının, İslam’ı ve Türkleri kökünden kaldırmak isteyip Kudüs’e kadar tek hakim ve unsur olmak gayesinde bulundukları açıktır.

Son derece açık olan diğer husus ise, tarihe bir bütün olarak bakmak gerektiğidir. Bu durumda “olmasaydın olmazdık” kutsaması yapanların, bu “mantıkla” değerlendirmeyi sürdürmesi halinde, kendileriyle çelişkiye düşmemek adına, Varna gibi zaferlere en az bu kadar kıymet atfedip en az bu çapta yad etmeleri icap etmektedir. Zira o mantık aynı zamanda kendilerine kaçınılmaz şekilde, “bu başarıları alan ecdad olmasa oradan ne Mustafa ne de Kemal isminde biri çıkardı” demeyi gerektirir.

[Not: Burada bu geniş kesimin kendi mantığı çerçevesinde değerlendirme yapılmıştır. Yoksa Hz. Mevlana gibi Ehl-i Sünnet büyüklerin vurguladığı üzere, “bir şey/bir kimse olmasa ne olurdu” sualine verilmesi gereken esas cevap “Allah bilir” şeklindedir. Esasen mantıken de bu şekilde olmalıdır zira tek bir insanın bir hayattan çıkması, onun etkilediği diğer sayısız insan ve her bir kullandıkları saniyeye, tüm bu zamanda şekillenen düşünce ve hislerine kadar değiştire(bile)ceğinden ne olacağını bir insanın kesin olarak kestirmesi mümkün değildir.]

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23