Firâsete, nefsinin gururundan sıyrılıp Allâh’ın nûruyla bakanlar nâil olabilirler.
Firâsete, nefsinin gururundan sıyrılıp Allâh’ın nûruyla bakanlar nâil olabilirler. İslâm târihinde bu hâlin pek çok misâli vardır:
Hazret-i Enes (ra), kendi rivâyetine göre; bir gün Hazret-i Osman (ra)’a giderken yolda bir kadın görür. Kadının güzelliği aklına takılır. Bu düşünce ile Hazret-i Osman’ın yanına girer. Onu gören Hazret-i Osman (ra):
“–Ey Enes! Gözlerinde zinâ izleri olduğu hâlde buraya giriyorsun” der.
Bu söz karşısında şaşıran Enes (ra), hayret içinde:
“–Allâh’ın Rasûlü’nden sonra da mı vahiy geliyor?” diye sorunca, Hazret-i Osman (ra):
ÖNE ÇIKAN VİDEO
“–Hayır, bu bir basîret ve doğru bir firâsettir” buyurur.
Firâsetin şartı, yenilen lokmanın helâlliğine dikkat etmek ve kalbî hayâtı inkişâf ettirici bir takvâ hâlinde yaşayabilmektir. Bu sayede kalp, mânevî bir röntgen hâline gelir. Karşısındaki insanın iç hâli ona akseder.