Gazetemiz okurlarından Ahmet Selim Işıcık, 'Bu amansız düşmanlığın sebebi dinsizlik ve kıskançlıktır' başlıklı yazısını bizimle paylaştı.
Herkesin bildiği ve gördüğü gibi, Ak Parti’ye karşı bazı çevrelerde dinmez, teskin olmaz ve sınır tanımaz bir düşmanlık vardır. Bu amansız düşmanlık iki sebepten kaynaklanıyor. Bu sebeplerden birisi dinsizlik ve din düşmanlığıdır. Bazı çevreler, Müslümanların yurdu olan bu ülkede, İslâm dinine hayat hakkı tanımak istemiyorlar. Bu sebeple, İslâm dinine bir ölçüde hizmet eden veya en azından ona karşı olmayan bu partiye tahammül etmiyorlar. Bu çevreler, Peygamberimiz zamanındaki Ebu Cehil küfrünü temsil ediyorlar. Ebu Cehil’in peygamberimize karşı duyduğu ve sergilediği amansız düşmanlığın makul bir sebebi yoktu. Ve kesinlikle olamazdı. Çünkü, peygamber, Allah’ın emriyle hareket ediyor ve yaptığı her iş doğru ve hatasızdı. Fakat, Ebu Cehl’in düşmanlığı , bu gerçeğe rağmen dinmiyor,aksine gün geçtikçe artıyordu. Şimdiki din düşmanları da böyledirler. Bunlar da, az çok dindarlık kokan iktidara karşı dururken, küfürden başka bir sebepleri yoktur. Onun için, farz-i muhal bu iktidar yüzde yüz hatasız olsa, başarıdan başarıya dört nala koşsa, gökten altın ve gümüş yağdırsa, ne kendilerinin, ne de hiç kimsenin hiçbir sorunu ve sıkıntısı kalmasa, onlar yine Ak Parti düşmanlığına devam ederler, hatta başarılarıyla orantılı olarak ona karşı düşmanlıklarını arttırırlar. “Sen, onların dinine -veya dinsizliğine- uymadıkça, onlar senden asla razı olmazlar.” ** ayeti harici kafirler için de, dahili kafirler için de değişmez bir durum tespiti yapmıştır. Onun için, bu çevrelerin sayın Tayyip Erdoğan’a düşmanlığı da, insaf ölçüleri dışında eleştirmesi, başarısızlığını söylemesi ve onu yıkmaya çalışması, kendileri gibi kafir olmayanlar için hiçbir değer ve anlam taşımaz ve hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Sebep bellidir, ötesi örtü, maske ve bahanedir.
Bazı çevreler de, eğer henüz imanlarını bütünüyle kaybetmemişlerse, - ki bunda ciddi şübhe vardır. Çünkü imanı kaybetmenin alametleri bunlarda açık ve barizdir.- bu çevreler de, Erdoğan’a karşı duydukları kıskançlığın sıtma ve hummasına tutulmuşlar ve imanları gibi, akıl ve idrakleri de gölgelenmiştir. Bunlar da öncekiler gibi ve onlar kadar, hatta bazen -kulak boynuzu aştı, deyimindeki gibi- Ak Parti’ye karşı sebepsiz ve gerekçesiz ve aynı zamanda ölçüsüz bir şekilde kara ve karanlık, cehennem dumanı gibi zifiri ve zehirli bir düşmanlık besliyorlar. Bu kesimlerin hükümetten din ve ülke lehine talepleri ve uyarıları yoktur. Makul olması şartıyla talep ve uyarıları olsaydı, onları haklı görmek gerekecekti. Fakat, yoktur. Muhtemelen bazı şeyleri dillendiriyorlar. Fakat, kesinlikle bunda samimi değildirler. Maksadları üzüm yemek değil, bağcı dövmektir. Çünkü samimi olsalar, tekliflerini yapılabilir türden seçerlerdi. Bizler de, her müslüman gibi, hükümetin yaptığından daha iyi şeyler yapmasını ve İslâm lehine daha ciddi adımlar atmasını can-u gönülden istiyoruz. Fakat, biliyoruyuz ki, bazı şeyleri yapmak imkan meselesidir. İmkanın olup olmadığını ise bizler bilmeyebiliriz. Savaşı dışarıdan seyreden kişi, kılıcı sallayan kadar mümkün olabileni bilmez. Müslümanların bir biri hakkında bu kadarcık hüsn-i zan etmelerini, yani yapmadıklarının güçlerini aştığını düşünmeleri dinimizin emridir. Samimiyetin diğer bir alameti, bu talepleri gerçekleştirmesi için iktidara yardımcı olmak ve onu desteklemektir. “Sen yapmadın, yapamıyorsun” diyerek üstüne yürümek, olayda samimiyet olmadığını gösterir. Üçüncü bir alamet ise, iktidarı eksikleriyle eleştirir ve bu eleştiriyi dinen caiz olmayan düşmanlık derecesine çıkarırken, o eksiklerin kaynağı, batağı, cehennemi olan muhalif partilerin tarafına geçmemek ve onların gücüne güç katmamaktır. “Sen bu şeyin tamamını yapmadın” diyerek o şeyi kökünden yok etmeye kararlı ve azimli olan partilere geçmek, onlarla işbirliğine kalkmak samimiyetsizlikten başka hiçbir şeyle izah edilemez. Aslında, kendileri de bunun böyle olduğunu bilirler. Onun için, yedikleri haltı gizlemeye ve inkar etmeye çalışıyorlar. Fakat, mümkün mü? Kendilerinde bulunmasa bile, milyonlarca müminde mevcut olan iman ve akıl nuru bu çirkinliği yetmiş sargının altında da olsa görüyor. Daha önemlisi, gizli ve açık her şeyi gören ve bilen Allah görüyor ve biliyor.
Bu taifeden bazıları, ortamı kendilerine göre uygun bulup ortaya çıkmak için pusuda pirelenip duruyorlar. Bunlar, dinin emri nedir, vatanseverlik neyi emrediyor, mevcut şartlar neyi gerektiriyor? gibi sorulması dindarlığın, vatan ve millet severliğin olmazsa olmaz şartı olan soruları vicdanlarına sormuyorlar. Bütün bekledikleri, aldatıp peşlerine takabilecekleri sürü gibi bir kitlenin oluşmasıdır. Ondan sonra ne olursa olsun. Din bütünüyle yok olsun, ülke tufanlara tutulsun, kan gövdeyi götürsün, vatan bölünsün, düşman ülkeyi işgal etsin, umurlarında değildir. Bunlara bir şey diyeceğiz. Siz gökten inmiyorsunuz. Sizin de geçmişiniz vardır. Hafızalarda taze duran geçmişiniz yanlışlar, eksikler ve boşluklarla doludur. İslam dininde Müslümanı gıybet etmek haramdır. Fakat, sizler Müslüman kisveti altında görünseniz de, imanınızı yakalandığınız kıskançlık ve kin ateşine yedirdiğiniz için sizi gıybet emek ve kirli çamaşırlarınızı ortaya sermek en büyük sevap ve cihad olacaktır. Buyurun, yapacağınız varsa, göreceğiniz de olacaktır.
Yazıya son verirken, tekrar soralım: 1- Din ve iman deyip küfrü desteklemek hangi dine göredir? 2- Vatan ve millet deyip vatan ve millet düşmanlarının yanında yer almak veya en azından onların işini kolaylaştırmak hangi akla göredir? Din ve akıl bu çelişkilere kesinlikle onay vermezler. Geriye samimiyetsizlik ve yalancılık kalır. Samimiyetsizlik ve yalancılığın dünyada ve ahrette karşılığı ise rezillik ve azaptır.
ÖNE ÇIKAN VİDEO