Nakledildiğine göre, Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri’nin bir talebesi vardı. Bir gün onu, kendisini lekeleyecek bir durumda yakalamışlardı. Bundan son derece mahcûb olan talebe, oradan ayrıldı ve bir daha dergâha gelmedi.
Aradan bir müddet geçtikten sonra, gönül hânesi harab olmuş bu talebe, sohbet arkadaşlarıyla çarşıdan geçmekte olan Cüneyd-i Bağdâdî’nin gözüne ilişiverdi. Talebe, hocasını fark edip, utancı sebebiyle oradan hızla uzaklaştı. Durumu sezen Cüneyd -kuddise sirruh-, yanındakilere dönüp:
“Siz gidin, benim yuvamdan bir kuşum kaçmış!” deyip, talebesinin ardınca gitti. Geri dönüp bakan talebe, hocasının kendisini tâkib etmekte olduğunu görünce, daha da heyecanlandı ve adımlarını sıklaştırdı. Gide gide bir çıkmaz sokağa girdi. Mahcûbiyetin verdiği telaşla, gayr-ı ihtiyârî başını duvara çarptı. Hocasını karşısında gördüğünde ise renkten renge girdi ve başını önüne eğdi. Cüneyd -kuddise sirruh-:
“Evlâdım! Nereye gidiyorsun, kimden kaçıyorsun! Bir hocanın talebesine yardım ve himmeti asıl böyle zor günlerde olur.” dedi ve onu şefkatle alıp dergâha götürdü. Hocasının ayaklarına kapanan talebe, yaptığına pişman olup tevbe etti.
İşte bu hâl, bir insan ne kadar kusurlu olursa olsun, onu reddetmeyip bilâkis ona bir baba şefkatiyle yaklaşabilme olgunluğunun mânevî irşaddaki bereketli netîcelerinden biridir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş; Vakıf, Hizmet, İnsan; Erkam Yayınları.
ÖNE ÇIKAN VİDEO