2019-09-21 15:06:54 Eşsiz şehir Kütahya'da gezilecek yerler
Zengin tarihi, çinileri doğal güzellikleri ve termal kaynaklarıyla Kütahya…
Zengin tarihi, çinileri doğal güzellikleri ve termal kaynaklarıyla Kütahya…
Uzun süredir görmek istediğimiz bir yer. Çinilerin ve kaplıcaların şehri.
İlk olarak merkezde Hisar Tepesi’ndeki Kütahya Kalesi’ne gittik.
Bizanslılardan kalma kale Evliya Çelebi’ye göre sık aralıklarla yerleştirilmiş yetmiş iki burca sahipmiş.
Ayrıca iki çeşme, iki mescid ve Cumhuriyet döneminde yapılmış bir döner gazino ve kır kahvesi var.
Ardından Kütahya’nın en büyük camisi ve tek padişah camisi olan Kütahya Ulu Camii’yi (1410) ziyaret ettik.
Yıldırım Bayezid’in yaptırmaya başlayıp oğlunun tamamlattığı caminin mimberinde hiç çivi kullanılmamış.
İşlemeleri, çinileri, hatları, sütunları, iç kısmındaki şadırvanı, müezzin mahfiliyle muazzam.
Kanuni’nin Rodos Seferi sırasında camiyi Mimar Sinan’ın tamir ettirmiş olması da değerini kat kat artırmış.
Ama bu kadar tarihi bir caminin kapısındaki uyarı, insanların buraya ibadet dışında nasıl ayak bastığını da gösterdi.
Girişte ‘Cami içinde gelinlikle fotoğraf çektirmek, ayakkabılarla, başörtüsüz, kısa etekle, kısa pantolonla girmek yasaktır’ yazıyordu.
Ulu Camii’nin ardından Çinili Camii ve Dönenler Camii’ne gittik. Ama ikisi de tadilatta olduğu için gezemedik.
Özel üretim mavi Kütahya çinileriyle süslenmiş, Türk motifleriyle bezenmiş, 1973 yılı yapımı Kütahya’daki tek örnek Çinili Camii, dışardan bakıldığında bile eşsiz bir mimariye sahipti.
Ressam ve neyzen Ahmet Yakupoğlu tarafından yaptırılmıştı.
Ziyaret edemediğimiz için üzüldük. O sırada oradan geçmekte olan yaşlı bir teyze de ‘Giremezsiniz oğlum. Aylardır kapalı bu cami. Tadilat varmış. Ramazan’da teravihe de gelemedik. Eğer gazeteci falansanız yazın da bitirsinler artık şu tadilatı.
Evimize en yakın camiye giremez olduk’ dedi. Elçiye zeval olmaz. Yetkililere duyurmuş olalım buradan.
Çinili Camii gibi Dönenler Camii de ziyaret edemediğimiz için üzüldüğümüz bir cami oldu.
14. Yüzyılda Mevlevihanenin Semahanesi olarak inşa edilen yapı günümüzde cami olarak kullanılıyormuş.
Mevlana’nın torunu Ergun Çelebi’nin buraya defnedilmesiyle Mevlevihanenin Türbesi haline gelmiş.
Tek parti devrinde kapatılmış. İkinci dünya harbinde ot deposu olarak kullanılmış olan Mevlevihane, 1959 yılında restore edilerek ibadete açılmış.
Bir de tadilatta olmadığı halde namaz vakitleri dışında kapalı olan camiler var ki, bunlardan biri de İshak Fakih Camii idi.
1433 yılında Osmanlı devrine yetişmiş bulunan Kütahyalı Fıkıh Alimi İshak Fakih tarafından yaptırılan ve bir bölümü türbe olan caminin içini de göremedik.
Şengül Camii ya da diğer adıyla Celal Efendi Mescidi de kilitli olup gezemediğimiz camilerden.
16. Yüzyıl eseri olan, Şengül Hamamı’nın arkasında bulunan cami iç avluda bulunan hazirede medfun Molla Celal isimli bir zat tarafından yaptırılmış.
Kütahya’nın en eski camilerinden, Osmanlı dönemi eseri Küpecik Camii ve 1381 yapımı Servi Camii de aynı şekilde dışardan fotoğrafladığımız camilerden oldu.
Kesme taş ve moloz taştan yapılan Şengül Hamamını da görüp fotoğrafladık.
Bir süre çarşı olarak kullanılan, sonra tekrar hamama dönüştürülen Küçük Hamamı da gördük.
Kaynaklarda ‘Çifte Hamam’ diye isimlendirilen hamamı, Saray Camii’ni de yaptıran Germiyanoğlu 2. Yakub Bey’in Subaşısı Hisar Bey’in oğlu Mustafa Bey yaptırıp camiye vakfetmiş.
Bu iki hamam haricinde merkezde Saray Hamamı, Eydemir Hamamı, Kazasker Hamamı, Balıklı Hamamı, Lala Hüseyin Paşa Hamamı, Kemer Hamamı ve Yeni Mahalle Hamamı bulunuyormuş.
5000 yıldır kullanılagelen kaplıcaları ve içmeleriyle Türkiye’nin önde gelen illerinden olan Kütahya’nın önemli suları Merkez, Simav, Gediz, Emet ve Tavşanlı ilçelerinde toplanmış.
Sokaklarda gördüğümüz ‘İncik Menba Suyu’ da doğal bir su kaynağı.
İç Anadolu’nun gözünü seveyim. Avucunu bardak yaparak içtiğin ve yazın sıcağında serinlediğin suyun tadı hiçbir şeyde yok.
Başını kaldırdığında gökyüzünü kapatmayan güneşi ve yıldızları görmene engel olmayan iki katlı konakların güzellikleri başka hiçbir şeyde yok.
Bu düşünceyle gezmek istediğimiz Yahya Efendi Konağı da öğle vakti kapısı kilitli yerden biriydi.
Çok yakınındaki Kossuth Müzesini de görmek istedik ama galiba başımıza güneş geçmiş olmalı ki, belki de önünden geçtiğimiz müzeyi bulamadık.
Çok yakınındaki daha önce hamam olarak kullanılıp, restore edilerek müzeye dönüştürülen Jeoloji Müzesi’ne gittik. Havası ve suyu bedava olan şehrin müzesi de bedavaydı.
Kütahya'da ateşte açan çiçekler
Ardından gittiğimiz Çini Müzesi ise bizi hayatın gerçeklerine geri döndürdü. Burası ücretliydi, ama değdi. İçerisi muhteşem 500 eserle doluydu.
Eski adı İmaret Mescidi’ymiş. Gök Şadırvan olarak da bilinirmiş.
Germiyanoğlu 2. Yakup Bey’in İmaret Mescidi medrese, türbe, kütüphane ve hamamla birlikte yaptırdığı yapılardan tek ayakta kalanıymış.
Medrese 1935 döneminde yıktırılmış.
Günümüzde kalan kısmıyla müzede 14. Yüzyıldan bugüne Kütahya ve İznik’de üretilen çini mimari elemanlar, çini kitabeler, çini vazolar, tabaklar, panolar ve çini ev gereçleri sergilenmiş.
Eski Kütahya valisinin söylediği gibi ‘İstanbul’da lale, Isparta’da gül, Konya’da nergis, Manisa’da sümbül.
Her yörenin ünlü bir çiçeği var. Ama hepsi kısa sürede solar. Kütahya’mızın ateşte açan çiçekleri tabiatta değil, sanatçı ellerde doğar.
Sulama, ilaçlama, özel bakım istemez. İyi korunursa asırlar boyu yaşar.’
Kütahya’da son durağımız ‘Vacidiye Medresesi’ adıyla geçen ‘Arkeoloji Müzesi’…
1965 yılında ziyarete açılan müze, medrese binasından oluşmuş.
Kesme taştan inşa edilen ve medreseden müzeye dönüştürülen yapının kapıları kubbeli ve dokuz odalı bir mekana açılıyor.
Müzede bulanan vitrinlerde geç Miyosen Dönemi eserleri ile Kalkolitik, Paleolitik, Eski Tunç Devri, Frig, Hitit, Roma, Bizans, Helenistik Dönem, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait çok sayıda tarihi eser ve fosil kalıntıları sergilenmiş.
Frig dönemine ait çocuk oyuncakları ve Aizanoi Antik Kenti’nden 1990 yılında çıkartılan Amazon Lahti de müzenin önemli eserleri arasında…
Müzenin ardından Kütahya sokaklarında son kez turlarken bir şey daha dikkatimizi çekti.
Hem Kütahya’da hem de Afyon’da neredeyse bütün evlerin balkonlarında, pencerelerinde kurutulmak üzere iplere biberler sıralanıp asılmıştı.
Deniz olmayan şehirde nem olmadığı için sebze ve meyve kurutma işi burada çok revaçtaydı.
Bu da Kütahyalı ve Afyonlu ev hanımlarının el sanatlarıydı.
Bu güzel şehirde bizi tek üzen şey, çok sayıda eski ve tarihi binanın restore edilmeyip üzerine ‘Bu bina yıkılabilir, tehlikelidir. Yaklaşmayın’ tabelasının konulup terkedilmesi oldu.
Hem çok kötü bir görüntü, hem de büyük tehlike arzeden bu binalara en kısa zamanda müdahale edilmeli.
Ve Kütahya’yı da şimdilik burada noktalayıp şehirden ayrıldık.
WhatsApp İhbar Hattı
+90 (553) 313 94 23