Moro Barış Süreci İzleme Heyeti Üyesi Hüseyin Oruç, Moro Müslümanlarının 60 yıllık mücadelesinde gelinen süreci anlattı... İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı Mütevelli Heyeti ve Moro Barış Süreci İzleme Heyeti Üyesi Hüseyin Oruç, Filipinler'de yaklaşık 60 yıldır süren İslami direniş sonucunda kurulacak Bangsamoro Özerk Bölgesi'nin tüm Müslümanlar tarafından desteklenmesi gerektiğini söyledi.Oruç, 1960'lı yıllardan bu yana süren Moro direnişi, Bangsamoro Organik Yasası, kurulacak Bangsamoro Özerk Bölgesi ve uygulama sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Hüseyin Bey, siz Bangsamoro Organik Yasası'na gelene kadarki süreci çok yakından takip ettiniz. Müzakerelerde yer aldınız. Dilerseniz sohbetimize oradan başlayalım.
Bangsamoro Organik Yasası dediğimizde aslında 1997 yılında başlayan bir süreçten bahsediyoruz. Rahmetli Selamet Haşim’in sağlığında başlatılmış görüşme trafiği. Selamet Haşim başından beri hep barışı hedefleyerek yürütmüştür çalışmalarını. Bilindiği üzere Selamet Haşim, Nur Misuari’nin kurduğu Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi'nden (MNLF) ayrılıp Moro İslami Kurtuluş Cephesi’ni (MILF) kuruyor. Bu ayrışmanın neden yaşandığını tam olarak bilemiyoruz. Yani o dönem niye ayrıldı, neler yaşandı, cephe neden ikiye bölündü gibi soruların tam cevaplarını bilemiyoruz. Yaşanan ayrışmanın temelinde dünya görüşü farklılığı var kuşkusuz. Çok temel bir fark var. Selamet Haşim diyor ki; "Biz Müslümanız. Biz gerçekten iyi bir Müslüman olmadığımız için bunlar başımıza geliyor. Yeniden Müslüman olursak, değerlerimize dönersek işlerimiz yoluna girecek." Misuari ise “Biz Moroluyuz. Burada Müslüman olanımız da var. Yerli olanımız da var. Yerli din mensupları var. Hristiyanlar da var' diyor. MILF’nin ismi 1970’lerin ilk döneminden itibaren zaten Selamet Haşim tarafından konulmuş. Hareketin içerisinde de bir şemsiye kurulmuş ama birlikte hareket imkanı çok olmamış. Aslında fiili kopuş 1973’te olmuş.
1973’ten sonra da Selamet Haşim ile Nur Misuari hiçbir merkez komite toplantısında bir araya herhalde gelmemişler. Çok net olarak fiili bir ayrışma yaşanmış. Barış yaklaşımı, dünya görüşü farklılığı dışında direnişle alakalı da çok temel anlayış farklılığı var iki lider arasında. MNLF saldırgan bir yapı. Sürekli devlete saldıran, sürekli mevzi tutan bir yapısı var. MILF ise temelde kendisini böyle kurgulamamış. Daha ziyade savunma eksenli bir direniş ve mücadele kurgulamış. Selamet Haşim kafasındaki toplumu ortaya çıkarmak için MILF’yi bir koruma gücü olarak tasarlamış, gücünü hep muhafaza etmiş ve savunmada kalmış. Bu yüzden MILF'nin saldırgan operasyonları azdır. Daha ziyade kendilerine yapılan saldırılara karşılık vermiş.
-Bir tarafta silahlı mücadele diğer tarafta okullaşma, talim-terbiye faaliyetleri ve eğitim-öğretim kampları var, değil mi?
ÖNE ÇIKAN VİDEO
Askeri kamplarının tamamının içerisinde mutlaka ilmi akademi var. İlmi eğitim mutlaka var. Selamet Haşim’in çalışmalarının 4 esası var. Moro’da yaşayan herkesin hayat felsefesi bu. 4 esas üzerine oturmuş bir toplumsal dönüşüm projesi. Selamet Haşim’in arkadaşlarına hedef olarak koyduğu bir proje bu. Birincisi İslamlaşma. Misuari için birinci sırada olan şey direniş. Haşim için ise bu İslamlaşma. İkincisi örgüt gücü yani teşkilatlanma. Üçüncüsü silah ve ordu. 1946’da Filipinler Devleti kurulduğu zaman 13 eyalette Müslümanlar çoğunluktalardı. Zaten bu kurtuluş hareketi de bu 13 eyaletin tamamının özerkleşmesi üzerine kurulmuş bir yapıydı. Ama zaman içerisinde Müslüman yoğunluklu eyaletlerin sayısı, beş eyalete kadar düştü. Şimdi sadece beş eyalette Müslümanlar çoğunlukta. Şimdi üzerinde konuştuğumuz özerklik de bu beş eyaletin üzerinde kurulan özerklik.
Başından beri savaş devam etti ama bir yandan görüşmeler de devam etti. MILF, 17 yıl boyunca hep müzakere masasındaydı. Müzakere masasından birkaç kez anlaşma çıktı ama çeşitli sebeplerle bu anlaşma akamete uğradı.
...Her şey bitmişti ama 2015 yılında meclisten bu anlaşmanın onaylanıp kanun haline gelmesi beklenirken Moro bölgesinde Amerika’nın müdahalesiyle Mamasapano’da bir sıkıntı oldu. Filipinler ordusu yapmaması gereken bir operasyonu yaptı. MILF bölgesine angajman kuralları dışında ve bilgilendirmeden girdi. MILF müdahalesinde Filipinler ordusundan 44 özel harekat askeri öldürüldü ve süreç yeniden durdu.
Bölgenin tamamı zaten MILF kontrolündeydi. Filipinler ordusu o bölgeye girmiyordu. Girilmesi gerektiği zaman mutlaka koordinasyonla giriliyordu. Bu angajmanların hiçbirisi yerine getirilmeden yapılan bir operasyondu. İçinde Amerikalıların da olduğu bir yapıdan bahsedildi o dönem ama hiçbir zaman da net bir şekilde açıklanamayan noktalar hep kaldı. Şimdiki Devlet Başkanı Duterte seçim vaatlerinde “Ben bu problemi çözeceğim” diyerek söz verdi.
Duterte de o bölgeden mi?
Duterte, Davao’dan. Yukarıda sözünü ettiğimiz, Müslümanların çoğunlukken azınlık durumuna düşürüldüğü bölgeden. Ama geçmişinde bir Müslüman kanı var. Duterte’nin anneannesi Müslüman. Duterte Mindanao’yu ve Moro problemini biliyor. Bölgeyle ilgili, Moro krizini çözeceğini daha seçim kampanyası döneminden itibaren hep dile getirdi. Aslında Duterte’nin, Moro meselesi deyince muhatap aldığı isim Misuari. Ama zaman içerisinde Misuari liderliğini kaybedip arazideki gücünü kaybettikten sonra Moro İslami Kurtuluş Cephesi lideri Selamet Haşim ve onun 2003’teki vefatı sonrasında da Hacı Murat İbrahim, devletin muhatabı konumuna gelmiş. Bugünkü anlaşma da MILF ile Selamet Haşim çizgisiyle yapılan bir anlaşma. Önümüzdeki 21 Ocak'ta bir referandum var. Referandum Bangsamoro ve civarındaki bazı bölgelerde olacak.
-Peki oralarda bu referanduma hayır çıkma ihtimali olabilir mi? Çünkü demografik bir değişim de var.
Bölgesel katılımlar sadece Müslümanların ağırlıklı yaşadıkları bölgelerde değil, azınlık oldukları yerlerde de olacak. Bu sebeple bir riskten bahsetmek mümkün. Öbür türlü olsaydı bir problem yoktu, kesin dahil olacaklardı. Ancak şimdi çoğunluğun Hristiyan olduğu bölgeye de sorulacak. Denilecek ki “Bunlar gitsin mi?” “Müslümanların olduğu yere gitmek istiyor musunuz?” diye sorulacak. Öbürlerine de “Gitsinler mi? Müsaade ediyor musunuz?” sorusu sorulacak. Bu bir risk ama artık sınırlar çizilmiş.
-Referandumun geçmesi durumunda, yüzde 51’in evet demesi durumunda, herhangi bir uluslararası garanti var mı bu mekanizmanın işlemesi için? Uygulamanın devam etmesi için herhangi bir uluslararası garanti mekanizması var mı?
Yok. Zira sonuçta bu bir egemenlik meselesi. Filipinler’in egemenliği içinde bir özerk bölge oluşturuluyor. Bir garantörlük yok. Sadece arabuluculuklar var. Malezya anlaşmalarda ana arabulucu burada. Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir temas grubu var. İHH’nın da içinde olduğu 5 kişilik bir heyet var. Biz İHH olarak bu izleme heyeti içerisindeyiz. 2014’te yapılan bu anlaşmanın bütün maddeleriyle yerine getirilip getirilmediğini İHH’nın da içerisinde bulunduğu bu 5 kişi belirtecek. Onunla ilgili gözlemlerimizi sürdürüyoruz. Sürekli arazide ve bölgelerdeyiz. Her iki ayda bir İHH’yı temsilen ben bölgedeyim. Eğer taraflar ya da Filipinler devleti “Yok, bitti” derse bizim yapabileceğimiz tek şey, “Filipinler devleti ‘Yok’ dedi. Bitirdi ya da "MILF oyunu bozdu, bitirdi" demek ve bunu dünyaya duyurma sorumluluğumuz olacak. Yoksa bir yaptırım gücü yok.
-MILF'in yanı sıra bölgede Ebu Seyyaf grubu var. Bunlar gibi diğer gruplar da bu süreçte ikna edildi mi? Bunlar muhatap alındı mı?
Ebu Seyyaf eski bir yapı. Lideri olan kişi Afganistan'da bulunmuş bir kişi. Bir direniş örgütü olarak kurulmuş. MILF gibi. Ama lideri öldükten sonra tamamen bu yapısını kaybetmiş. İnsan kaçırıp aldıkları fidyelerle varlıklarını devam ettiren, son dönemde DEAŞ’a bağlanan bir örgüt. Sivil insanlara özellikle de yabancılara yönelik kaçırma eylemleri yapıyorlar. Bu otonom bölgenin üç tane ada eyaleti var. Bunların ortada olanı, en sıkıntılı olanı Sulu adası. Ulaşım oldukça zor Sulu'ya. Orada merkezleri var. Toplumu temsil eden bir yapısı kalmamış. Yani Ebu Seyyaf'a artık bir direniş örgütü demenin bir karşılığı yok. Onu bir kenara koymak lazım. “Onlar ne der?” diye de kimsenin düşündüğü yok.
-Peki bunların içinde yabancı savaşçılar var mı?
Yabancı savaşçılar var. Özellikle de bu, çok önemli bir tehlike olarak önümüzde duruyor. Rakka’da kaybolan, Rakka’dan buharlaşan DEAŞ mensuplarının dünyanın neresinde çıkacağı çok merak ediliyor. Nereye gittiler? Aslında götürüldüler. Yani götürüldüğüne dair şahitlikler çok fazla. Bunların bir kısmının Sulu’da görüldüğüne dair son ziyaretimde bilgiler aldım. DEAŞ o tarafa doğru yönlendirilmeye, orada bir zemin tutması sağlamaya çalışılıyor.
-Gelecekte Türkiye’nin orada ne tür bir rolü olabilir?
Özellikle Türkiye gibi yetişmiş, etkin, yönetme kabiliyeti en üst düzeyde olan bir ülkenin yeni kurulacak Bangsamoro Özerk Bölgesi’nin kurulması aşamasında çok ciddi sorumlulukları olacak. Yeni bir yapı kuruluyor. Yeni bir idari yapı ortaya çıkartılacak. Bu manada da ciddi bir hazırlık devam ediyor. Hem Türkiye devleti hem de sivil toplum olarak İHH’nın koordinasyonunda yürüyen bir çalışma var. Önümüzde referandum var. Referandumla ilgili bir çalışma yürütülüyor. Bölgede MILF ilk defa bir seçime giriyor olacak. Bununla ilgili hiçbir birikimleri, deneyimleri yok. Asıl önemli olan kurulacak yapının idari ve teknik olarak bölge kendi ayakları üzerinde duruncaya kadar Türkiye tarafından desteklenmesi; hem maddi olarak desteklenmesi hem eleman olarak desteklenmesi.