• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Abdullah Yıldız
Abdullah Yıldız
TÜM YAZILARI

Rüzgârımız giderse…

06 Ocak 2014
A


Abdullah Yıldız İletişim: [email protected]

“Birbirimizi sevmedikçe” başlıklı geçen yazımız; mümin kardeşlerimizi sevmedikçe iman etmiş olmayacağımızı, iman etmedikçe de Cennet’e giremeyeceğimizi beyan hadis-i şerif çerçevesinde idi.

Kardeşlerimizi sevmeye ve onlara karşı kin, nefret, haset, suizan gibi kötü duygular taşımamaya ilaveten; fitne, kargaşa, anlaşmazlık ve husumet ortamında dilimize de dikkat etmeli, Müslümanlara hakaret etmemeliyiz. Bu meyanda Rasûlüllah Efendimizin (s.) şu uyarıları, hepimizi ürpertmelidir: 

“Birbirinizle hasetleşmeyiniz… Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz… Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz… Bir kişiye, Müslüman kardeşine hakaret etmesi kötülük olarak yeter…” (Müslim, Birr 32. Ayrıca bk: Ebû Dâvûd, Edeb 35; Tirmizî, Birr 18; İbni Mâce, Zühd 23)

Yine Peygamberimizin (s), kızgınlık veya öfke anlarında Müslümanın Müslüman kardeşine lanet ve beddua etmeyi yasaklayan şu hadis-i şerifi de, dikkatle ve ibretle okunmalıdır: 

“Birbirinize, Allah’ın lâneti, Allah’ın gazabı ve cehennem temennisiyle bedduada bulunmayınız.” (Ebu Dâvud, Edeb 53; Tirmizî, Birr 48)

Öfkelerin kabardığı zamanlarda, dilimize dikkat ettiğimiz kadar kalbimize de dikkat etmeliyiz:

Efendimiz (s.); “İnsanlar ilmi öğrenip ameli terk ettikleri, dille sevip kalple buğz ettikleri, sıla-i rahmi (akrabalık bağlarını) kestikleri zaman Allah onlara lânet eder!” buyurmuştur (Taberani).

Allah’ın lânetine uğrama ihtimali ise, elbette her Müslümanı iliklerine kadar titretmelidir. 

İnsanların güç ve iktidar yarışına girip de aralarında husumet duygularının yükseldiği zamanlarda, Rabbimizin yasakladığını (Hucurât 49/12) bile bile, rakipleri hakkında suizanlar geliştirmek ve onları köşeye sıkıştıracak tezgâhlar kurmak, onların ayıp ve kusurlarını ortaya dökmek de müminlere hiç yakışmaz. 

“…(Tecessüs ederek; casusluk yaparak) başkalarının gizli yönlerini araştırmayın…” (Hucurât 49/12)

El-Maverdi bir şiir aktarır: “İnsanların gizledikleri fenalıkları araştırma ki, Allah da senin ayıplarını ortaya atmasın. İnsanların güzelliklerini anlat; ayıplarını anlatma! İhtimal ki senin de ayıpların vardır.”

Olağan dönemlerde olduğu kadar, olağan dışı zamanlarda ve öfkelerin kabardığı anlarda da ağızlardan çıkan sözleri kulakların duyması ve sözün en güzelinin seçilmesi gerekir. Aksi halde kızgınlıkla rastgele söylenen sözler, şeytana prim verdiği gibi, şeytani güç odaklarının müminler arasındaki sorunları daha da derinleştirmelerine imkân sunar: Rabbimiz bu konuda bizi şöyle uyarır:

“Kullarıma de ki; sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” (İsrâ 17/53)

Bu uyarılara dikkat etmez de anlaşmazlıklarımızı çekişme ve kavgaya, hatta savaşa dönüştürürsek, başımıza nelerin gelebileceğini, şu âyet-i kerîme oldukça çarpıcı ve sarsıcı biçimde beyan eder:

“Allah’a ve Peygamber’ine itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin! Yoksa çözülüp yılgınlaşırsınız ve rüzgârınız (gücünüz, devletiniz) gider...” (Enfal 46)

İşte bu, şaşmaz bir “sünnetullah”tır ve günümüz Müslümanları için bir erken uyarı niteliğindedir. 

Âyet mealinde “çözülüp-yılgınlaşma” olarak çevrilen “feşel” kelimesi; zaafa düşmek, korkuya kapılmak ve aptallaşmak gibi anlamlara gelir ki, ümmetin farklı unsurlarının birbirlerine düşmelerinin doğuracağı korkunç sonuç; ümmetin rüzgârının, güç ve enerjisinin kesilmesi ve devletinin çökmesidir.

Böyle bir felaketle karşılaşmamak için yapılması gereken ise; 46. âyetin başında ifade buyurulduğu üzere, Allah’a ve Rasûl’üne itaat etmek; müminler arasındaki kardeşlik ve sevgi bağlarını korumaktır.

Bir ibret aynası: Adamın biri, Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’a (r.anhümâ), Müslümanlar arasındaki Cemel ve Sıffin savaşları sürecinde; ‘Niçin taraf olmadığını’ sorar. Abdullah (r.a) bu soruyu sorana: 

-’Allah Müslüman kanı dökmeyi haram kıldı’ cevabını verir. Adam üsteler: 

-’Ama Allah “Fitne kalmayıncaya ve Din yalnız Allah’ın oluncaya kadar savaşın”(2/193) buyurdu’ der. 

Bunun üzerine Abdullah b. Ömer, ona şu cevabı verir:

-’Evet savaştık; ta ki Din yalnız Allah’ın oldu. Ama siz neredeyse Din Allah’tan başkalarının olsun diye birbirinizle savaşı sürdürüyorsunuz.’ (Abdullah Yıldız, Kur’ân’ı Nasıl Anladılar, Pınar yay., s.44-45)

Bu cevap, günümüz Müslümanları tarafından çok dikkatli ve doğru okunmalı ve anlaşılmalıdır. Aksi halde, Müslümanlar birbirleriyle çekişmeye ve savaşmaya devam ettikleri ve “kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise merhametli(Fetih 48/29) olmaları gerekirken, tam tersine inkârcılara merhametli, mümin kardeşlerine ise şiddetli hatta düşmanca davranmayı sürdürürlerse -Allah korusun- rüzgârımız tamamen gidecek ve yeryüzünde Allah’ın dışındakilerin Din ve düzeni egemen olacaktır. Böyle biline! 

DUYURU: “Aşır Aşır Kur’ân Dersleri”mizi, KON TV’de izleyebilirsiniz. Programın gün ve saati için bekleyiniz.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23