• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Abdurrahman Dilipak
Abdurrahman Dilipak
TÜM YAZILARI

Kıyamet savaşı biyolojik savaş mı?

04 Nisan 2018
A


Abdurrahman Dilipak İletişim: [email protected]

Tamam, bir sıcak savaş olacak, birkaç nükleer bomba da patlayabilir. Ama senaryonun devamı çok daha vahim.. Bir kıyamet senaryosu gibi. Hani rivayet edilir ya kıyamet savaşında yaşayan insanların dörtte üçü ölecek diye. Hem de ölen niye öldüğünü, öldüren niye öldürdüğünü bilmeden.

Biyolojik savaş, kimyasal silah gibi de değil. Sessiz ve derinden..

Ve bu senaryo herkesi ilgilendiriyor. Anne, baba, aile, sağlık, savunma, gençlik, Milli Eğitim, Sosyal Güvenlik Bakanlıklarını, herkesi ilgilendiriyor.

Yapay zekâlı, bağımsız hareket eden humanoidler, yani insanımsı robotlar da cabası.

Bir defa “Aile”ye düşmanlar. Aile yerine “birlikte yaşam” geliyor. Çocuksuz aile. Kadın-erkek ilişkisi yerine, kadın kadına, erkek erkeğe bir ilişkiyi özendirecekler.

Ötenazi ve intiharı yasalaştıracaklar. Yoksa geriatrik hastalar ve obezite sosyal güvenlik fonlarını tüketecek.

Şu Mavi Balina’yı biliyorsunuz. O projeyi üretenler, bu şekilde “pisliklerden kurtulduklarını” düşünüyorlar. Bunlar sosyal risk taşıyan, patolojik, kriminal tipler. Bu şekilde kurulan sanal kapanlara düşüyorlar ve kendi kendilerini yoketmeleri sağlanıyor.

Bir yandan ömrü uzatmaya çalışır gibi görünüyorlar, öte yandan insanlığın geleceği için tuzak kuruyorlar. Tam da NFK’nın dediği gibi: “Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu / Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek / Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek.”

Mavi Balinayı üretenler, bu oyun üzerinden bir takım kriminal tipleri, yapay zekâ ile tesbit edip, onları intihara sürüklüyorlar. Yani katil humanoidler, şimdiden işbaşında. Bunu görelim.

Laboratuvarda üretilen mikropları, domuz yiyenlere, şarap içenlere zarar vermeyecek şekilde dizayn edebilirsiniz. 

Bakın şeker zehir. Rafinesi de zehir, glikoz şurubu da. Çinliler şeker kamışı suyunu tatlandırıcı olarak kullanırlar. Çin’de nerede ise şeker hastalığı yok.

Gıda ve ilaca dikkat. Ambalajlanmış, uzun ömürlü, endüstriyel gıdalardan, gazoz ve kola, enerji içeceklerinden, yabancı marka sulardan uzak durun. Belgium da Universite Libre de Bruxelles’e göre kola obezite, diyabet ve kansere sebep olur. Alman Otto Warburg, 1931 ve 1944’de şekerin kanser yapıcı etkisi üzerine hazırladığı doktora tezi ile iki kez Nobel aldı. Ve bu doktora şeker lobisi tarafından görmezden gelindi. Sonuç ortada. Rafine şekerin her türlüsü sigaradan daha zararlıdır. Şeker almayalım, şekerli yiyecekleri mutfağımızdan kaldıralım. Tatlı ve meyveyi de yemekten önce yiyeyim. Günümüzdeki dört kanser vakasının 3’ünün sebebi tatlı zehir şeker. Suya artık data yüklenebiliyor. GDO’lu ürünlerden uzak durun. Tarımsal ilaçlara dikkat edelim. Emülgatörlere/katkı maddelerine de dikkat edelim..

Nüfusu etkileyen olaylar, ortalama ömür, göç, savaşlar, salgın hastalıklar, aile yapısı, ekonomik sebepler sayılabilir. Bugün buna kadın ve erkeğin üreme kapasitesini de eklemek gerekiyor. Bu kapasite bugün büyük ölçüde erozyona uğramış dönemde ve yeni nesiller, yüksek bir risk kapasitesi ile doğuyor.

Peygamberimiz bir güç oruç tutar, bir gün yerdi. Yediği zaman bile iki öğün yerdi. Tatlı ve meyveyi yemekten önce yerdi, tek tip yerdi. Yani iki hayvansal gıdayı aynı öğünde yemezdi. Midenin üçte biri gıda, üçte biri boş, üçte biri su ile doldurulurdu. Alkol ve sigara yok. Tıp, tarım, su, kadınların çalışması, şehirleşme, tüketim ve yaşam tarzındaki değişiklikler, “güzellik” anlayışı, spor, hepsi nüfus artışını etkiliyor.

Refah seviyesi ve eğitim seviyesi, şehirleşme ve sanayileşme nüfus artışını olumsuz yönde etkiliyor. Bugüne kadar nüfus artışının kontrollü nüfus planlaması ve sezaryen uygulaması ile kontrol altında tutulmaya çalışıldı. Kadınların çalışma hayatına girmiş olması da nüfus kontrolü için desteklendi. Feminist hareketler, evlilik dışı birlikte yaşam da aynı sonucu doğurdu.  

Sanayi devrimi ile nüfus artışı son 200 yılda 7-8 kat artarak 800 milyondan 6 milyara çıktı. Bu gidişle dünya nüfusu 2020’de 8 milyara, 2030’da 9 milyara, 2050’de 10 milyara çıkabilir.

1700 yılında 500-600 milyon insan varken, 2000 yılında bu sayı 6-7 milyar seviyesine yükselmişse, yani 300 yılda nüfus 10 kat artmışsa, 2300 yılında dünya nüfusa bu gidişle 70 milyara da çıkabilir.

Birileri bugün yeniden 500 milyon seviyesine doğru nüfusu azaltmak istiyor.. Bu konvansiyonel silahlarla, savaşlarla olmayacak. Nükleer bir savaşla da bu mümkün değil.. Hatta kimyasal silahla bile zor. Ama siber savaş, psikolojik savaş ve biyolojik savaşla, gıda ve ilaçla bu işi başarabilirler..

Böyle bir tehdit bütün insanlık için sözkonusu.

Böyle bir savaş “kıyamet savaşı”na dönebilir.. Hani şu, dört kişiden üçünün öleceğinden haber verilen bir savaş. Kıyamet savaşı bu bölgede konvansiyonel silahlarla başlasa bile, nükleer, siber, kimyasal ve biyolojik savaş olarak tüm dünyaya yayılabilir. Hatta kıyamet savaşına da gerek yok. Ben bugün ciddi anlamda bir biyolojik savaş tehdidi ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. 

Dahasını da söyleyeyim, bu bir tehdit değil, bugün fiilen içine sürüklendiğimiz bir savaştan söz ediyorum.. Siber, genom, yapay zekânın işin içinde olduğu bir savaş olacak bu.

Bugün, ilaç üreten firmaların mikrop da üretiyor olabileceklerini bir kenara not edin. O mikrobu öldürmek için size verilecek ilaç da başka bir senaryonun parçası olabileceğini aklımızdan çıkartmayalım.

Bana kalırsa Sağlık Bakanlığı, Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı bugün en az Savunma Bakanlığı ve bu alandaki sanayiler savunma sanayi kadar önemlidir. Ve kesinlikle bu konunun bir milli güvenlik sorunu olarak ele alınması gerekir. Belki MGK da bu konuda özel bir oturum yapıp, Sağlık ve Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığının da bu toplantıya katılmalarının sağlanması gerekir.

Nüfusla ilgili tehlikeli senaryolar gündemde. Bir salgın hastalık düşünün Hindistan’da başlayan ve yayılan. Ardından Avustralya’ya tarihin en büyük göçü başlamış. Onun da ardından Endonezya’dan büyük bir göç. Yüz milyonlarca insan Avustralya’da. Ardından Çin’de savaş, ardından batıya ve kuzeye doğru büyük bir göç dalgası.

Biyolojik savaşın hedefinde ilk önce Hind havzası; Hindistan, Pakistan, Bangladeş, 2. olarak Çin, 3. olarak Afrika ve diğer İslam dünyası. Birileri bu senaryolar üzerinde çalışıyorsa, bunu uygulayacak birileri de vardır.

Selam ve dua ile.. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23