• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Abdurrahman Dilipak
Abdurrahman Dilipak
TÜM YAZILARI

Üstümüze gelmeye devam ediyorlar

02 Eylül 2018
A


Abdurrahman Dilipak İletişim: [email protected]

Önce, “Dinde reform” talebi, ardından Suudi bayraklı kılıç ve kelime-i tevhid yazılı bira kapağı. Şimdi donanmaları ile Suriye bahanesi ile Doğu Akdeniz’e dayandılar. Suriye’ye barış getireceklermiş.

Şimdi Suudileri ve BAE’yi gözlerine kestirdiler. Bab’ül Mendep ve Süveyş’ten Suudi Arabistan’ı kıskaca alacaklar, Hürmüz bahanesi ile BAE’yi. Rusya’yı ise Karadeniz’e hapsetme planları var. Yani İstanbul boğazının arkasına. Suudiler, Katar’ın kara bağlantısını koparıp ülkeyi ada yapmak için dünyanın en büyük eskavatörünü getirip işe koyulurken, dünyada bunlar oluyor. Suudileri ve BAE’yi yemek için gerekçe hazır: Yemen’de savaş suçu ve insan hakları ihlalleri.

Birileri kendi cehennemine sırtında odun taşıyor. Kasabının bıçağını yalayan koyuna benziyor.. Dünyalarını kurtarmak için ahiretlerini satarken, aynı zamanda bir adım sonra dünyalarını da kaybedeceklerinin farkında değiller. Zalimlere yardım edenler, ateşin kendilerine de dokunacağını bilmeliler.

Bugünlere RCD, CENTO yollarını geçip geldik, son senaryoları BOP’du o da ellerinde patladı.

Son olarak MESA diye bir şey uydurmuşlardı, o da olmadı. Suudilerin parası ve Mısırlıların askerleri ile ABD bölgede kendi komutasında yeni bir güç oluşturacaktı. 

ABD’nin bölgeyle ilgili planları hiç bitmedi. Bu da yeni bir “Çevik Güç” projesi idi, o da başlamadan bitti. Şimdi iş başa düştü, İngilizleri, Fransızları da yanlarına alıp geldiler. Zaten İsrail tabii müttefik.

Bu arada Suriye bahanesi ile Tartus’u vurup, Rusları Akdeniz’den sürmek istiyorlar.

MESA dedikleri senaryo şöyle bir şeydi: Donald Trump 6 Körfez ülkesi ile Mısır ve Ürdün›ün katılacağı askeri ve siyasi bir ittifak üzerinde çalışıyordu.. Bu plan çerçevesinde ülkeler arasında füze savunması, askeri eğitim, terörle mücadele ile bölgesel ekonomi ve diplomatik bağların güçlendirilmesi gibi konularda daha derin bir işbirliği oluşturulması öngörülüyordu.. Kurulacak birlik İran’ın bölgedeki etkinliğini kırmak ve yayılmasını engellemekle görevli olacaktı.

Ortadoğu Stratejik İttifakı (MESA) olarak adlandırılan çalışma grubunun 12-13 Ekim tarihlerinde başkent Washington’da yapılması planlanan zirvede tartışılması bekleniyordu ama bugün bölge ve dünyadaki dengeler her şeyi altüst etti.. Kurulması planlanan ittifak ile birlikte Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri›nin Trump yönetimi ile daha yakın çalışarak, Körfez›deki sorunlara ağırlık vermeleri bekleniyordu ama, bugün Suudiler ve BAE ABD’nin hedefinde.

Önceki ABD hükümetlerinin Körfez ve Arap müttefikleri ile bir ittifak geliştirme girişimleri geçmişte başarısız olmuştu. Bugün de olacak olan bu. Bu arada haçlı dünyası İslam’a ve Müslümanlara karşı kışkırtmalarını sürdürüyor. Neyse ki Wilders son karikatür provokasyonundan vazgeçti de, yoksa işler daha da tırmanmadı. Ama bu iş böyle devam etmeyecek. İnceldiği yerden kopacak. Ve bu işten en büyük zararı da biz değil, onlar görecek. Korku ve öfkeleri akıllarından büyük olduğu için bunu bile göremiyorlar. Neler yaptıklarını biliyorsunuz: Cami kapısına domuz başı bırakıyorlardı. Ne kadar “domuzluk” varsa yapıyorlar. Tehdit ediyorlar, kışkırtıyorlar, hakaret ediyorlar..

Kendi dinleri “made in human” ya, yani “sentetik bir din” ya, bizim dinimizi de kendi dinlerine benzetmek istiyorlar. Aslında bunlar bir “din” e inanmıyorlar. Bunlarınki “Religio”. Yani kim ve ne olduğunu bilmedikleri, bazan Hz. İsa gibi gözüken, bazan dünyadan münezzeh, bazan “kutsal bir ruh” diye kendini tanıtan biri var. Ona şükranlarını sunmak için kendilerine göre ritüeller, seremoniler oluşturuyorlar, onu temsil eden ikonalar üretiyorlar. F.Gülen’e ve insanları peşinden sürükleyen, kendilerini İlah ve Rab konumuna yükselten ya da öyle takdim edilen  birilerine gelen o “biri” kimse o aynı “kişi” olmalı. Onu tahmin etmek de zor olmasa gerek.

Ah Tarsuslu Saul ah! Bugünkü Hristiyanlık, Hz. İsa’dan 50 yıl sonra Hatay, yani bizim Antakya’da üretildi. Hz. İsa ile bir ilgisi yok. Saul Şam sokaklarında kendini Hz. İsa diye tanıtan esoterik bir varlıktan mesaj almış ve bu dini kurmuş. İncil deseniz, Hz. İsa’dan 300 sene sonra İznik konsülünde yine o günkü şartlarda toplanan ruhaniler tarafından oluşturulmuş.

Bugünkü Hristiyanlıkta pagan gelenekten bir sürü izler var. Bu Hristiyanlık Saul sonrası Roma’da yeniden şekillendirilmiş. Yani Bugünkü Katolizm, biraz Hatay, biraz İznik ve biraz Roma tecrübesi ile Hz. İsa’dan 50 yıl sonrasından başlayıp, 500 yılına kadar 450 yılda oluşmuş.

Kendi dinlerini zaman içinde istedikleri gibi yoğurduklarından İslam’ı da yoğurabileceklerini sanıyorlar. Aslında F. Gülen ve birtakım “hoca”lar üzerinden, bugün Suudiler üzerinden başarmak istedikleri bu. Kendi dinlerine ihanet edenlerden bizim dinimize saygılı olmalarını beklemek hayalcilik olur.. Bu adamlar, kendi kitaplarını da okumuyorlar. Bugünkü Tevrat’da, Kur’an-ı Kerimdekinden çok daha fazla İsrailoğulları için “tehdit” ve “lanet” var. Ya da çok daha radikal bir şekilde şiddet içeren bölümler var. Bu “Aydıncıklar” sanırım kendi kitaplarından bile habersiz bunlar.

Saul adı, Hz. Davud zamanındaki Beni İsrail oğullarından tarihi bir şahsiyet olan Calud’la savaşan Tâlût’un bir diğer adı. Şaul veya Şaul Ben Kiş olarak da anılır.  Tanah’taki kitaplardan olan Samuel kitabı ve “1. Bölüm Tarihler” ve Kur’an-ı Kerim’de adı geçen MÖ 1047 ile MÖ 1007 yılları arasında İsrail Krallığı’nın ilk kralıydı. Hz. İsa sonrası yaşayan aynı adı taşıyan kişi ise Katolizmin kurucusudur. Asıl adı Saul olan Pavlus. Tarsus’ta doğmuş bir Yahudi asıllı Roma vatandaşıdır. Bir Ferisi olup ilk Hıristiyanları eziyet edip öldürmüştü. Şam’daki inananları yakalayıp, Kudüs’e getirmek görevini Başkahinden alıp Şam’a giderken, Hz. İsa’nın karşısına çıktığı ve çarpılarak  yere düştüğü anlatılır.. O kişi kendisine  “Saul neden bana eziyet ediyorsun?” dediğini, kendisinin de “Sen kimsin?” diye sorduğunu, onun da kendisine,  “Ben eziyet ettiğin İsa’yım. Kalk şehre gir ve ne yapman gerektiği sana söylenecektir” dediğini anlatır.

Bu esoterik hikayede anlatıldığına göre Saul yerden kalkınca kör olduğunu anladı. Arkadaşları onu Şam’da Yahuda’nın evine götürdüler.  Üç gün kör, susuz ve aç kaldı. Kendine gelince gözünün açılması için  dua etti. Hz. İsa Şam’da yaşayan Hananniya adlı bir inananına Yahuda’nın evine gitmesini ve Saul için dua etmesini, ona yardımcı olmasını istedi. söyledi. Hannaniya o eve gitti ve Saul’un gözüne elini koydu ve gözleri gören Saul bunun üzerine vaftiz oldu. Havralarda (Haşa) İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu söylemeye başladı. (Elç.İş.9:1-20). Saul (Pavlus) Roma İmparatoru Neron tarafından MS 67’de başı kesilerek öldürüldü. Bana sorarsanız F.Gülen çakma bir Saul’dür!

Hristiyan dünyasında yaygın bir kehanete göre Papalığın sonuna gelindi. Bugün gelinen noktada bu gelişmeler İsrail’in de sonuna işaret ediyor. Ve birileri böyle bir sona yaklaşırken Mesihi dünyaya davet ediyor ve onun gelişini hızlandırmak için de işlerin insan eli ile düzeltilemeyecek kadar karıştırılması gerektiğini düşünüyor. Ve sonra “Rab İsa” gelecek, onların günahlarını bağışlayarak onları kendi koruması altına alacak!

Bugünkü krizin arkasındaki teolojik inanç ve kehanet bu. Ve gelinen nokta ortada.

Bundan sonra her şey olabilir. Birileri kendi kehanetlerini gerçekleştirmek için dünyayı ateşe vermeye hazırlanıyor. Herkesin bir hesabı var, Allah’ın ise bir hükmü var. La galibe illallah! Selâm ve dua ile.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23