Futbol değil, çifte ‘Bayram’ günü!..
“Bugün günlerden Cuma… Bugün günlerden Kurban Bayramı… Kısacası Müslümanın çifte bayramı…” 1 Eylül 2017 Cuma günkü yazımıza, bu satırlarla başlamışız. Tarih yaprakları bugün 31 Temmuz 2020’yi gösteriyor. Aradan geçen sürede, değişen ne acaba? ‘Çifte Bayram olan bugünleri bir kez daha yaşar mıyız acaba?’ düşüncesine, bir kez daha aynaya bakma ve kendimizi sorgulama hissine kapıldık. Hal böyle olunca da, ‘ligden düşme kalktı, yabancı oyuncu sayısı…’ gibi kararların alındığı zaman dilimindeki dünya eğlencesi-oyalamacası futbolu bir kenara bırakıp, üç yıl önceki yazımızı, siz değerli okuyucularımızın hoşgörüsüne sığınarak, bugün bir kez daha paylaşmak istedik! Bu vesileyle, İslam âleminin mübarek gün ve bayramlarını tebrik ederiz. Rabbim bizleri, dünya meşgalesinin bulanık suyuna kapılmayan, gaflet uykusundan uyanan kullarından eylesin, inşallah. Âmin.
“Allah (c.c), Kevser Sûresi’nin 2. âyetinde “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” buyuruyor. Peygamberimiz bugünün anlam ve önemine binaen ‘Ümmetinin bayramları içinde Cumadan daha kıymetli bayram yoktur ve o günkü iki rekât namaz, Cuma günü dışındaki bin rekâttan efdaldir’ diyor. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim ve ümmet peygamberinin hayatındaki ilahi mesajlar bu kadar açık ve netken, neyi niçin tartışma gereği duyulabilir ki? Soruya cevap olarak bir şık karşımıza çıkıyor, nefis denen canavara yenik düşmek. Bu canavarı bizler, evet bizler besledik, büyütmeye de devam ediyoruz. Nasıl beslendiğini gayet açık ve net; para, makam ve şöhret. Önce ölçü, sonra kontrolünü elimizden kaçırdık. Sonrasında ise nasırlaşan vicdanlarla birlikte, kararan kalpler. Ve yok olup giden insanlık...
‘Böyle mi olacaktık?’ sorusu artık daha net cevap buluyor; ‘Evet olduk’ Çünkü ‘İnandığımızı yaşamadığımız için, yaşandığımız gibi inanmaya başladık.’ Önceden karakterlerimiz davranışlarımızı belirliyordu, kendimizi kaptırdığımız çarpık düzenle birlikte, davranışlarımız karakterlerimizi şekillendirmeye başladı. Hesap, mahşer günü bizleri nelerin beklediğini Peygamberimiz müjdeliyor; “Her kul öldüğü hal (amel) üzere diriltilir”. Aynı güne denk gelen Cuma ve Kurban Bayramı gibi bizleri yoktan var eden Allah (c.c), Kur’an’da ‘Allah affedici ve her şeye gücü yetendir’ (Nisa-149) buyurduğu gibi inşallah, affolunanlardan oluruz. Onun için ise akıp giden zaman sürecinin içerisinde ‘Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir.’ (Enam-6/32) ayet-i kerimesinden gerekli dersleri çıkarırız…
‘Ameller niyetlere göre’ buyuruyor Allah’ın Resulü. Biz hem kurtuluş isteyip, hem de küfür değirmenine su taşırsak, hesap gününde ‘vah’ halimize. Ömrümüzün çeyrek asrında geride bıraktığımız gazetecilik hayatımızda, seçtiğimiz/yöneldiğimiz ‘spor/futbol’ için, İspanya diktatörü Franko, stadyumları ‘yüz binlik beşik’ benzetmesini boşuna demediğini, yaşımızın kemale erme sürecini daha iyi anlamaya çalışıyoruz. ‘Sporun da ne hayrı, güzelliği olabilir ki?’ Doğru sorunun, suali de olmalı. Spor sadece araç olmalı. Bu aracın, nasıl kullanılabileceği konusu çetin bir sınav. Tüm bunları düşünürken, İsrailli oyuncu Revivo’nun, adı tarihe ‘Filistinli Müslümanları katleden kasap’ olarak geçen İsrailli Ariel Şaron için ‘Ben onun sahadaki elçisiyim’ sözünü, Galatasaray’ın Faslı oyuncusu Younes Belhanda’nın ‘Hayattaki kahramanınız kim?’ sorusuna ‘Hz. Muhammed’ cevabını hatırladım. Her ikisi de futbolcu! Aradaki fark ise, dünya imtihanında nerede yer almaları…”