Otizm farkındalıktır, fark etmek gerek (1)
Aksaray ilimiz Mehmetçik İlköğretim Okulunda yaşanan otizm ‘rezaletinde’, şimdilerde herkes suçlu arıyor. Hiç kimse olayların yaşanmasındaki ‘kendisinin’ de pay sahibi olduğunu kabullenmek istemiyor. Otizmli çocukların yuhalanması ‘skandalının’ ardından, ‘münferit’ hadisesinin nedenlerini araştırıladursun, birisi de çıkıp ‘Kardeşim olayın suçlusu benim?’ diyerek, yaşanması insanlık ayıbı durumu ‘kökten’ çözülmesi yoluna gitmek istemiyor. Hadisenin ‘kırılma’ noktası, hiç kimsenin süreçten kendine pay çıkarmama gerçeği…
Hayat sürecimizde karşılaştığımız ‘olaylar’, bilgi ve becerimizle doğru orantılı olarak ‘sorun’ veya ‘çözüm’ olarak etkileşim gösterir. İnsanın edindiği deneyim ve tecrübeler göz ardı edildiği takdirde zaman, dertlerimize ‘derman’ olmak yerine, içinden ‘çıkılmaz’ sürece dönüşür. Gün gelir doğru bildiğimiz yanlış, yanlış bildiğimiz doğruların ‘kurbanı/kölesi’ olma durumunda kalırız. Cehalete bağlı, kendimize verdiğimiz bireysel ‘zarar’, sonrasında toplumsal ‘infiale’ kadar ilerler. Sürecin kitlesel harekete dönüşmesi, kısaca ‘tetiğe’ basılmasındaki en belirleyici unsur, toplumsal ‘huzurdan’ hazımsızlık duyanlar olmuştur. Nitekim otizmli çocuklar bahane edilerek, oluşturulmak istenen ‘kaos’ ortamının iki nedeni var. Birincisi ‘cehalet’, diğeri ise ‘kötü’ niyet…
Çıkıp sokağa vatandaşa ‘Otizm nedir?’ sorusunu yöneltelim. Otizm ne olduğu ve çözüm önerileri hususunda net bir sonuca ulaşamayacağınızdan emin olabilirsiniz! Çünkü, başımıza gelmeden veya okumadan bilgi sahibi olmayacağımıza göre, vatandaşa yöneltilen soruların ‘cevapsız’ kalacağından emin olabiliriz. Günlük hayatta da, zaman zaman benzer hadiselere rastlıyoruz. Otizmli bireylere sadece iki örnek, sanırım konunun hassasiyetini ortaya koymaya yetecektir. Otobüsün içerisinde yer alan yolcu, ağlayan çocuğa tepki olarak ‘Hanımefendi çocuğunu susturabilir misin?’ şekilde sesini yükseltiyor. Vatandaşın o anda tepkisinin yansıması olan ses yükselme hadisesi, bulunduğu ortama göre davranış problemi sergileyen çocuğun otizmli birey olabileceğini farkına varamamasından başka bir anlam taşımıyordu. İstanbul’un Beykoz ilçesinde yaşayan ve Otizmli olan 19 yaşındaki Yunus Yazar ismini duymuşsunuzdur. Ortaokula giderken müzik öğretmeni Yunus’taki ‘ayrıcalığı’ fark etmese ve ‘Yunus’un Dünyaca ünlü Mozart’la aynı müzik kulağına sahip olduğu’ ve aldığı akademik eğitim sayesinde ‘Doğadaki herhangi bir sesi doğrudan notaya dökebiliyor’ olduğunu nereden bilebilirdik…
Bilimsel araştırma sonuçlara baktığımızda, 10 yıl öncesine kadar her 120 çocuktan birisi Otizmli doğarken, günümüzde oranının 60’lara kadar düştüğünü görmekteyiz Bu da demek olmak oluyor ki, otizmi bilmek kadar, o bireylerle birlikte yaşamayı öğrenmek zorundayız. Benim ‘otizmli çocuğum/kardeşim/komşum’ yok ki diyerek, gerçekleri göz ardı etmek, ‘insanlık’ suçudur. Otizmli çocukların içerisinde yer aldığı özel bireyler için önemine vurgu yaptığımız hususları, bir kez daha tekrarlamak isteriz; ‘Engelli havuzu yerine, engellilere uygun havuz. Engelli otobüsü yerine, engellilere uygun otobüs’ tanımları hayatımızda yer etmeli. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Burada dikkat kesilmesi gereken konu, içinde yer aldığımız çevrenin bir parçası olan, davranış veya hareket (bedensel engelli) sıkıntısı yaşanan bireylerin gerekli eğitim ve uygulamanın yerine getirilmesi. Aksi takdirde Aksaray ilimizde yaşanan bir hadisenin bir başka ilimiz ve okulumuz da yaşanmama gibi bir durum söz konusu olmayacaktır. Her yaşanan olayda, insanlığımızı da sorgulamamız gerekiyor. ‘Suçluyu dışarda aramak, suçluluğun da başlangıcıdır’ gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Aksi durumda ‘vicdanlarımızı’ köreltmek kadar, içimize fitne sokmaya çalışan hainlerin yolunu da açmış oluruz. Allah (cc) muhafaza…
(Devam Edecek)