Spor İstanbul’da CHP anlayışı kıskacında(1)
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Spor İstanbul A.Ş. Türkiye’nin en büyük spor şirketi, eski adıyla, namı diğer Spor A.Ş. Büyükşehir Belediyesinde (İBB), CHP anlayışı 23 Temmuz 2019 seçimlerinden sonra hüküm sürme ‘startı’ verildiğinde, Spor İstanbul’da bu paydan üzerine düşeni almaktan geç kalmadı. Gazetemiz Yeni Akit’in internet sitesinde geçen hafta yer alan ‘CHP, çocuk havuzlarını karmalaştırdı’ başlıklı haber ve içeriğini gördüğümde, doğrusu garipsemedim. Söz konusu CHP olunca, kız çocuklarıyla erkek çocukların ayrı seanslarda yüzme eğitimi almasına nasıl tahammül edilebilir ki! İstanbul’un dört bir yanında var olan tesislerde bugüne kadar sıkıntı oluşturmayan seanslar (ki böyle bir durum olsa sol basın çoktan tellallık yapmıştı), durup dururken değişime uğramadı tabii. CHP anlayışının hüküm sürdüğü her yerde, doğru giden mevcut yapı üzerinden operasyon, beraberinde ise partinin geçmişten süregelen (tamamen ideolojik/yasakçı) anlayışın bir devamı niteliği taşıyor…
Spor İstanbul’da yüzme seanslarından yararlanan ve sayıları yüzbinlerle telaffuz edilen vatandaş, seanslarının ‘karma’ yapılmasından şikâyetçi. Vatandaşa en iyi ve eşit şekilde hizmet, Büyükşehir Belediyesi’nin aslı görevlerinde yer alıyorsa (1994 yılından bugüne kadar, bu şekilde yürütüldü), bugün göreve gelir gelmez, insanların inançlarıyla örtüşen program dahilinde spor yapma imkânları, ellerinden alınıyor. ‘Bu çark, nasıl böyle değiştirilebilir?’ sorusunun karşılığını da bulmakta zorluk çekmiyorum! Nasıl ki, vagonların istikatini lokomotif, onun da sürüşünü makinist gerçekleştirir, İBB’nin başındaki kişi ve o kişinin temsil ettiği anlayışın, işleyen sürece ‘çomak’ sokmasına şaşırmamak gerek. Peki, öyle ise sorun mu ne? Yılların getirdiği tecrübeyle, sahip olunan değerlerin bir bir heba edilmesi, ilerisi için kaygı verici. Çünkü İBB bir özel kurum değil devletin, yani senin-benim kısacası vatandaşın temsil edildiği, yine mali kaynakları devletin hazinesine yasalarla bağlanmış/belirlenmiş bir yapı. Dolayısıyla hiç kimsenin ne devletin bir kuruşunu heba etme, ne de vatandaşını da mağdur etmek gibi bir lüksü, keyfi/ideolojik kararı olamaz…
Büyükşehir Belediyesinin, diğer bir ifadeyle yüzde elli ‘küsur’ İstanbullu seçmenin yetki verdiği Ekrem İmamoğlu’nun, geride kalan süreçte Büyükşehir’i yönetme şekline baktığımızda, metropol şehir İstanbul’u kaygı veren bir gelecek beklediğini görmek zor değil. Musakka-antrikot ‘kurgusuyla’ start verilen İmamoğlu ilk günlerini hatırlayın. Çok değil, yalnızca son bir hafta içerisinde cereyan eden Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nde Türkiye’yi Avrupa’ya şikayet etmesi, bir başka yer ve mekânda korumalarının bir sürücüyü ailesinin yanında darp etme olayına, vatandaşlarla dalga geçercesine ‘Belki başka görüntülerle karışmış olabilir” şeklindeki, vatandaşa alay eder gibi cevap vermesi, nasıl görmemezlikten gelinebilir ki! Hatırlayın, Genel Başkanının (Kemal Kılıçtaroğlu) seçim vaadi olarak “Hiçbir işçiyi işten çıkarmayacağız, namus sözü veriyorum…” dediği yerde, bugüne kadar ‘binlerce’ İBB çalışanını işine son verilmesi. Sözde israf adı altında hizmet araçlarının ‘Yenikapı’ya çekilirken, 517 bin TL bedelli 29 Ekim kutlamalarına dikkat kesilin. Yalanın olduğu yerde dürüstlük hüküm süremeyeceğine göre, CHP’li şahısın (İmamoğlu’nun) İstanbul gibi bir Dünya Medeniyet şehrin ‘değerlerini’ nasıl yok etme gayreti içerisinde olduğunu görememek için insanın ya akıl tutulması yaşaması, ya da CHP partizanı olması gerekiyor… (Devam Edecek)