• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Varol
Ahmet Varol
TÜM YAZILARI

Doğu Türkistan’daki zulüm

10 Temmuz 2015
A


Ahmet Varol İletişim: [email protected]

1949’dan beri Çin işgali altında olan Doğu Türkistan’da Ramazan’da zulmün ve devlet terörünün dozajının artması bu meselenin biraz daha gündeme taşınmasına ve çeşitli tepki eylemleri düzenlenmesine neden oldu. Çin yönetimi ise kendini savunmak amacıyla yaptığı açıklamalarda Doğu Türkistan hakkında medyaya yansıyan haberlerin doğru olmadığını ileri sürdü. 

Daha sonra özellikle sosyal medyaya yansıyan bazı görüntülerin gerçekleri yansıtmadığına dair yorumların zihinlerde bilgi karışıklığına ve tereddütlere neden olduğunu gördük. Böyle bir bilgi karışıklığı ve tereddüdün de genel anlamda zulmün tamamı ve gerçek boyutu hakkında zihinlerde soru işaretleri, şüpheler oluşmasına neden olması sakıncalı bir durumdur. Çünkü böyle bir şüphe ve tereddüt “acaba yanıltılıyor muyuz?” sorusundan hareketle oradaki zulüm hakkında duyarsızlığa, tepkilerin ilgisizliğe dönüşmesine neden olabiliyor. 

O yüzden bilgi karışıklığına neden olan çarpıtma ve mübalağalar gerçek zulmün üstünü örtme amaçlı taktik de olabilir. Böyle bir taktiğin de oyununa gelmemek ve Çin’deki diktanın özellikle Müslüman halka karşı başvurduğu zulüm uygulamalarını gerçek boyutuyla görmek, bu zulüm karşısındaki duyarlılığı canlı tutmak gerekir. 

Bu konuda bir fikir belirlemek için öncelikle rejimin, zulüm görenlerin maruz kaldıkları uygulamalar hakkında dünya kamuoyuna yeterli bilgi vermelerini de engellediğini göz önünde bulundurmak gerekir. Çünkü orada kendi topraklarında hayatlarını sürdürmek zorunda olanlar her ne şekilde olursa olsun, maruz kaldıkları zulüm uygulamaları hakkında dışarıya bilgi sızdırmalarının tespit edilmesi durumunda çok daha katı zulümlerle karşı karşıya kalacaklarını hatta yaşama haklarını da tamamen kaybedeceklerini düşünüyorlar. O yüzden özellikle rejimle işbirliği içinde olan medyanın, sistematik bir baskı altında konuşmaya zorlanan insanlardan aldığı bilgilerin vakıayı, zulmün gerçek yüzünü yansıtmayacağını göz önünde bulundurmak, kendilerinden böyle baskı altında bilgi alınırken doğruyu yansıtmaktan çekinenleri de mazur görmek gerekir. Çünkü o insanlar doğru bilgiyi aynen yazma özgürlüğünden ve imkânlarından tamamen yoksundurlar. 

Doğru bilgiyi bizzat zulüm rejiminin kendisinden alma imkânımız da yok. O yüzden rejimin resmî organlarının yaptığı açıklamalardan veya bu organların ülke dışındaki medya mensuplarını götürüp uygulamaların sadece kamuoyuna açık yanını göstererek yapacakları bilgilendirmeler de yanıltıcıdır. 

Çin’deki Müslümanlar sırf inançlarından ve dinî değerlerini koruma çabalarından dolayı zulme maruz kalıyorlar. Bu zulüm uygulamalarının bazıları zaten ortadadır ve rejim onları devlet politikası olarak lanse ettiği için zulüm uygulaması olmadığını ileri sürüyor. Örneğin Kur’an öğretimine, dinî bilgilerin öğretilmesine getirilen büyük kısıtlamalar, iletişim araçlarının dinî tebliğ amacıyla değerlendirilmesinin tamamen yasaklanması ve bu tür tebliğlere ağır cezalar verilmesi, resmî kurumlarda ve devlete ait toplu taşıma araçlarında tesettürün yasaklanması, dinî nikâhların zorlaştırılması ve bunun gibi daha pek çok uygulama açıktan yürütülüyor. Bu tür zulüm uygulamaları devlet politikası olarak savunuluyor. Fakat zulmün kamuoyuna yansıyan tarafı tümünün az bir kısmını oluşturuyor. 

Ramazan’da zulmün dozajında artış olduğu da bir gerçektir. Bunun da bir görünen bir de görünmeyen yanı var. Örneğin bazı iş yerlerinde çalışma verimliliğinin düştüğü gerekçesiyle oruç tutulmasının yasaklanması görünen tarafının bir örneğidir. Görünmeyen tarafıyla ilgili de muhtelif yollardan bilgiler kamuoyuna yansıdı. Ama ilginçtir ki bu konuda doğru bilginin bulanık ve sisli hale getirilmesi amacıyla tamamen akıl dışı, gerçeklere ters düşen aşırı mübalağalı yanlış bilgiler de yansıtıldı. Bu yanlış bilgiler de kafaları karıştırdığı için insanlar “acaba yanıltılıyor muyuz?” sorusuyla tereddüde girdi. Bu da zulmedenlerin işine yaradı. 

Bu bilgi karışıklığı muhtemelen, Tayland’daki zulüm rejiminin işini kolaylaştırdı ve Müslüman mültecileri iade etti. Oysa o insanların Çin’e teslim edilmelerinin ölüme gönderilmeleri anlamına geleceğini tahmin etmek zor değildir. 

Dolayısıyla bilgi karışıklığı oyunu karşısında yanılgıya düşmemek, Çin diktasının Müslüman halka yönelik zulmünü görmek, gündeme taşımak ve duyarlılığı korumak gerekir. 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23