• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Varol
Ahmet Varol
TÜM YAZILARI

Sömürü Gününde Gündem

13 Şubat 2013
A


Ahmet Varol İletişim: [email protected]

Uluslararası emperyalizmin ve onun ihtiyaç duyduğu kaynağı temin eden kapitalist sömürü düzeninin insanları uyuşturmada ve sömürmede kullandığı araçlardan biri de kendilerinin icat ettikleri ve adeta “kutsal günler” gibi toplumlara kabul ettirdikleri özel günlerdir. Biri de 14 Şubat’a tekabül eden “Sevgililer Günü”. Aslında bu günün perdesini araladığınızda nikâhsız beraberlikleri meşrulaştırma ve insanları buna özendirme politikasının pusu kurduğunu görürsünüz. “Nikâhlı birlikte yaşayanlar sevgili olamaz mı?” denebilir. Elbette olabilir, üstelik senenin bir gününde değil her gününde. Ama emperyalist ve kapitalist ifsat politikasının, “sevgililer günü”nü insanlığa sunduğu hayat nizamının kutsal günleri arasına katmaktaki amacı sevgiye özendirme değil sevgiyi nikâhsız beraberliğin de aracı haline getirmek ve toplumların bu tür beraberliğe olumsuz bakışlarıyla inşa edilmiş duvarı yıkmaktır.
Kapitalist sömürü düzeninin böyle bir özel gün icat etmesinin ve onu toplumlara kabul ettirmeye çalıştığı hayat nizamının kutsal günleri arasına katmaya çalışmasının asıl önemli ve öncelikli amacı ise tüketimi özendirmek suretiyle sömürü düzeninin havuzunu besleyen yeni bir musluk takmaktır. Zaten bu günle birlikte yapılan yönlendirme çabalarında da sevgiye ve sevmeye özendirmekten ziyade tüketime, ifsat politikasının araçlarını daha çok kullanmaya özendirme öne çıkıyor.
Kapitalist sömürü düzeninin, tüm insanlığın önemsediği “sevgi”yi istismar aracı haline getirerek insanların kanını emmek amacıyla icat ettiği kutsal gününü kutladığı günde bir yandan da dünyanın farklı yerlerinde yine insan kanının sel olduğunu, katliamlar yapıldığını ve cinayetler işlendiğini görüyoruz.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Nafi Bilay’ın 12 Şubat Salı günü sunduğu rapora göre Suriye’de iki yılını doldurmak üzere olan halk ayaklanmasında öldürülenlerin sayısı 70 bine yaklaştı. Burada dikkat çeken bir husus da bunların on bin kişilik kısmını son bir ay içinde öldürülenlerin oluşturması. Çünkü Bilay geçtiğimiz ay hazırladığı raporda öldürülen insan sayısının 60 bin civarında olduğunu dile getirmişti. Fakat Baas diktası artık geleceğini kurtarma değil kendisini iktidardan uzaklaştırma konusunda kararlı halktan intikam alma amacıyla savaştığından her gün öldürülen insan sayısında artış oluyor. Ben şahsen bu ihtimale daha önce de muhtelif yazı ve yorumlarda dikkat çekmiş, Baas zulmünün intikam savaşında öldürülen insan sayısında artış olabileceğini dile getirmiştim. Bunu bizim gördüğümüz kadarıyla Baas zulmünün önünü kesmek için bir şeyler yapabilecek güçte olanlar da görüyordu. Ama ne yazık ki onlar direnişin yıpratılmasını ve kendilerine mahkûm edilmesini sağlamak için zulme fırsat vermeyi tercih ettiler.
Suriye İnsan Hakları Komitesi’nin verdiği bilgiler de Nafi Bilay’ın verdiği bilgileri teyit ediyor ve Baas zulmünün özellikle Şam ve çevresinde sıkıştığı dar alanda halka mümkün olduğu kadar çok kayıp verdirebilmek için rastgele saldırılar düzenlediğini, insanları topluca katletmeye çalıştığını gösteriyor.
Kontrolü büyük ölçüde direnişçilere geçen Halep ve çevresinde ise daha çok hava saldırılarıyla insanlara zarar vermeye, mümkün olduğu kadar çok sayıda insanı katletmeye çalışıyor. Bu realite Suriye’deki Baas diktasının ülke halkıyla tamamen bir işgalci güç ve tüm halkı düşman addeden, kundaktaki bebekten yatalak hastasına kadar bütün fertlerini öldürmeyi caiz gören Moğol istilacıları zihniyetiyle savaştığını gösteriyor.
Baas zulmünün neden olduğu bu dumanlı hava ise Mescidi Aksa’nın etrafındaki tüm tarihi eserleri ortadan kaldırarak bu kutsal mabedi tamamen yahudi kuşatmasına almak için fırsat kollayan siyonist işgal güçlerinin aradığı ortamın oluşmasına yol açtı. Doğan fırsattan hızlı bir şekilde yararlanmaya çalışan işgalci siyonistler, Müslümanlara ait birçok evi ve tarihi eseri yerle bir etmelerinin İslâm dünyasında pek yankılanmamasının ve söze gelir bir tepkiyle karşılaşmamasının rahatlığı içinde hareket ediyorlar. Bu rahatlıktan yararlanarak yahudilerin “Ağlama Duvarı” adını verdikleri Burak Duvarının çevresindeki alanı tamamen boşaltmak ve buraya dünyanın en büyük sinagogunu inşa etme projesinin zeminini oluşturmak için yoğun çaba içindeler.
 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23