• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Varol
Ahmet Varol
TÜM YAZILARI

Suçlu kendini yargılayabilir mi?

22 Kasım 2018
A


Ahmet Varol İletişim: [email protected]

Cemal Kaşıkçı cinayeti alelade bir cinayet değildir. Bir devlet tarafından planlanmış ve yönlendirilmiş bir cinayettir. Aynı zamanda sadece bir şahsa yönelik değil ayrıca bir devlete karşı işlenmiş suçtur. Türkiye’nin verdiği can güvencesi geçersiz sayılarak doğrudan Türkiye’ye karşı suç işlenmiştir. Bu suç herhangi bir Suudi Arabistan vatandaşına karşı Türkiye sınırları içerisinde herhangi bir yerde işlenmiş olsaydı Türkiye’nin suçluları ortaya çıkarma ve cezalandırma sorumluluğu olacaktı. Suçun Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda işlenmesiyle bu sorumluluk ortadan kalkmaz. 

Diğer yandan suçlular sadece İstanbul’a gönderilen tim içinde bulunan kişiler değildir. Bunlar belli bir ülkenin önemli kurumlarında önemli mevkilerde yer alan kişilerdir. Dolayısıyla onlar suçu şahısları adına değil temsil ettikleri ülke adına işlemişlerdir. Suçu, sadece bir kişi kendisine karşı sorumluluk taşıdığı üst mevkinin bilgisi dışında işlemiş olsaydı ferdileştirilmesi söz konusu olabilirdi. Ama bu suç organize bir şekilde işlenmiştir. Organizasyonu sağlayanlar ise bir ülkenin devlet mekanizmasında üst kademedeki elemanlarıdır. Dolayısıyla bunların kendilerini yönlendiren yöneticilerden yetki almadan böyle bir organizasyonu oluşturmuş olacakları ve böylesine korkunç bir suçu işleyebilecekleri asla kabul edilemez. 

Bunun yanı sıra suç bir devleti resmen temsil eden önemli bir kurumda, diplomatik temsilcilikte işlenmiştir. Eğer suç o kurumda yetki sahibi olanların iradesi dışında, onların muhalefetine rağmen işlenmiş olsaydı derhal Türkiye’deki güvenlik organlarını bilgilendirmeleri ve suçu işleyenleri buralara ihbar etmeleri gerekirdi. Böyle yapmamış, aksine başlangıçta suç hakkında bilgi vermekten bile çekinerek tamamen inkâr etmişlerdir. Bu durum suçun işlendiği kurumdan sorumlu olan diplomatik temsilcinin de suça ortak olduğunu gösterir. Onun suça ortak olması ise temsil ettiği ülkenin de suça ortak olması anlamına gelir. 

Dolayısıyla hangi açıdan bakılırsa bakılsın bu suçun münferiden veya devletten bağımsız bir hasımlaşma sebebiyle değil devlet adına işlenmiş bir suç olduğu çok açıktır. Bu sebeple Suudi Arabistan bu cinayette fail yani suçlu konumundadır. Bir suçlunun kendi kendini yargılaması ise hukukun mantığına tamamen terstir. Suçluları bizzat kendisi organize eden, yönlendiren ve fiili işlemek için görevlendiren ülkenin onlara hak ettikleri cezayı vermesi de zaten beklenemez. Suçlunun kendi kendini yargıladığı bir düzende yargılayıcının şeffaf olması ve cinayet emrinin kimden çıktığına dair bilgilere ulaşmak için çalışması ya da bunu gün yüzüne çıkarması da beklenemez. 

O yüzden Kaşıkçı davasının ya Türkiye’de ya da Suudi Arabistan’ı da sorguya çekebilecek bir ortamda görülmesi gerekir. Çünkü bu davada Suudi Arabistan’ın davalı vasfıyla hesap vermesi gerekmektedir. 

Böyle bir cinayetin veliaht prens Muhammed bin Selman’ın bilgisi dışında işlenemeyeceği konusunda çok güçlü bir kanaatin oluşmasına rağmen ABD’nin onu muhafaza etmeye çalışması tamamen kendisinin ve siyonist işgal rejiminin çıkarlarıyla ilgilidir. ABD’deki son seçimlerde Temsilciler Meclisi’ne seçilen Müslüman üye İlhan Ömer’in, Suudi Arabistan’ın bir başkanın satın alınabileceğini ispat ettiğini dile getirmesi bu açıdan anlamlıdır. Bizim tahminimize göre Bin Selman’ın himaye edilmesinde birinci derecede etkili olan siyonist işgal rejimidir. Çünkü işgal rejimi Yüzyılın Anlaşması planının geleceğini ve Arap dünyasıyla ilişkileri normalleştirme politikalarının başarılı olmasını Bin Selman’ın saltanatının garanti altına alınmasına bağlı görüyor. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23