• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Varol
Ahmet Varol
TÜM YAZILARI

Suud’un çizgisinde değişiklik var mı?

28 Şubat 2015
A


Ahmet Varol İletişim: [email protected]

Arap ülkelerinde zulüm rejimlerine karşı halk hareketlerinin tıkanmasında ve taşların devrilmesi sürecinin durmasında Suriye’deki direnişin önünün kesilmesi rol oynadı. Bu tıkanmadan, halkların elde ettikleri zaferlerin geri alınması amacıyla başlatılan fitne savaşlarıyla sonuçlar elde edilmesi de Suudi Arabistan’ın siyasi ve ekonomik desteğiyle oldu. 

Fitne savaşlarının organize edilmesi için Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai şehrinde özel koordinasyon merkezi kuruldu. Mısır diktatörü Hüsni Mübarek’in saltanatı bırakırken başbakan yaptığı Ahmed Şefik de bu merkezi organize etmekle görevlendirildi. Onu kumanda eden kişi ise merkezin oluşturulduğu dönemde Dubai Emniyet Müdür Yardımcısı olan ve halkların özgürlük mücadelelerine karşı kin kusan açıklamalarıyla öne çıkan Dahi Halfan’dı. Fakat merkezin finansmanını büyük ölçüde Suudi Arabistan sağlıyordu. 

Suud yönetiminin bütün bu fitne savaşlarına destek vermesinin, zulüm yönetimlerinin geri gelmesini sağlamak için gayet cömert davranmasının sebebi üzerine gelen selin önüne set çekmekti. Böyle bir set inşa etmek için başta selin getirdiği yıkıntıları, kayaları yani devrilen rejimlerin artıklarını kullandı. Onlara ek olarak da yeni süreçte sahayı kapmaya çalışan ve bu amaçla kendi hesapları için karanlık ilişkilere girmeye açık unsurlardan yararlandı. Sonra onları birleştirip harç yaparak planladığı setleri inşa yoluna gitti. Bunu da “şerre karşı şer siyaseti” olarak adlandırdı. 

Fakat Kral Abdullah’ın ölümünden sonra göze çarpan bazı yenilikler zihinlerde “Acaba yeni dönemde Suud siyasetinde köklü bir değişiklik mi var?” sorusunun oluşmasına neden oldu. 

Abdullah bin Abdülaziz her ne kadar uzun süreden beri Suudi Arabistan’ın dış politikasına yön veren kişi idiyse de çizgiyi belirleyen tek kişi değildi. Özellikle son dönemlerinde yaşlılığından ve hastalıklarından dolayı etkinliğinde de önemli oranda azalma olduğu sanılıyor. Dolayısıyla onun ölmesinden sonra tahta geçen Selman bin Abdülaziz, üst kademede bazı önemli değişiklikler ve görevlendirmeler yaptıysa da ülkenin dış politikasını belirleyen kadro sahadan çekilmiş değildir. 

Bu ülkenin yeni dönem siyasetinde bazı değişiklik sinyalleri alınmasının sebebi şartlardır. Mısır’da büyük destek verdiği ve her türlü yardımı yaptığı cuntacı Sisi’nin kendisine kelek attığını hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde gördü. Her ne kadar Sisi, yayınlanan ses kayıtlarının kendine ait olmadığını iddia etse de Arap ülkelerinin doğru olanı tespit için gerekli incelemeyi yaptırma imkânları var. Bunu Sisi de biliyor ve son dönemde dikkatleri Libya üzerine çekmesinin arka planında da bu konudaki sıkıntılarının yer aldığı ve gündemi değiştirmek istediği yorumlarda dile getirildi. 

Yemen’de ise bu hafta yayınlanan ilk yazımızda da dile getirdiğimiz üzere özellikle Müslüman Kardeşler’in bu ülkedeki siyasi kanadı olan Toplumsal Islah Partisi’ni saha dışına çıkarmak amacıyla desteklediği Husi fitnecilerin Sana’da hassas noktaları kontrol altına aldıktan sonra Körfez ülkelerinin ve Suud yönetiminin desteklediği elemanların ayaklarına pranga vurmaya başladıklarını gördüler. Tabii bu arada ABD’nin de denge politikasından hareketle İran’ın bölgedeki nüfûzunu artırmasına destek vermesi, BM özel temsilcisi Cemal bin Ömer’in Husiler hesabına fırıldaklar çevirmesi Suud yönetimini ve Körfez ülkelerini telaşlandırdı. Bu ülkede, halkın zaferinin geri alınması amacıyla çevirdikleri oyunda işbirliği yaptıkları eski diktatör Ali Abdullah Salih’in Husiler tarafına yontarak kendilerine kelek atması da onları rahatsız etti. Ondan dolayı valizlerini Aden’e taşıyarak, Yemen politikalarını oradan yürütmeye başladılar. 

ABD’nin son dönemde İran’la muhabbetini artırması ve onun Arap yarımadasını mengeneye sıkıştırma taktiklerinin önünü açan politikalar izlemesi de Suudi Arabistan’ın dikkatinden kaçmıyor tabii ki. Dolayısıyla onun da bir denge politikasına ve bu politikada Türkiye’yle bağları yeniden güçlendirmeye ihtiyacı var. Temenni ederiz ki yanlışlarını görsün ve makyavelist, pragmatist anlayışa dayalı değil zulüm uygulamalarından ve zalimlere arka olmaktan kendisini uzaklaştıracak, samimiyete dayalı ilkeli bir siyaset geliştirebilsin!

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23