• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Karahasanoğlu
Ali Karahasanoğlu
TÜM YAZILARI

Batan geminin kaptanını, kuvvet komutanı yapmışız!

27 Temmuz 2019
A


Ali Karahasanoğlu İletişim: [email protected]

Günlük hayatımızda sergilediğimiz çelişkileri, olaylara yaklaşımımızdaki çifte standartlarımızı, tarihi olayları aktarırken yaptığımız ikircikli yorumları masaya yatıralım mı?

Lütfen kimse alınganlık yapmasın.

Sağcı veya solcu kimlikle değil..

Bu ülkenin bir insanı olarak tespitler yapalım mı?.. 

Şu görüşten, bu görüşten bir bakış açısı ile değil..

Herkes adına bir özeleştiri yapalım mı?

**

21 Temmuz 1974’de batırdığımız kendi savaş gemimiz Kocatepe ile başlayalım..

Kıbrıs Barış Harekatı’nı gerçekleştirirken, Hava Kuvvetleri ile Deniz Kuvvetleri arasındaki iletişimsizlik sebebi ile, uçaklarımız kendi gemimizi batırdı..

Böyle bir faciayı, bir daha asla yaşanmaması için, hepimizin kulağına küpe olması için, uçaktakinden, gemidekine kadar komutanlarını cezalandırmamız gerekir iken..

Mutlaka suçlular ama..

Velev ki suçlu olmasınlar..

Nitekim askerlik yapanlar görmüşlerdir.. Hemen her kışlanın ortasında, “şu uçağın ne işi var, bu helikopterin ne işi var?” muhabbeti yapılır.. 

Acemi askerlerle dalga geçer gibi, “O cezalı!” cevabı verilir..

Sonra öğrenirsiniz..

İnsan kaybının yaşandığı askeri araçlar, helikopterler cezalı kabul edilerek saklanıyormuş.. Bir anlamda sonraki nesiller, daha dikkatli olsunlar, disiplinli olsunlar diye, cansız eşya bile “cezalı” olarak tanımlanıp, bir anlamda müzede saklanır gibi korunuyormuş..

Bu kadar hassas olunan bir konuda..

Kocatepe muhribimizin kendi savaş uçaklarımız tarafından bombalanarak batırılması olayında da..

Disiplin açısından bir karar alınarak..

Bombalayan uçaktaki de..

Bombalanan gemideki kaptan da bir daha rütbe almaması gerekir iken..

Batırılan geminin komutanı Güven Erkaya’yı, süreç içinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığına kadar getirmişiz..

Sonraki süreçte o ne yapmış?

Disiplinsiz subayların yaptığını yapmış..

Deniz Kuvvetleri komutanı sıfatı ile 28 Şubat 1997’de katıldığı Milli Güvenlik Kurulu’ndaki toplantıda, Başbakan Necmeddin Erbakan’ın, boncuk boncuk terlediği palavrasını basın mensuplarına anlatıp, meşru hükümet aleyhine algı oluşturmuş..

Çelişkiyi görüyor musunuz..

Bir yandan askeri disiplin..

Bir yanda “Askeriyede hiçbir hata kabul edilmez” sıkılığı..

Öbür tarafta..

Türkiye Cumhuriyeti’nin o tarihteki en büyük muhribinin batırılmasındaki kaptanı, en üst kuvvet komutanlığına getiriliyor..

Çelişki yetmez..

Daha fazlasını söylemek de, bize yakışmaz..

**

Kurtuluş Savaşını kazanmışız..

Yunan’ı denize dökmüşüz..

Sonra yendiğimiz adamlara, Ege adalarını altın tepsi içinde hediye etmişiz..

Şimdi o sözleşmeyi, “Büyük bir zafer olarak, çocuklarımıza okutturuyoruz!”

Sorsak, “Türkiye düşmanlarından bu sözleşme ile kurtuldu ise, öncesindeki savaşın bir anlamı yok. Savaş ile kurtuldu ise, bu sözleşmenin bir anlamı yok. Hangisi doğru?” diye..

Net cevap alamazsınız..

Çelişkiler yumağı, her tarafımızı sarmış.

**

Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en büyük misafirperverliğini yapmış..

Komşumuz Suriye’deki iç savaş sebebi ile, 4 milyon komşu ülke insanını topraklarımızda ağırlamışız..

100 tane Suriyeliyi almamak için, elli bin takla atan sözümona müreffeh batı devletlerine kıyasla, kat kat fazla mağdur insana, topraklarımızda ev sahipliği yapmışız.

Yapmaya da devam ediyoruz..

Bu insanlık görevini yapan yöneticilerimiz, seçimler öncesinde suçlanmışlar, hedef gösterilmişler. Seçmenlere, hem de sosyal demokrat geçinen rakip partilerin adayları tarafından “Size verilmeyen haklar, Suriyelilere veriliyor” diye binbir yalanla tahrikler yapılmış..

Bu ahlaksızlıklar, maalesef seçimlerde de kısmen de olsa karşılık bulmuş..

Tüm dünya insanlığının gıpta ile takip ettiği bu yardımseverliği yapan yöneticiler, seçimlerde sırf bu sebeble oy kaybetmiş.. Kaybettirilmiş..

Şimdi, en azından, bu konudaki istismar dolu tahrikleri azaltmak için.. 

Göçmenlerin de disiplin altına alınması için, Suriye’den gelen misafirlerimiz, hangi ilde barınmak üzere gelmişlerse, o ilde kalmaya devam etsinler şeklinde bir karar alınmış..

Göçmenlere kucak açma uygulamasından vazgeçmeden, sadece göçmenlerin çok cüzi bir kısmının, misafirliği istismar eden tavırlarına engel olmak istenilince.. 

4 milyon göçmenin içinden, olsun olsun 10 bin-20 binini ilgilendiren, onların da sınırdışı edilmesi değil, kayıtlı oldukları illerde barınmalarını gerektiren bu yeni uygulamaya geçilmek istenilince..

Medyamız harekete geçmiş, “Suriyeliler sınırdışı edilmek isteniyor.. Suriyeliler sokaklara iniyor. Gösteri yapacaklar. Miting hazırlığı içindeler” diye, tahrikler yapılıyor..

Böylesine gel-gitler karşısında..

Böylesine yanar-dönerlikler karşısında..

Çelişki kelimesi çok hafif kalır.. 

Resmen namussuzluk bu.. 

Resmen dansözlük, sahtekarlık bu..

**

Kurtuluş Savaşının öncesinde, Anadolu’yu harekete geçirmek için kongreler toplamışız.

Kongrelerde, illerden gelen temsilcilere, “Tek amacımız var, padişahı ve halifeliği kurtarmaktır” demişiz.

Bunu da, kongre kararlarına yazmışız..

Ama icraata gelince..

İlk iş olarak padişahlığı kaldırmışız.. Halifeliği kaldırmışız..

Bu çelişkiyi, ders kitaplarına koymuş, çocukların kafalarında oluşan çelişkileri, soruları hiç merak etmeden, bunları ezberleterek, gün kurtarmaya soyunmuşuz..

M. Kemal’in organize ettiği kongrelerde Misak-ı Milli’den vazgeçemeyeceğimiz belirtilmiş.

Ama.. Misak-ı Milli sınırları içinde kalan ve şu an Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalan onlarca ilimizden çok daha büyük zenginliklere sahip Kerkük ve Musul’u vermişiz.. (Sınırlarımız içinde kalan hiçbir ilimizi değersizleştirme anlamında, keşke bunları almasaydık da onları alsaydık diye bir niyetim yok, sadece tespit yapıyorum.)

Hiç sorgulamamışız, “Kerkük ve Musul’u vermişiz de, bu nasıl Misak-ı Milli’ye sadık kalmak oluyor” dememişiz..

Çelişkiler, çelişkiler.. Böyle böyle gidiyor..

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23