• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Karahasanoğlu
Ali Karahasanoğlu
TÜM YAZILARI

FETÖ ile mücadelede torpil mi, adalet mi?

09 Eylül 2018
A


Ali Karahasanoğlu İletişim: [email protected]

Sözcü diyor ki: “Darbeden tutuklu generalin kardeşi büyükelçi oldu!”

Verdikleri isimler, 15 Temmuz darbe girişiminde karargahtaki olaylar sebebi ile tutuklanan Mehmet Dişli ile, AK Parti yönetiminde uzun yıllar görev alan, şimdi de Lahey Büyükelçiliği’ne atanan Şaban Dişli..

“Kardeşlerden birisi cezaevinde iken.

Diğeri, nasıl büyükelçi olabiliyor” diye soruyorlar..

Ben dahasını söyleyeyim: Darbe yapan örgüte üyelikten tutuklu olan Celal Bayar Üniversitesi eski rektörü Mehmet Pakdemirli’nin kardeşi Bekir Pakdemirli, 24 Haziran’dan sonra Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı koltuğuna oturtuldu..

Bu iki olayı, ve daha onlarca verilebilenecek somut olayları; zihniyetinize göre, iki türlü yorumlayabilirsiniz:

Birinci yorum tarzı şu:

AK Parti iktidarı, aslında FETÖ ile mücadele etmiyor. Mücadelesi görüntüde olan ve sahte bir mücadele..

İçten içe, FETÖ ile anlaşma yapılıyor. Kardeşlerin bakan, büyükelçi yapılması da bundan..

Bu bir yorum.

İkinci yorum ne?

Birincinin tam zıddı: 

AK Parti FETÖ ile ölümüne mücadele ediyor. Ancak bu mücadele sırasında, suçlu ile suçsuzu da ayırıyor. Haksızlık etmiyor.. Kimsenin hatasını, bir başkasına yüklemiyor.. At izini, it izine karıştırmıyor.. Kardeşlerin bakan olabilmesi, büyükelçi olabilmesi de, bu objektif uygulamalardan, hukuka bağlılıktan kaynaklanıyor.

Hangi yorum daha haklı?

Şu partiden insanları.

Bu partiden insanları konuşturursak..

Olayı çözemeyiz..

AK Partililer olayı kendi lehlerine yorumlarlar.

CHP’liler, muhalefet partisine mensup kişiler de, karşı yorumu tercih ederler..

O zaman, siyasi parti mensubiyeti gözetmeden..

Kimi CHP’li.. Kimi Vatan Partili.. Hatta kimi İyi Partili.. Kimi MHP’li.. 

Kimi Ergenekon’dan tutuklanmış sanık. 

Kimi Balyoz tutuklusu..

Ama çok büyük çoğunlukla, hemen hepsi AK Parti’ye oy vermedikleri halde..

FETÖ bağlıları tarafından hedef seçildikleri için, bu örgütü iyi tanıyanlar şunu demiyorlar mı?

“Tayyip Erdoğan olmasaydı, FETÖ ile bu kadar net bir mücadele yapılamazdı. Türkiye’de hiçbir siyasetçi, bu denli sert bir mücadeleyi göze alamazdı. Bugüne kadar zaten, hiç kimse FETÖ ile bu netlikte ve sertlikte mücadeleyi göze alamadığı için, örgüt bu kadar büyüdü.”

AK Partili olmadıklarını açıkça beyan edenlerden bu yorum geldikten sonra..

Artık hiç kimsenin, “AK Parti, FETÖ ile muvazaalı bir dövüş içinde” demeye hakkı olmasa gerek..

Bu durumda da..

Kardeşlerin birisi FETÖ’den tutuklu iken.. Diğerinin devlet kademesinde göreve getirilmesinin yorumlanmasında tek çıkış noktası kalıyor: 

“FETÖ ile mücadelede, mümkün olduğu nispette, adaletli davranılmaya çalışılıyor. At izi ile it izi birbirine karıştırılmamaya çalışılıyor. Suçların şahsiliği prensibine bağlı kalınmaya çalışılıyor..’

“FETÖ ile mücadelede muvazaa hakim mi?” sorusuna, siyasi iktidar açısından cevap vermiş olduk..

Peki..

FETÖ’cü olmadıklarını iddia ederken..

Hatta FETÖ ile yeterince mücadele edilmediğini iddia ederken..

Karşımıza çıkanların, FETÖ ile mücadele samimiyetlerinde durum nedir?

Buyrun..

“Darbeden tutuklu generalin kardeşi büyükelçi oldu” diyen Sözcü’den örnek vereyim..

Düne kadar, “FETÖ’cülükle ilgisi olmayan insanlar, sırf FETÖ’cü birisinin kardeşi, oğlu, babası olduğu için tutuklanıyor, suçlu muamelesi yapılıyor!” diyenlerden, somut örnek vererek, gerçeği gösterelim:

Sözcü gazetesinde Saygı Öztürk’ün 11 Ekim 2017 tarihli köşesinde, MHP’den o tarihte istifa eden İYİ Partili Nuri Okutan konuşturuluyor:

Başlık şöyle:

“HAMURABİ KANUNUNDA BİLE YOK”

Neymiş, “Hammurabi Kanunu’nda bile olmayan?”

Nuri Okutan’a atfen anlatılıyor:

“Suçların şahsiliği ilkesi var. Cezası varsa, bunun cezasını kendisi ödemeli. Nerede görülmüş annenin, babanın konuşması yüzünden çocuklarının zarar görmesi. Otomobiline, bankadaki parasına, amcasına, dayısına, kardeşlerine ceza kesiliyor. Ülkemizde can güvenliğinden başka mal güvenliği de tehlikeye girdi. Babil devleti döneminde ilk kanunu hazırlayan Hamurabi kanunlarında bile böyle bir uygulama yok.”

Nasıl bir ahlaksızlık ile karşı karşıyayız görüyor musunuz?

AK Parti’ye vurmak için, “Birinin suçundan dolayı, çoluğu-çocuğu cezalandırılamaz” diyerek, bunun Hammurabi kanunlarında bile olmadığını kendi sayfalarından haykıranlar.

Şimdi..

Abisi darbeci diye, kardeş Şaban Dişli’nin de cezalandırılmasını istiyorlar..

Bu örnek yetmez ise..

Bir somut örnek daha vereyim..

Bu sefer konuşturulan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu..

9 Eylül 2016 tarihli Sözcü gazetesinde yayınlanmış haberden aktarıyorum:

“Kılıçdaroğlu, Veda Hutbesi’ni hatırlattı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, OHAL uygulamasıyla ilgili eleştirilerde bulunarak, ‘Suçların şahsiliği diye bir kavram var. Kolektif suç yarattılar. Veda Hutbesi’nde sevgili Peygamberimiz, ‘Herkes işlediği suçtan sorumludur. Bir kişinin işlediği suç ailesine mal edilemez’ diyor. ‘Birisi bir suç mu işledi, bütün ailesi, akrabaları hep beraber aynı suçtan mahkum olacak’ algısını yerleştirmeye çalışıyorlar. Oğlunu arıyorsun, tekerlekli sandalyedeki annesini rehin alıyorsun. Buna da hukuk devleti, adalet deniyor. Böyle bir anlayış olamaz’ dedi.”

Affedersiniz..

Hz. Peygamber ile arasına milyonlarca kilometre mesafe koyan CHP’nin tepesine bile, Veda Hutbesi’nden istismarda bulunarak konuşmalar yaptıran ve suçlarda şahsilik prensibini hatırlatan Sözcü..

Şimdi niye, tam aksi uygulama yapılması için, tahrikte bulunuyor?

Eleştirdiği yanlışa imza atmayan AK Parti iktidarını şimdi manşetten suçluyor?

Çünkü tek ilkeleri var: “İlkesizlik..”

Tek kuralları var: “Ahlaksızlık!”

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23