• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Karahasanoğlu
Ali Karahasanoğlu
TÜM YAZILARI

FETÖ’nün algı operasyonu mu, gerçek mi?

14 Eylül 2016
A


Ali Karahasanoğlu İletişim: [email protected]

Binlerce işadamının, gazetecinin, bürokratın, siyasetçinin, hatta milletvekilinin ve bakanın, başbakanın telefonlarını ayak oyunları ile illegal şekilde dinleten Yurt Atayün ve Ali Fuat Yılmazer başta olmak üzere, 63 polisi cezaevinden tahliye etmek için skandal bir karara imza atan hakim Mustafa Başer tutuklandığında, avukatı Celal Sis şöyle diyordu: “Karar açıklandıktan sonra, kararı veren hiçbir hakim müvekkilimin yüzüne bakamadı.”

Bu algı operasyonu yeterli görülmemiş olmalı ki..

Her hareketi ile FETÖ mensubu olduğunu deklare eden avukat Celal Sis, devamında da şu ifadeleri kullanıyordu: “Meslek hayatımda ilk defa bir hakimin, verdiği tutuklama kararı sonucu gözyaşı döktüğüne şahit oldum.”

Niçinmiş, hem tutuklama kararı verip, hem de ağlayan hakimin çaresizliğinin işareti?

Avukat onu da, klasik söylemle şöyle izah ediyordu: “Herhangi somut bir delil söz konusu değil. Müvekkilim yılların hakimidir. Silahlı örgüt üyesi olabilmesi için bir silahının olması lazım. Bir de örgütle bağlantısının olması gerekir. Müvekkilimin silahı ancak kalemi olabilir, cübbesi olabilir, hukuk bilgisi olabilir, vicdani kanaati olabilir.”

15 Temmuz’da silahı da, halka doğrultulan tank namlularını da.. Halkın vergileri ile alınan savaş uçağından yine halkın üzerine atılan bombaları da gördük, değil mi?

Silahlı terör örgütünü gördük, değil mi?

Bir yıl önceki o algı operasyonundan sonra.. Bugün de (muhtemelen) benzer algı operasyonlarını yaşıyoruz..

Hatırlayın, Hidayet Karaca tutuklandığında, “bir bardak su verilmemiş”ti kendisine.

İddia bu idi..

Hidayet beyin susuzluktan öldüğüne dair bir bilgi yok..

Sonraki dönemde, kendisine bir eziyette bulunulduğuna dair iddia da yok..

Dolayısı ile tesbit şu olmalı:

Haşa her yeri görüyor, biliyor değiliz. Çok iddialı olamayız. Olmamalıyız.. Ama muhtemeldir ki, gözaltılarda, tutuklamalarda yaygın bir kötü muamele söz konusu değil.. Fakat karşımızdaki terör örgütü öyle profesyonel ki, sistematik şekilde yürüttüğü algı operasyonları ile, kamuoyunda böyle bir izlenim doğmasına zemin hazırlıyor..

Gelelim bugüne. Ahmet Taşgetiren yazdı..

Kendisine gelen bir mailden aktarıyor: “Hamile bir hakim sorguya alınır, ‘Su alabilir miyim?’ deyince ‘Köpüklü kahve de ister misin?’ cevabıyla karşılaşır.”

Hemen cevaplayayım..

Olay salt bu şekilde yaşandı ise..

Kimse perde gerisinden konuşmasın..

Kimse o bayan, ismi ve soyadı ile açıklansın..

“Köpüklü kahve de ister misin?” diyen ve gerçekten vermedi ise, “su”yu çok gören kamu görevlisinin işine de, OHAL kapsamında son verilsin!

Bir gecede 250’ye yakın şehid verilen Türkiye’de, kimsenin, hamile hanıma su vermeyerek, gündemi buraya yönlendirmeye hakkı yoktur..

Ama böyle bir olay yaşanmadı ise..

Kusura bakmayın.. Kimse bu tür algı operasyonlarına alet olmasın..

Taşgetiren’in aktardığı aynı maildeki bir başka şikayet ise..

Beni daha fazla şüphelendirdi..

Maildeki ikinci şikayet, bir hakime hanımın, bir bayan hakim tarafından tutuklanması sonrasında yaşandığı ileri sürülen bir olay: “Tutuklama kararını veren hakime hanım, bayan meslektaşının boynuna sarılarak güvenlik kameraları karşısında hıçkıra hıçkıra ağlar, ‘Ne olur beni affet bunu yapmaya mecburum. Kurban sen misin ben miyim hakkını helal et’ der.”

Önce itirazımı yapayım: Güvenlik kamerası önünde tutukladığı sanığa sarılacak kadar cesur bir hakim, o tutuklama kararını vermezdi..

Şahsen ben hakim olsam..

Ne talimat gelirse gelsin, vicdanım elvermiyor ise, tutuklama kararı vermem..

Ama.. Tutukladığım veya tahliye ettiğim bir sanık dahi olsa..

Hiçbir sanığa, en yakınım dahi olsa, adliye içinde sarılamam.. Sarılmam..

Dolayısı ile, bu anlatım da, FETÖ’cülerin “algı operasyonu”na benziyor..

Ama devlete de.. Böylesi “algı operasyonları”na izin vermemek görevi düşüyor..

Ben hem “Algı operasyonu olabilir” şeklindeki iddia sahibi olarak kendime hodri meydan diyorum.. Hem de iddia sahiplerine..

Çıkartalım bu hakime hanımları isimleri ile, soyadları ile ortaya..

Çıkartalım o güvenlik kameralarının kayıtlarını ortaya..

Böyle bir olay yaşanmış mıdır, yaşanmamış mıdır, kesin olarak vuzuha kavuşturalım..

Aksi takdirde.. Bu söylemlerin sonu.. Bu tür zulümler yaşanmış olsa da.. Olmasa da..

Yaşanmış gibi kabul edilmesidir..

Daha da kötüsü.. 

Eğer “Bu tekil bir olay” denilir ve üzerine gidilmeyerek üstü örtülmek istenirse..

Bu yayınlardan sonra..

Korkarım ki.. Böyle işgüzarlar çoğalır.. 

Durumdan vazife çıkartanlar, masum insanları gelişigüzel tutuklarlar..

Ve kimse onlara el uzatamazlar..

Bir müddet sonra, mail yollasalar da. Basın toplantısı yapsalar da.. Adlarını soyadlarını açıklasalar da..

Kimse onların yüzlerine bakmaz..

Görev devlette.. Görev Adalet Bakanlığı’nda..

Kimse kulağının üstüne yatmasın..

“Bir itirazdan, bir mailden bir şeycik olmaz” demesin..

O maildeki olay, eğer gerçek ise.. Ve “su vermeyen-emirle tutuklama kararı veren” kamu görevlileri cezalandırılmıyor ise..

Devlet bitmiş demektir..

Eğer bunlar yalan ise.. Yalan olduğu deşifre edilip, maili gönderen dahil, müfteriler kamuoyuna açıklanmıyor ise..

Yine devlet, bitmiş demektir!

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23