• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Amerikalılardan ne öğrenebiliriz?

13 Temmuz 2018
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

1970’li yılların sonunda Amerikan televizyon programlarındaki müstehcenlik ve şiddetin dozunda gözle görülür bir artış yaşanmaya başlamıştı. Özellikle televizyon dizilerinde kadınlar ve erkekler, basmakalıp rollerde, genelde baştan çıkarıcı ve cinsel obje olarak sunuluyorlardı.  O günlerde yayımlanan 20 dakikalık bir televizyon dizisi, bir ölçüde gayri meşru ilişkileri ele alıyor, yer yer cinsel imalarda bulunuyor, çok az miktarda da teşhir içeriyordu. Bu dizi, günümüz Türk dizilerine kıyasla hayli edepli bile sayılabilirdi. Ancak, dönemin Amerika’sı geleneksel-kurucu değerleri hala önemseyen muhafazakar bir toplumdu. Yenilgiyle sonuçlansa da bu toplum, Elvis Presley’in Rock N Roll istilasıyla mücadele etmek için kiliseleri harekete geçirmiş, “68”in öğrenci hareketine gençliği kaptırmamak için çok çabalamıştı…

Televizyon, bu tutucu toplumun temeli olan güçlü aile birliğinin yegane eğlence aracıydı. Toplumsal davranışlar, cinsler arası ilişkiler televizyondan öğreniliyordu.

O halde çocukları, gençleri ve dolayısıyla aileyi bu yıkıcı etkiden kurtarmak gerekiyordu. Özellikle bazı dizi fragmanlarında yer alan müstehcenlik ve şiddet ağırlıklı görüntüler sabırları iyice tüketmişti.

Ardından, halk duruma el attı…

Protesto amaçlı büyük gösteriler düzenlendi. Olması gerektiği gibi en sistemli tepki dini kurumlardan geldi. Kiliseler Konseyi, haftalık vaazlarını bu konuya ayırıp, yozlaşmaya neden olacak bu yapımlara karşı cemaatleri uyararak, çok sert bir tepki gösterdi.

Çeşitli dini gruplar geniş ölçekli kampanyalar düzenlediler… Televizyon kanallarına ve senatörlere gönderilen şikayet mektupları, giderek krize dönüşme ihtimali olan bu durum karşısında TV kanallarını önlem almaya zorladı. Reytingler düşüyor, insanlar çocukları için sakıncalı gördükleri yapımları izlemiyorlardı…

Toplumun tepkisini çeken yapımlara sponsor olan kimi markalar, protestolar nedeniyle reklam vermeye çekinir hale gelmişlerdi. Bunun üzerine kanal yöneticileri “aile izleme saati” adında bir zaman aralığı oluşturarak ailelerin ekran başında oldukları akşam saatlerinde, aile kurumunu ve toplumsal ahlakı zedeleyecek çarpık ilişkilerin olduğu, doğrudan cinsellik veya şiddet içeren ya da bunları ima eden yapımları yayımlamaktan vaz geçtiler.

Ancak bu düzenlemeler mevcut durumu değiştirmeye yetmedi ve televizyon yapımları çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından mercek altına alındı. Ülkemizde görmenin mümkün olmadığı Ulusal Ahlak Federasyonu (NFD), televizyon programları ve dizilerde yapılan ahlak dışı göndermeleri, zararlı imaları, argo mizahı teker teker sayarak, sonuçları bildiri şeklinde kamuoyuyla paylaştı. “Televizyonda cinselliğin en büyük  sponsorları” adıyla bu programlara reklam veren markaların NFD tarafından teşhir edilmesi markalar üzerindeki kamuoyu baskısını arttırdı. 

Ulusal Ahlak Federasyonu’nun dizilere dair tespit ettiği sorunlar, Tennessee Joelton’daki Hristiyan Cemaati Kilisesi’nin dizilerle ilgili bulgularıyla örtüşünce, ahlaki açıdan en saldırgan TV dizileriyle ilgili bir liste yayımlandı.

O liste içinde, bir dönem Türkiye’de, hem de hiçbir toplumsal itirazla karşılaşmadan yayımlanan Dallas ve (Charlie’s Angels ) Chearlie’nin Melekleri adlı dizilerde vardı.

Kiliseler Konseyi ve Hristiyan Cemaati Kilisesinin başını çektiği çeşitli dini cemaatler ve sivil toplum kuruluşları halkı, bu saldırgan program ve dizilerin sponsorluğunu yapan firmaların mallarını boykot etmeye çağırdılar. Boykot listeleri kiliselerden halka ulaştırıldı. Senatörler ve hatta dönemin Bakanlarından John Hurt, bu boykot çağrılarına açıkça destek vermekten çekinmediler.

Halkın öncülük ettiği söz konusu boykotun satışları ne kadar etkilediğini net olarak bilemiyoruz. Fakat oluşan psikolojik havanın firmaları, televizyon kanallarını, siyaseti, film ve dizi yapımcılarını uzun yıllar etkilediği bir gerçek…

Bu havadan dolayı TV yapımcıları ve Hollywood halk tarafından daima “cinsellik ve şiddeti” özendiren yapımlara imza atmakla suçlanmışlardır.

Popüler kültürün zamanla yoğunlaşarak güçlenmesi, halkta zihinsel bir dönüşümü tetiklediğinden kamuoyu baskısının giderek hafiflediğini söyleyebiliriz. Ancak hala üniversiteler de dahil, STK’lar ve dini cemaatler açtıkları internet siteleriyle, düzenledikleri kampanyalarla televizyon ve popüler kültüre karşı tepkilerin duyurulacağı platformlar oluşturmaya, halkı bilinçlendirmeye, Kongre’yi bilgilendirmeye devam ediyorlar… Sorunu çözmeleri gerekmiyor. Bu zaten mümkün de değil. Değerlerini koruma anlamında ısrarlı tutumlarını sürdürmeleri yeterli. 

Şimdi soru şu…

Türkiye gibi bir ülkede, haber siteleri ve televizyon ekranı müstehcenlik, cehalet, argo ve şiddet bombardımanı altıdayken başta halkın, ardından aydınların, sivil toplum kuruluşlarının, cemaatlerin ve tabii ki diyanetin böyle toplumsal bir sorunu görmezden gelmesini, nasıl yorumlamalı?

Neden bizde de, ekran ve internetteki kirlilikle ilgili sivil bir tepki oluşmuyor?

Neden?

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23