• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmuş

07 Mart 2017
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

Tolstoy, ölümünden 50 yıl sonra Puşkin adına, Moskova’ya dikilen anıt dolayısıyla kendisini ziyarete gelen Saratovlu bir esnaftan bahseder. Okur yazarlığı da olan bu esnafın kafası, dikilen anıttan dolayı o kadar karışmıştır ki heykele katkıda bulunan din adamlarına  teessüflerini bildirmek için Moskova’ya gideceğini söyler Tolstoy’a.

Tolstoy, “bir destan kahramanı veya muzaffer komutan” olmayıp, yalnızca bir ozan, üstelik “açık saçık şiirler yazan, gayri ciddi bir ozan” olan ve  hayatını bir düelloda kaybeden Puşkin’in neden “büyük biri” olduğunu anlayamayan esnafı haklı bulur.

Tolstoy, gazetelerde hakkında çarşaf çarşaf yazılar yayınlanan böyle bir kişinin kalabalıklar tarafından kaçınılmaz olarak çok önemli biri! kabul edileceğini söyler.

 O gün gazeteler yoluyla Puşkin gibi “havai” kişilerin meşhur edilmesinden yakınan Tolstoy, şimdilerde ülkemizde bir haneye konuk olarak, yayınlanan Dizileri izleyip kimlerin önemsenip  meşhur edildiğini görseydi neler düşünürdü acaba?..

Tolstoy ne düşünürdü bilinmez ama o gün gazetelerin gördüğü işi bugün diziler yapıyor. Hem de müziğin, edebiyatın ve  estetiğin tüm imkanlarını kullanarak.          

EDEBİYAT VE MÜZİK YARDIMIYLA SUÇ ÖVÜLÜYOR

Peki tüm bu olanaklar kullanılarak izleyicinin önüne neler konuyor. İzleyiciye ne izletiliyor ve hangi karakterler sevdiriliyor diye dizilere daha yakından bakıldığında bu köşenin boyutlarını aşacak hacimli bir envanter çıkıyor ortaya.

Bunun anlamlı örneklerinden birini Sabah Gazetesi yazarı Yüksel Aytuğ verdi. Aytuğ ATV ekranlarında yayımlanan Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinin 59. bölümünden dikkatini çeken bir sekansı geçtiğimiz günlerde köşesine taşıdı.

“Şiddetin her türlüsüne karşı olduğu” nu söyleyerek yazısına giriş yapan Aytuğ kendisini söz konusu diziye çeken şeyin ne olduğunu anlattığı yazıda:

 “Bu hafta dizi ‘Civciv'in, karısı 'Ayşen'i 'infaz ettiği'(!) o dramatik sahne ile başladı. 'Civciv', yastığı karısının suratına bastırırken gözyaşları o yastığın üzerine damlıyordu.” diyor.

Benim gibi diziyi izlemeyenler için kısaca izah edeyim… Civciv, organize suç yöneticisi Hızır Çakırbeyli’nin (Oktay Kaynarca) yönettiği ekranların en şenlikli mafya ailesine mensup biri.  Robert De Niro’nun Joe Pesci’si gibi biri…

Hızır’ın en güvendiği adamlardan olan Civciv, karısı hakkında Hızır Reis’ in çıkardığı ölüm emrini racon gereği yerine getiriyor.

İnfaz sahnesinde Civciv’in gözyaşlarına boğulması ve fonda çalan türkü Aytuğ’u pek müteessir etmiş anlaşılan.

“Dehşetin orta yerine aşkı, sevdayı ajitasyona kaçmadan koymak her babayiğidin harcı değil” diyerek dizi ekibine selam çakmış Aytuğ.

O kadar ki “neredeyse her sahnede bir duvardan diğerine  savrulduğu dizi, çok nadir karşılaştığı üzere” Aytuğ’a “mesleğini unutturmuş ve tüm ruhuyla öykünün içine girmiş.”

ORGANİZE SUÇ ALLANIP PULLANIYOR

Yüksel’in yazısı üzerine meraktan göz attığım dizinin başka bir bölümünde Hızır Çakırbeyli’ nin profilini gözler önüne seren bir başka sahne ile karşılaştımBirkaç kişiyi bizzat öldürdüğü çatışmanın akabinde evine giden Hızır Reis hiçbir şey olmamış gibi önce kendisini kapıda karşılayan karısına sarılıyor, ardından uyuyan annesini haylaz evlat pozlarıyla uyandırıyor. Sahnenin bitiminde Çakırbeyli ne kadar iftihar edilesi(!) bir evlat olduğunu sofradan kalkmadan annesini öperek gösteriyor.  

Şimdi buna ve Aytuğ’un bir “televizyon yazarı” olarak altını çizdiği sahnelere yakından bakalım ve olayın faillerinin aslında kimler olduğunu analiz edelim.

Dizide Aytuğ’un anlattığı, sevdiği insanı infaz eden kişi kelimenin tam anlamıyla bir “katil”… Tıpkı talimat aldığı Hızır Çakırbeyli gibi…

Kurtlar Vadisi’nden  tanıdığımız Raci Şaşmaz ve Bahadır Özdener’in amaçları Aytuğ’un altını çizdiği gibi o dünyanın “insanlarına, insanlıklarını hatırlatmak”tan fazlasını içeriyor bence…

Yapılmak istenen şey net aslında…. Müzik ve görüntüler yardımıyla katili, katilleri ve onların adrenalin dolu dünyalarını sevdirmek…

Ki bu nedenle olacak,  Sergio Leone westernlerindeki gibi ağır bir şiddet ritüelini yürek burkan bir Neşet Ertaş türküsüyle perçinleyip okkalı bir dramayla sunuyorlar izleyiciye.

Şiddeti yermiyor, şiddetin getirdiği statüyü lanetlemiyor aksine kutsuyor ve özendiriyorlar…

Bir katili, hemen cinayetin akabinde iyi bir eş, iyi bir evlat ve iyi bir baba gibi göstermenin “katil”i sevdirmekten, onu allayıp pullamaktan öte ne anlamı olabilir?

Aynı katilin vatansever olması, kimi iyi kabul edilebilecek davranışlarının olması işlediği suçların vahametini örtebilir mi?

Hal böyleyken dizi gösterildiği akşamın en çok izlenen yapımı…

Ve hazin olan şu ki: diziyle ilgili sosyal medya paylaşımları her biri diğerinden acımasız karakterlerle ilgili güzellemelerle dolu…

Eğer salı akşamları diziyi izleyenlerden biriyseniz, siz de muhtemelen aynı mahallede otursanız selam vermeyeceğiniz, bir yakınınız görüşse itiraz edip görüşülmemesini isteyeceğiniz katillere sempati duymuş olabilirsiniz.

Geçmiş olsun!

İRFAN DÜNYAMIZ CİNAYETİ, ZORBALIĞI,  HAKSIZ EDİNİLEN SERVETİ LEKELİ SAYIYOR.

TDK katil’in kelime anlamı için : “İnsan öldüren kimse, cani” diyor…

Cinayet, bütün kutsal kitaplarda en büyük günahların başında geliyor. Kur’an –ı Kerim ise sarih bir şekilde : “Kim bir canı haksız yere öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur.” diyor…

Bu ülkenin çocukları olarak büyürken canlı cansız hiçbir şeye zarar vermemeğe dair iliklerimize işleyen bir terbiyeyle yetiştik.

Bu kutsal telkin’i almış insanlarla aynı  mahallelerde büyüdük, aynı sofralarda doyduk, aynı sıralarda okuduk…

İrfan dünyamız cinayeti, zorbalığı,  haksız edinilen serveti lekeli sayıyordu.

Büyürken o yolun yolcularına, büyük bir utancı alınlarında taşıyorlarmış gibi onurla ve ezmek istercesine baktık.  

Omuzları düşük babalarla iftihar ettik; onların terli alınlarına, nasırlı ellerine türküler yaktık…

Gelgelelim tüm bu değerleri alaşağı eden, suçu suçluyu öven, Scarface’deki Tony Montana gibi katillerin adım adım yükselişlerini resmeden dizilerle kuşatıldık son yıllarda.

O dizileri izleyen o güzelim çocuklara artık helal kazançtan,

onurdan,

insanları sevmekten,

zarar vermenin kötülüğünden bahsetmenin bir faydası olabilir mi?

Siz iyilik namına ne anlatırsanız anlatın, gençler anlattıklarınızın tam aksini, yani:

çatır çatır infaz emri veren katillerin,

bir talimatla sevdiği insanı soğukkanlılıkla öldüren emir erlerinin sizin nazarınızda nasıl saygın olduğunu görüyor.

Şiddetle statü elde eden,

emeksiz servete konan,

başarıyı gasp eden bu kişilerin toplumca bağra basıldığını biliyor.

Çünkü magazinlerde onları izliyor, gazetelerde onların haberlerini okuyor, mağazalarda onların aksesuarlarını görüyor…

Bu yüzden, bir Yeşilçam klasiği olan Bizim Aile filmindeki Münir Özkul’un canlandırdığı onurlu, nazik, müşfik, mert Yaşar Usta’lara rağbet yok artık!

DİZİLER TOPLUMU BİR DUVARDAN DİĞERİNE VURUYOR

İnsanlara katilleri sevdirmenin, tüyler ürperten şiddet seremonilerini türkülerle bezemenin iyi bir yanını söylesen de biz de bilsek Sevgili Aytuğ

Sokaktaki şiddete, saygısızlığa, nezaketsizliğe, tekinsizliğe doğrudan katkısı olan bu dizilerin altında yatan öyküye nasıl yapsak da senin gibi “tüm ruhumuzla” girsek…

Senin kendinle ilgili kastettiğin gibi bu diziler bütün toplumu “duvarlara vuruyor!” Aytuğ, hem de her akşam hem de “bir duvardan diğerine”… 

Biz de her kanalda karşımıza çıkan bu dizilere, temsil  ettikleri karanlık dünyaya ve ideal olarak önümüze konulan yozlaşmış karakterlere, patronunun karşısında aslan kesilen anti kahraman Yaşar Usta’nın repliğiyle yumruğumuzu masaya vurarak söyleyelim: 

 “Sen... Büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi... Sen mi büyüksün? Hayır biz büyüğüz, biz. Sen bizim yanımızda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. Gözümüzde pul kadar bile değerin yok.”

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23