• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Milliyetçi Bir Gazete'de Said Nursi Düşmanının Ne işi Var?

02 Mart 2018
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

Osmanlı Devleti on yıl sürecek bir savaş dönemine giriyordu. Said Nursi 1913 kışında talebelerine: “Büyük bir musibet ve felâket bize yaklaşıyor." dedi. Medresesinde derslerle birlikte talebelerine bizzat silah eğitimi vermeye başladı.

Sarıkamış cephesinde savaştı…

Erzurum cephesindeki harplere öğrencileriyle katıldı… 

Rus topçularının atışları arasında, soğuk siperin içinde, Molla Habib ile "İşârâtül-İ'caz”adındaki tefsirini tamamlamak için çalıştı.

1914 Aralık ayında açılan Rus cephesinde III. Ordu vaizi olarak görev aldı.

Bölgedeki muazzam nüfuzunu Türk Milleti aleyhine kullanmak isteyen dış güçlere ve yerli işbirlikçilerine karşı “Ben Müslüman Türk milleti aleyhine çalışamam. Esareti riyasete tercih ederim” diye korkusuzca haykırdı.

Bir keresinde vücuduna dört mermi yedi.

Bitlis muhasarasında Rus bataryalarından atılan üç gülle vücuduna isabet etti. Biri de şalvarını delip iki ayağının arasından geçti. O tehlikeli vaziyette dahi sipere oturmaya tenezzül etmedi…

Cephede ağır yaralı, ayağı kırık, su ve çamur içinde otuz dört saat ölümü bekledi…

Bitlis muhasarasında ayağı kırılıp Rus askerlerine esir düştü.

Sibirya’ya gönderildi…

İki buçuk yıl esir hayatı yaşadı…

Rus Başkumandanı Nikola Nikolaviç’in teftişinde ayağa kalmadığı için Divan-ı Harp’te yargılandı ve Rus Çarını ile Rus ordusunu tahkir maddesinden hakkında idam kararı verildi.

Bu karara karşı :“Ben Müslüman âlimiyim. Kalbimde iman vardır. Kendisinde iman olan bir şahıs, imanı olmayan şahıstan efdaldir. Ben ona kıyam etseydim, mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben kıyam etmedim.” dedi.

Bediüzzaman’ın pervasız ve asil tavırlarından etkilenen Başkumandan Nikolaviç, onun yüksek bir iman taşıdığı kanaatine vardı ve idam iptal edildi.

İngilizlerin İstanbul’u işgalinde Anglikan Kilisesi Papazlarının sorularına altı yüz kelimeyle cevap vermesi istendiğinde: “Altı yüz kelimeyle değil, altı kelimeyle de değil, hattâ bir kelimeyle dahi değil, belki bir tükürükle cevap veriyorum...

Çünkü o devlet, işte görüyorsunuz, ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı, mağrurâne üstümüzde sual sormasına karşı, yüzüne tükürmek lâzım geliyor. TÜKÜRÜN O EHL-İ ZULMÜN O MERHAMETSİZ YÜZÜNE!” dedi.

22 Kasım 1922’de TBMM’de resmi törenle karşılandı ve meclis kürsüsünden dua etti.

Yaşamı boyunca tam yirmi bir kez çeşitli yollarla zehirlendi.

Yirmi sekiz yıl şehir şehir dolaşarak sürgün hayatı yaşadı.

Risaleler bu çileli hapis ve sürgün yıllarının bereketli meyveleri oldu.

Hiçbir zaman şiddete başvurmadı.

Talebelerini de şiddetten menetti.

Hukuk içerisinde kalarak hak aramayı, daima müspet hareket etmeyi tavsiye etti.

Çünkü “Bir gemide dokuz cani, bir masum bulunsa yine o gemi hiç bir kanunu adaletle batırılmaz." prensibini rehber edinmişti. 

Cemil Meriç kendisi için: “Ben, `Müslüman mütefekkir` deyince, celâdetiyle, cihadetiyle onu tanıdım, başka tanımadım.” dedikten sonra “Şayet kendisini önceden tanıyıp eserlerini tetkik etme imkânını bulsaydım, hayatımın akışı, yaşayış tarzım bambaşka olurdu.” der hayıflanarak.

Zaten bildiğiniz bu tarihi olayları şundan dolayı anlattım.

Geçtiğimiz günlerde Gaziantep Kilis’te, İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından tüm ortaokulları kapsayacak “Peygamberimizin Mucizeleri” adlı bir kitap okuma yarışması düzenlenmiş.

Yarışmanın, Diyanet tarafından basılan, Said Nursiye ait “Mucizat-ı Ahmetdiyye” risalesini referans alması kararlaştırılmış.

Komplolarıyla meşhur Yeniçağ Gazetesi yazarı Ahmet Takan, bu duruma skandal bir ifadeyle itiraz etmiş.

Ancak itirazı kitaba değil Takan’ın.

Said Nursi’ye…

Çünkü Takan’a göre “Said Nursi bir vatan hainiymiş.”  

Said Nursi gibi bir insanın destansı hayatına, manevi heybetine böylesi adi bir tarzda sövmek için bir şeyler içerek kafayı bulmuş olmaktan fazlası lazımdır.

Bunun için Said Nursi’nin en veciz ifadesini hayatında bulan davasına düşman olacak kadar cinnetten kudurmak gerekir.

Helal süt emmiş hangi Türkiye vatandaşı vatan müdafaasında defalarca gazi olmuş ve esir düşmüş böyle bir alime “vatan haini” diyebilmeyi içine sindirebilir.  

Dinine, mukaddesatına saygı duyan hangi Türkiye vatandaşı, ömrü iman davasıyla geçen, milyonlarca seveni olan böyle bir zâta, en adi bir suçlamayla dil uzatabilir.

Hadsizliği ilke edinmiş Takan işte bunu yapıyor…

Çünkü kendisi haysiyet cellatlığını, iftira atmayı ve dedikoduyu gazetecilik olarak görüyor.

Daha bu hafta kulis bilgisi diye yazdığı yalanlardan dolayı hem İçişleri hem de Enerji bakanlıkları tarafından hakkında suç duyurusunda bulunulan biri sözünü ettiğimiz…

Şunu da söyleyeyim…

Milli manevi değerlere yürekten bağlı milliyetçi kardeşlerimizin, milli mücadeleye büyük destek veren Said Nursi’ye atılan bu adi iftiraya ve iftiracıya tepki göstereceklerinden şüphem yok. Ne demişti Hazret: “TÜKÜRÜN O EHL-İ ZULMÜN O MERHAMETSİZ YÜZÜNE!”

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23