• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Sandıkçıoğlu
Ali Sandıkçıoğlu
..
TÜM YAZILARI

Tenkit edilmekten kokmamak lazım…

11 Temmuz 2020
A


Ali Sandıkçıoğlu İletişim: [email protected]

İnsan tabiatı icabı daima methedilmeyi sever. Küçük bir tenkide uğradığı zaman öfkelenir, rengi değişir, çoğu kere tenkit edeni elindeki imkânlarla ya cezalandırır ya da onunla irtibatını yaptığı tenkidinden dolayı en düşük seviyede tutar. Methedilmeye açık olduğumuz gibi; haklı tenkit, uyarı, ikaz ve eleştirilere de açık olmamız lazım. İkaz ve eleştirilerden dolayı kimseye kızmaz ve elimize aldığımız bir fırça ile çeşitli arzu edilmeyen renklere boyamaz, karşı taraftaki insanı neden beni eleştirmeye kalktın diye boynunu vurmaz, işinden ekmeğinden etmez ve fasıklığına, facirliğine, mürtedliğine(!) hükmetmeyiz.

Burada ilim adamlarımıza, hoca efendilere, şeyhlere, müritlere, kendilerini aydın sanan cahillere, her kademedeki idare makamında olan insanlara bir olayı anlatmak isterim. Rabbim inşallah hepimize ibret alabilmeyi, yapılan uyarı ve tenkitlere tahammül göstermeyi nasip eylesin. Hikâyemiz şöyle: Şeyhlerden Ebu Tahir Haremi bir gün eşeğine binip, eşeğinin yuları yakın müritlerinden birinin elinde olduğu halde pazara doğru gidiyorlardı. Yolda şeyhi, merkebine binmiş vaziyette gören adamın birisi: “Bu şeyh zındıktır” diye bağırdı. Bu sözleri duyan ve şeyhine kayıtsız, şartsız bağlı olan mürit bu sözleri sarf eden adama taşlar atmaya başladı. Pazardaki insanlar ne oluyor diye telaşa kapılıp, hemen olay yerine koştu. Ebu Tahir Haremi, öfkelenen müridinin kulağına eğilip şöyle dedi: “Eğer sesini keser ve susarsan sana öyle bir şey anlatacağım ki, bu sıkıntı ve üzüntüden kurtulacaksın.”. Bu sözler üzerine müridin öfkesi yatıştı. Şeyhi ile beraber tekkeye döndüler. Ebu Tahir Haremi, bir sandığı müridinin önüne koyarak açtı. Sandık içindeki dürülmüş bütün mektupların hepsini müridinin önüne döktü. Ve şeyh şöyle dedi: “Bak evladım; herkes bana bir mektup gönderir, herkes bana ayrı bir unvan verir. Herkes bana değişik bir lakapla hitap eder. Birisi zahit şeyh payesini, bir diğeri Haremeyn’in şeyhi veya buna benzer unvanları layık görürler. Ben bütün bunlardan hiçbirisi değilim. Mektup yazanların her biri kendi inançlarına göre bir şeyler söylemiş, kendilerince bana bir lakap vermişlerdir. Eğer o biçare de kendi inancına göre konuşmuş ve bana bir lakap takmışsa bunda kavgayı gerektirecek ne var ki?”.

Büyük evliyalardan Bâyezid-i Bistâmi Hazretleri hakkında şöyle bir rivayet vardır. Bâyezid-i Bistâmi Hazretleri bir sene hacca gider. “Bâyezid” geldi diye halk arasında geniş çaplı bir ilan (duyuru) yapılır. Bunun üzerine çok geniş bir halk kitlesi Bâyezid-i Bistâmi Hazretlerini karşılamaya gider. Bâyezid büyük bir karşılama ihtişamıyla şehre girerler. Bu zahiri şatafat ve karşılama töreni Bistâmi Hazretlerini rahatsız eder. Kendini bir hayli meşgul eden, kendi fikri ve zikri haline uygun olmayan bu insanların kendisini aşırı derecede yüceltme ve iltifatından kurtulmak için; daha doğrusu yalancı şakşakçıların, yalan yere bağırıp, çağırıp cezbeye gelmiş gibi gözükmelerinden kurtulmak için (Zamanımızda buyurun efendimcilerin; başüstüne, isabet buyurdunuz efendim, bizim şeyh en iyisi diyenlerin; şeyhini, Peygamber Efendimiz’den (SAS) daha çok öne çıkartanların dikkatlerine sunulur) ve gerçek inanan, saf ve temiz olan Müslümanları diğerlerinden ayırmak için Bistâmi Hazretleri heybesinden bir ekmek çıkarır. Kendine tezahürat yapan kalabalık halkın önünde yemeye başlar. Ay Mübarek Ramazanı Şerif ayı, gün de Ramazan’dan bir gündü. Ramazan günü ekmek yiyen Bistâmi’yi gören o muhteşem kalabalık hemen Bâyezid-i Bistâmi Hazretlerinden uzaklaşır. “Ramazan günü orucu yiyenden şeyh olur mu?”, halbuki seferi olan insanda oruç tutmama ruhsatını bizzat Hz. Allah (CC) vermiştir. Ancak sahte sofular, sahte müritler bu nasıl bir veli diyerek etrafını terk eder. Bistâmi Hazretleri, yanında kalan saf ve temiz yol arkadaşı az sayıdaki müritlerine şöyle der: “Görüyor musunuz şer’i bir meseleyi terk edince, beni de nasıl terk ettiler?”.

Bu iki mübarek zatın hatıraları zamanımızın şeyhlerine, müritlerine, asla sorgulanamayan(!) ağabeylerine, idarecilerine, ihvan, ahavat ile tüm din kardeşlerimize ithaf olunur. Rabbim bizleri şeriatın çizgisinden ayırmasın. Gerçek manada tasavvufu inkâr eyleyenlerden de etmesin. Elbette ki maneviyata ve gerçek tasavvufa inanırız.

Bilindiği gibi: “Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür.”. Peygamberlerin dışında herkes, hangi mevkide ve makamda olursa olsun, hata yapabilir. Birçok insan karşısındaki insanda gördüğü hatayı ekseri yüzüne karşı söyleyemez. Çünkü karşı tarafın, hata kabul etmez ve eleştiriye tahammül etmez olduğunu düşünür. Eleştiri ve tenkide açık olmak demek özgüvenin en belirgin göstergesidir. Eleştiriye gocunmamalıyız, eleştiriyi kişiliğimize yapılmış bir saldırı gibi görmemeliyiz. Yapılan eleştiri iyice incelemeli ve kendimizi düzeltmek adına istifade etmeye çalışmalıyız. Bir insanın kendini eleştirebilmesi (özeleştiri) veya karşı taraftan gelen eleştirileri sükûnetle dinlemesi, kendisini her türlü eleştiriye açık olarak görmesi kendisini yetiştirmesinin yollarını açar. Bir insanın özgüveni varsa kendisinin eleştirilmesine kızmaz. Aksine eleştirileri dikkate alır. Ancak bir kişinin özgüveni yoksa kibir ve gurur batağına saplanmış, batmış ise hiçbir zaman eleştiriyi kabul etmez (Zamanımızın bir kısım sahte şeyhleri ve dini istismar eden, dini ekmek teknesi haline getiren sözüm ona hocalar gibi.). Bu tip insanlar, eleştirenlere elinden geldiği kötülüğü yapmaktan da çekinmez. İster siyaset sahnesinde olanlar olsun ister tasavvuf âleminde veya iş hayatında, hayatın çeşitli kademelerinde üst katlarda olanlar sizce alt katta bulunanların yaptıkları bir eleştiriyi kabul ederler mi? Yaptığından emin, kendine güvenen, hilesi, haksızlığı, suiistimali olmayan bir insan hiçbir zaman doğru ve haklı eleştiri ve tenkitten korkmaz. Muhatabının ne demek istediğini dinler, analiz yapar, kendine faydalı olanlardan istifade eder. Hiçbir zaman tenkitten korkulmamalıdır. Bizleri iyi yönde yönlendirip, uyaracak olan tenkit ve eleştirilere hepimiz açık olmalıyız. Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.

GEÇMİŞ OLSUN:

Çeyrek asırdan fazla Almanya’nın Neckarsulm şehrinde beraber hizmette bulunduğumuz Erzurum İspirli (Pazaryolu) Hafız Nurettin Yılmaz’ın ağır bir ameliyat geçirdiğini öğrenmiş bulunuyorum. Kendisine geçmiş olsun der, Cenabı Hak’tan acil şifalar diler, arkadaşlarımı duaya davet ederim.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Tenkit edilmekten kokmamak lazım…

Ali Bey ... (Korkmadın de mi?)

Tuncay

Tabi elinizde imkan var vurun ehli sünnet yolunda hizmet edenleri, onları kuru itaat etmekle itham ederken siyasi liderleri it aati lelkin edin.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23