• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Aklımıza takılanlar...

06 Nisan 2017
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Yeni anayasaya göre cumhurbaşkanı ile meclis bir hususta, yetki sahipliğinde başabaş görünüyorlar. Cumhurbaşkanı her hangi bir düşünceyle bir yanda meclisi fesih anlamını içeren, “seçimlerin yenilenmesi” kararını verdiğinde, mebus seçimleri, Cumhurbaşkanı seçimiyle birlikte yapılacak… (AKP propaganda broşürü. “halk oylamasına doğru. Sh.34”)

Demek ki Cumhurbaşkanı, Meclis’i boşalttığında kendini de makamından af ediyor…

Yeni anayasaya göre, eğer Meclis herhangi bir gerekçeyle erken seçim kararı alırsa, Cumhurbaşkanı da yeniden seçilecek. Meclis seçimleri  de yine cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte yapılacak…

Buradan anlayabildiğimize göre Cumhurbaşkanı ile Meclis,  karşılıklı olarak birbirlerini açığa alma, düşürme hususunda eşit yetkiye sahip…

“Anayasa koyucu”, bu iki yetkiliyi “ seçimlere giderim, seçimleri yenileştirme kararı alırım haa!” korkutmacasını birbirlerine karşı kullanabilirler düşüncesiyle,  siyasetin kendine has şantajlı restçiliğini işin başında önlemiş…

Bu önleme, “Anayasa koyucusunun” bilerek yaptığı iradi bir tasarruf mudur, yoksa rastgele ortaya çıkan bir hal mi?..

Cumhurbaşkanı, partisinin meclis çoğunluğuna sahip olması durumunda vaziyet ne hal alacak, bakalım. “Kanun koyucu” kimler ise, bu iki yetkilinin birbirlerini frenleme düşüncesiyle hazırladıkları anayasa taslağında dengeyi, cumhurbaşkanı lehine bozarak tasarlamış. Cumhurbaşkanı, meclisteki çoğunluk sahibi olan  partisine emrettiğinde mebuslar, kendi kendilerini yenileştirme kararı alabilir mi?..

Ayrıca bir de 360 kişi olma şartına ilaveten ellerindeki mebusluk imtiyazlarının kaybolabilirliği riskine rağmen. Bu imkanlardan mahrum kalma ihtimali  diğerlerine de, “Dur bakalım hele” frenini kullandırmaz mı?.. 

Millet ile milletin meclisi, Cumhurbaşkanı hükümetindeki bir bakanın icraatlarından şikayetçidir. Kendisinden hesap sormak istiyor. Bu itibarla anayasanın bu işler için verdiği araçlarını kullanacak. Bunlar da, genel görüşme ve meclis soruşturmasıyla, yazılı soru önergesi

Ne ki bunlar, istenilmeyen bakanın görevinden alınmasına yönelik siyaseten ve hatta cezaen etki gücü bulunmayan araçlar. Bir anlamda havanda su dövdürücü …

Hakkında menfi düşünülen bakan, icraatları bakımından ola ki, gerçekten  cezalandırılmayı hak ediyor olabilir. Bu durumda millet ve meclisinin, sözü edilen bakanına ilişmediği durumlarda cumhurbaşkanına yönelik duygu ve kanaatlerinde, iyi kötü bir kırgınlık hissi yaratmaz mı?..

Olağanüstü hal yönetimi babında yeni anayasa diyor ki,

Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağrılır. Meclis gerekli gördüğü takdirde olağanüstü halin süresini kısaltabilir, uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir…

Cumhurbaşkanının talebiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi her defasında dört ayı geçmemek üzere süreyi uzatabilir. Savaş halinde bu dört  aylık süre aranmaz…

Anlayabildiğimize göre, olağanüstü hallerle ilgili karar yetkisi cumhurbaşkanındadır. Siyasetin kaderinden mümkündür ki, cumhurbaşkanının partisi azınlığa da düşebilir… Her neyse, meclis çoğunluğu olağanüstü hal kararında oynama yapabileceğine göre, cumhurbaşkanı, başbakandan kurtulmasına karşın, bir başka baş olarak, karşısında meclisi görmeyecek mi?..

Cumhurbaşkanının partisi eğer meclis çoğunluğuna sahip ise, bu kez, millet ve milletin meclisi, olağanüstü hale karşı olmasına rağmen, misafir odalarımızdaki biblolara benzeyecek! Çünkü azınlıkta kaldıklarından çoğunluk partisi liderinin aldığı karara baş eğmek zorundalar… 

Kafamıza takılanlar şimdilik bu kadar. Kuvvetler ayrılığı sisteminde üçüncü kuvvet olarak bildiğimiz yargı faslına boş verip geçelim…

Netice-i kelam, binerken bir alamete, bilmeden gidiyoruz,

Selamete mi felaketi mi?..

Neticeyi belirleyecek olan, seçmenlerin 16 Nisan’daki sandık başı tercihleridir…

Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil eder…         

Anayasada tasarısında böyle yazılı. Demek ki, burada asil olan Meclis’tir. Cumhurbaşkanı ise, meclisin vekili…

Bu temsilin niteliği mesleki midir, yoksa itibari mi? Mesleki olmaması, yani fahri profesörlük gibi itibarilik durumunda, saygı ve hürmet amaçlı da olsa, kendilerinin kumandan olarak tanımlanması, yanlış olmaz mı?..

NOT; kelimenin öz yapısında “hayır” parçası bulunduğundan, adımızın fetöcülüğe çıkarılmaması için, 16 Nisan’a, “hayırlı olsun” diyemiyorum…

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23