• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Antikapitalist Müslüman olunur mu?...

25 Kasım 2019
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Olunur da, olunmasına laf edeni de çok olur. Olamayışı, insanın içinden gelmesine rağmen, merkezin müdahalesinden gibime geliyor…

Tabii, her halden evvel, Hz. Allah’ın İradesi’ne bağlı olmak durumunda…

Son günlerde ailecek toplu intiharlardan bahsediliyor. Karılı kocalı ve birer ikişer çocuklu aileler siyanür zehiriyle kendilerini devletin nüfus kütüklerinden sildiriyorlar…

Niye…?

Peygamber Efendimiz, çok yalın bir sual, uygulamaları itibariyle kapitalist miydi, antikapitalist miydi ?...

Denilebilir ki, zamanında nüfus kesafetiyle birlikte toplumdaki insan sayısı da düşüktü. Dolayısıyla, doğrudan kontrol ve murakabe kolaylığı vardı. İktisadi ve sosyal hayat pürüzsüz devam edegelmiştir…

Oysa günümüzde hep birlikte kullandığımız dünya genişlerken, kullanıcıları da çoğalarak çeşitlendi. Eşyanın çeşitlenmesi hayatın içine karışınca, dar alanda ve az sayıdaki insan topluluklarının yönetiminde de, güçlükler başlayacaktı…

Kalabalıkların bitmez tükenmez israfçılığı, zevk, sefa ve haz tutkularıyla eşyanın her nev’ine karşı iftiharla sergiledikleri kulluk sevdası, elbet kendilerine Allah’u Azimüşşan’ı unutturacaktı…

Kapitalist ekonomik sistemde esas amaç sömürü olup maddiyatçılıktır. Siyasetin temel görevi de, pazarın hareketliliğini koruyabilmek için gereken siyasi düzenlemeleri yapmaktır. Üretilen milli gelirin emek ile sermaye arasındaki paylaşımda bir taraftaki dokuz kişinin bir gazozuna karşın, diğer tarafın bir kişisine dokuz gazoz düşürmenin yollarını açarak korumak…

Devlet-i Aliye’nin kapısını kapatıp Cumhuriyet’e geçildiğinde memleket gerçekten her yönünden harabedir. Yönetimi eline alan kadro, işe koyulunca, asker sivil, işçi memur, şehirli köylü ayırmaksızın ortak iştirak yoluyla kamu adına fabrikalar kuruyor. Zahirinde solculuk görüntüsü verdiğinden, devrin iktidarı solculukla tanımlanmış. Oysa, bölüşüm dağıtım bağlamında bir tür devlet kapitalizmi.. 

14 Mayıs Bayar-Menderes beyaz ihtilali, örtülü devlet kapitalizminin üzerindeki örtüyü kaldırıp kamu sermayesini özel sektöre aktarmaya hazırlanıyor… 

27 Mayıs askerleri, Bayar-Menderes ekibinin son demlerinde iktisadi durumları bozulan işçi ücretlerine iyi kötü bir ferahlama getirdiyse da, 12 Mart askeri yönetimi bu ferahlamayı yok ediyor. Bölüşümde dokuz kişiye bir, bir kişiye dokuz gazoz dönemi başlıyor… 

Bunları takiben emeği öldürüp sermayeye hayat hakkı tanıyan 12 Eylül ve peşinden 28 Şubat diktatoryası…

                                                               

Devlet Başkanları Tayyip Erdoğan, hali hazır ahvalimizi tanıtıyor:    

“Sosyal güvenlik sistemimizi yeniden inşa ettik. İşçi, memur için ayrı verilen hizmeti tek çatı altında topladık. Sosyal güvenlik sistemimizin bütçe üzerindeki yükü de azalttık. E-devlet uygulamalarıyla da kâğıt üzerinden yürütülen pek çok hizmeti elektronik ortama taşıdık. Emekli maaşlarını insani düzeyde hayat sürülebilecek seviyeye çıkardık. Hiçbir emekli maaşının bin liranın altında kalmamasını sağladık. Bayramlarda biner lira ikramiye vermeye başladık. Emekli maaşını 4 kat artırdık, kesintilerini kaldırdık” ….  

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağababa, Erdoğan’ın sözlerine yazılı bir açıklamayla karşılık veriyor:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı bu açıklamanın ne bilimsel verilerce ile ne de ülkenin resmi verilerince herhangi bir karşılığının olmadığını en başta yoksulluk ve açlıkla boğuşan emeklilerimiz bilmektedir. Cumhurbaşkanı, ‘Emekli maaşlarını insani düzeyde hayat sürülebilecek seviyeye çıkardık. Hiçbir emekli maaşının bin liranın altında kalmamasını sağladık’ diyor. Peki, gerçekler ne gösteriyor? Türkiye’de 847 bin 643 kişinin emekli aylığı 1000 TL veya altında 248 bin 126 kişi 1000 TL ile 1100 TL arasında 220 bin 250 kişi 1100 TL ile 1200 TL arasında 6 milyon 850 bin 523 kişi 2000 TL’nin altında aylık almaktadır ve açlık sınırı altında yaşamaya çalışmaktadır.

Açlık sınırının asgari ücretin çokça üstüne çıktığını düşündüğümüzde 13 milyon emeklimizin neredeyse yüzde 90’ı açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır. Şimdi Cumhurbaşkanına sormamız gerekir; Hangi emekli vatandaşımız insani düzeyde yaşamını sürdürmektedir? Herhangi bir gerçekliğe dayanmayan çizilen bu pembe tablonun gerçeklik ile hiçbir alakası yoktur…

Tepelerden görülen ya da yorumlanan manzaralar işte böyle… 

Türkiye’mizde bila istisna bütün partiler, muhalefet dönemlerinde sol nicelikte vaadlerde bulunurlar. Buna rağmen iktidara geldiklerinde sağa çark ederek, büyük sermayeyi destekleyici politikaya yönelirler…                                                     

Düşünülmesi lazım gelen şudur. Eğer bu politik çirkinlik gerçek olup da yıllardır kabuk bağlayarak kökleşmiş ise, bunca seksen milyonlara dayanmış bir toplum, nasıl uyanıp da kurtulamıyor bu kumpasın içinden?... 

Cumhuriyet ideolojisi, mutlakiyete reaksiyon hareketi olup açıktan açığa bir hesaplaşmadır. Şu veya bu şekilde din de bu hesaplaşmanın içinde yer aldığından, inançlarında kökü maziye dayanan Müslüman halkın büyük bir kısmı Erken Cumhuriyetçilerin taşkın ve baskıcı tavrını hoş karşılamayınca, bu hal, yönetim ile yönetilenler arasında güven krizine yol açıyor…

Taraflar arasındaki güvensizlik, iktidara gelme amacıyla partileri kutsallardan istifadeye yöneltiyor. Bir taraf halkın genelindeki ortak kutsal olan dini, diğer taraf da Anadolu’yu yedi düvelin elinden kurtarıcısı sıfatıyla anılan Atatürk ve Cumhuriyet’i… 

1923’lü yıllardan bu yana tekil ya da koalisyon formunda bu kutsallar kullanılarak iktidar olundu. Kısa ömürleri süresinde milli hasılanın bölüşümünde anlaşmalı usule riayette kusur etmediklerinden, partiler, muhalefette bulunduklarında gerçeklere ayna tutarken, iktidara geldiklerinde de aynaya bakmaktan daima kaçındılar…

Devlet Başkanları Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağababa’nın vasat halkın ekonomik durumlarıyla ilgili manzara tahlilleri salt birer gerçek. Arı kovanı gibi işleyen hastaneler hem de devasa boyutlu olmak üzere memleketin her tarafına yerleştirilip duruyor. Emeklilere biner liralık çifte ikramiye, maaş ve ücretlere iyi kötü zam, istihdam dışı kalmış kadınlara da, komşu çocuğu için dolgun bakım ücreti. Bunların her biri gerçek…

Beri yandan emeklilerin yüzde doksanının yoksulluk sınırının altında yaşamaya zorlandıkları, hatta yaşanılamazlığa zorlandıkları da bir gerçek…

Bu yetmezlikte halkın hiç hatası, yanlışı, suçu ve kabahati yok mu? 

Bu zorlanmaya karşı bir kurtuluş protestosu mudur son günlerin siyanürlü ölümleri? Bilemeyiz…

Tek partili baskıcı yılların devletçi yoksulluğu, milleti sadece doyumluk yaşatabildi. Halk, minarelerinde “tanrı uludur” haykırışlarına pek aldırmaz ve hayat tarzında birbirleriyle sidik yarışına kalkışmazdı…

Tanrı uludur kaldırıldı minareler “Allah’u ekber” ile nurlandı. Devletçilik ters edilerek liberalizme geçildi…

İkinci Harp sonrası sanayileşmeye koyulduk. Tarımda da verim artışı görüldü. İhracatta tarım gelirleri yükseldi. Sanayileşme şehirleri büyüttü. Çukurovalı hacıağalar Beyoğlu’nda bar kapatmaya başladı…

Güvensizlik, politikayı istismarcılığa sevk etti. Partiler bu yolla geldikleri iktidardan gitmemenin yollarını aradı. Büyüyen borçların istikrarı bozması üzerine asker de sık aralıklarla gelip idareye çöreklendi…

Bilahare ekonomide model değişimine gidildi. Dışa açık ekonomide maaş ve ücretler düşürüldü. Dış ticaret serbestliği o günlere dek hiç görmediği şeyleri ithal ederek halkın önüne koyunca, sudan çıkmış balığa dönerek, helal haram, cebi para gören toplum, tüketimde ölçüyü tartıyı kaçırdı…

Erken Cumhuriyet’in tek partili yoksulluk yıllarının cebri muhafazakârlığı, şimdi Protestani muhafazakarlığa dönüşmüş bulunuyor…

Giyimde, kuşamda, düğünde dernekte, ölümde doğumda, her yerde ve her zaman şu veya bu şekilde genellikle meşruiyeti şüpheli zenginlik, görgüsüzce sergilenen dini merasimlerinde de(!), kendini gösteriyor…

Diyorlar ki, masraflarımızı kimsenin sırtına yüklediğimiz yok. Vergilerimizle birlikte mevlitlerimizi kendi cebimizden ödüyoruz…

Çüşşş gaaa….

Müslümanın Protestan’ı olunca, Antikapitalisti de olmalı…

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Tata Tonga

Anti-kapitalist müslüman olur mu? Bence soru yanlış. Kapitalist müslüman olmaz. Müslüman aynı zamanda tembel de olmaz. Üretir kazanır dağıtır. Rızkım onda dokuzu ticarettedir hadisi de bana göre uydurmadır. Neden mi? Çünkü ekonomi mantığına, hayatım gerçeklerine aykırı. On birim faaliyetten bir birim üretim olacak bunun dokuz birimi ticaret (al-sat) olacak bir birimi de üretim olacak. Yani bir kişi üretecek dokuz kişi pazarlayacak. Hangi ekonomik sistem bunu kaldırır? İslami ekonomistler çıkmıyor. Çıkanlar da faizi boyuyor bu faizsiz sistemdir diye bize satıyor...

anlat dede anlat..

Cebinde banknot taşıyan her beşer kapitalisttir. Daha özel beşerler, imkanları varsa 'corç faşihkton' (yeşil) taşırlar.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23