• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Bir “Kader”miş, amma başka…

05 Ağustos 2019
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Bir kadın, üşenmeden oturup yazmış. Teşekkür ederiz kendilerine…       

“Bırakın KADEM’i dilinize dolamayı, öneriniz ne onu söyleyin. Hepiniz köşenizde KADEM’e eleştiri yağdırıyorsunuz. KADEM de size soruyordur mutlaka; muradınız ne, derdiniz nedir? Ne istediniz de vermedik?. 

Ya açıkça bir öneride bulunun, ya da işinize bakın!” diyordur..

Eşya, bütün, varlıklar kendilerine has fiziki, ruhi, kimyevi yapı ve özellikleri itibariyle birbirlerinden farklıdır. Kokusu değişiktir, tadı limonidir, kimisi bükülmeye gelirse de diğerleri kırılgandır. Üreme tarz ve süreçleri de birbirlerini tutmaz. Birisi vardır memelidir bir diğeri de yumurtasını kırıp gün ışığına kavuşur…

Nesnelerin varoluş çizgileri kendi cinslerini belirtiyor. Fasulya amma kimisi dermason, kimisi çalıdır. Ayşe kadının yanında oturak olanı da mevcuttur. Tohumunu atıyorsunuz, toprak, o cinsin körpelerini üretiyor. Görebildiğimiz kadarıyla, nebatat müstesna, insan ve hayvanların üreme faaliyetleri, fasulyaya benzemiyor ve kendi cinslerinin birbirleriyle yardımlaşması gerekiyor…

Cinsiyet denilen olgu bu ikili hal. Birinin cinsi erkek, Diğeri de dişi oluyor. Bunlar, yani erkeklik dişilik de, cinslerinin hal isimleri

Şurası önemlidir. Cins başkadır ırk başka. Fasulyanın dermason ve Ayşe kadını ne ise, insanın da “Beyazıyla, sarı olanın aralarındaki fark gibi…”

İnsanlar cinslerinin olduğu gibi cinsiyetlerinin de şekline şemaline, gücüne kuvvetine, itişip kakışmalarındaki özelliklerine dayanarak birbirlerini istismar ediyorlar, aldatıyorlar, haklarına saygısızlık ediyorlar, ahlaksızlık ediyorlar. Günah işliyorlar…

Kadın tarlada çay kırpıp keserken, erkekleri de kahvede ahkam kesiyor!..

Erkekler diyorlar ki: Biz sahibiz. Siz köle. Siz çalışıp üreteceksiniz, biz yiyip bitireceğiz.. Bunun eko-politiğe akseden yüzünde ücrette eşitsizlik yazar. Ücret eşitsizliğinde kadın köledir. 

Cinsiyet eşitsizliği denilen ahlaksızlık ise, haramzadelik ve benzeri günahkârlığın, ibneliğe gerekçe edinilmesinden. Aslında bu gerekçe olmasa da, eşitsizlik, doğrudan doğruya dolandırıcılıktır..

Cinsiyet eşitsizliği sadece iki karşıt cinsler arasında görülür ve iktisadi bir suçtur.. Ayni cinsler arasındaki Eşitsizlik, ustalıklı dolandırıcılık kavramının içinde yer alır, alması icap eder.. Devletin desteklediği okulların arasında görülür, kamu tesislerinde çalıştırılacak talihlilerin tesbitinde yapılır, milli gelirin taksiminde yapılan eşitsizlik ise, politikacının meşinleşmiş yüzünün, yüzkarasıdır

Osmanlı bürokrasisi saray hayatına dalarak kendi cinsini devlet ve toplumun önüne çekince Devlet-i Aliye gemisi su almaya başladı. Gemiyi havuzlamaya kalkışanlar İslam’la hesaplaşmaya yöneldiler. Devlet yıkıldı, yenisi kurulduysa da, hesaplaşma kronikleşip kemikleşti...

Fabrikalar, yatırımlar, reformlar, varsıllaşmalar derken yeni baştan müreffeh çağdaş bir Türkiye yaratıldı(!). Eşyanın tabiatından, yoksullaşma da aynı nispette yayılarak derinleştirildi…

Köleciliğe göre köleliğin kaynağı (haşa) Allah idi. Ana geminin havuzlanması için yeni havuzcuklar kuruldu. Reformcular, kadın hakları üzerinden dernekler, folklorik kulüpler, çatıları rengârenk bir seri oteller kuruldu. Kendinin tanımını yapmaktan aciz Osmanlı düşmanları, yüklendikleri Avrupailiğin icabı yapmadıkları soytarılık bırakmadılar…

Güya,

Kadını çalışan ve çalıştırılan Türkiye Cumhuriyeti, iktisadi bağımsızlına erişecek ve halk da, hayatının hazzını yaşayacaktı…

Nah yaşadı…

Lakin kadını sahiplenen köleciler buna izin vermedi. Kadının emek hakkını tanıyıp ödemeyen sermaye, cinsiyet eşitsizliğini kullanarak, milyar-milyonları vuran köleci sermaye, bir yandan sol Kemalizm ayağında feminizme yatarken, diğer yandan da kadının iliğini kemiğini sömürdü. Halen de doymamacısına kadın emeğini emiştirip durmaktadır..

Siyaseten Müslüman görünümlü hanımlar, ırkçı felsefenin zebunu kadın hukukunu koruma amacıyla ortalıkta kıç atan feministlere karşı eksikli düşmemek adına, utana sıkına da olsa, sağıyla birlikte sol Kemalistlerle aynı çatının altında kucaklaştılar... 

Velev ki ibneyiz coşkusuyla söz konusu eşitsizliği kendi sapkınlıklarına fırsat bilen aile düşmanları, kendini Müslüman sananların da ipini çektiği bu akımın içine sazan misali dalıverince, aniden afakı kaplayan bu gürültüler karşısında, bunlar, yani Kadem’cikler, şaşkınlıktan kıç üstü yere çakılıp kaldılar…

Şimdi gelelim;

“Biz ne istiyoruz, önerimiz nedir. Ne yapmaktır niyetimiz”?...

Valla, başkalarının ne istediklerini, amaçlarının ne olduğunu bilmem. Ben kendiminkini bir iki satırcıkla şuracığa döküvereyim.

Evvela istediğim, BİR MECLİS. Egemenliğin sahibi olarak kuvvetli bir MECLİS…

Eskiden kanunların teklif ve tasarıları meydana dökülür ve millet de içine sindire sindire bunların dedikodularını alenen yapar idi…

Şimdi teklif nerede, tasarı nerede çek bir kenara, var mı yok mu ne biliniyor ne duyuluyor. Bir bakıyorsunuz bir torba inmiş gökyüzünden, Noel Baba hediyesi gibi, millet de afyon yutmuşa benzercesine, sersemleyip kalıyor…

Oysa, haftalar, aylar ve hatta seneler önce olduğu, yapıldığı gibi şimdinin dut tutmuş bülbül sessizliğine bürünmüş Meclisimizden de şöyle bir yüksek oktavlı ring şamataları duyulabilmiş olsaydı, feministlerin Kader’lerine de zamanında karşı çıkılırdı, Kadem’lerine de…

Toplumsal eşitsizliğinin, hukuk kitabındaki yeri, uçkur faslında olmayıp, cüzdan bölümündedir… 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23