• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Bir meyhane masalı...

04 Mayıs 2017
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Hikayemiz, göz bebeklerimizden saydığımız eğitimli, umur görmüş hayali binbaşı ile koltuk meyhanelerin müdavimi ayyaşın biri arasında geçiyor...

Binbaşı, kendi evinin ehli keyf bir akşamcısıdır. Karısının hazırladığı masada akşamdan akşama bir kadehçik rakısını devirdiğinde, dünyanın en bahtiyar insanı olmakta...

Günün birinde meyhane havasını koklamak ister. Birkaç kez giderek kapısından içeri baktığı koltuk meyhanesinde oturacak boş bir yer yok. Devam eder ve bir akşam muradına kavuşur...

Gel velakin masaların hepsi de dolu olmasına rağmen, köşenin birindeki masada tek başına oturan kişi, hırpani kılıklı üçüncü beşinci sınıfın berduşlarından birisidir...

O masaya yollanır ve merhaba’yı savurur... Zıkkımlanan berduş da “Merebe” ile karşılık verse de başlar derinden derine düşünmeye...

Yahu, bu beyefendi görünüşlü adam buraya nasıl geldi ve beni nereden tanıdı ki ‘Merebe’yi salladı gitsin”...

Bizim Binbaşı da bir başka meselenin peşinde onu düşünürken “Tamam buldum” der ve başlar sorgulamaya.. 

- Hemşerim, sen nesin bakalım?

- Hiç, sıradan, bu alemin hiçlerinden biri...

Meyhanenin yeni ziyaretçisi meselenin hallini keşfetmişcesine ve de askere emir verme havasına girerek sertçesine direktifine koyulur...

“Bak hele şuna be. Bu hiçin biri serseri burada otursun da, bize bir oturmalık yer kalmasın. Olmaz böyle adalet...

-  Bak ben binbaşıyım, sen ise hiçin biri. Kalk bakalım, git buradan, ben oturacağım oraya...

Adamcağız kalkar ve süklüm büklüm çıkıp gider dışarıya...

Ne var ki yürüdükçe binbaşının yaptıkları adamın yüreğini parça parça yaralar. En sonunda bu acıya daha fazla dayanamaz ve öfkeyle döner geriye, kovulduğu meyhaneye. Bakar ki binbaşı bıraktığı yerdedir ve yaklaşır yanına...

- Eee binbaşı, söyle bakalım sen ne idin şimdi.

- Binbaşı, daha sonra yarbay olacağım...

-Peki daha sonra?

-Belki albay, general...

- Daha daha ?

-Amiral, olmazsa mareşal falan...

- İyi de daha sonra ne olacaksın sen?

- Hiiçç, kim bilir ?

- Oooo, sen daha yolun başındaymışsın be. Bak ben şimdiden hiçim. Senin benim yanında hiçliğin on para etmez

Haydi kalk bakalım ben oturacağım oraya, sen de fırla git dışarıya. Haydi aslanım, haydi haydi, kıpırda biraz...

¥

Bizlerde usuldendir. Partimizdense başımıza taç ederiz. Ayrıldığında da lanetleriz. Oysa politikacının partisini, tezgahını değiştirmeye, birinden atlayıp diğerinde patlamaya hakları koruma altındadır...

Politikacılar arasındaki dalavereli dedikodulara ilgi duymadığım için Bülent Arınç’ın da başkaları ile dostluk veya ihtilaflarına hiç kafayı takmadım...

Muhtemelen mebusların çömezler taifesinde birtakım günah-ı kebairden dedikodular yapılmış ki, Bülent Bey bu taze mebusu tanımlamalarıyla biraz hırpalamış...

Şimdi bakıyoruz, yukarıdaki hikayenin kahramanları gibi, Mehmet ile Bülent Beyler, birbirlerine karşılıklı verip veriştiriyorlar...

Sakalımız olmadığından bir şeyler diyemiyorsam da, her ikisini de, ayıplıyorum, 

Utanıyorum da...

Neyi paylaşamıyorsunuz yahuuu. Mezar taşlarında “HÜVEL BAKİ” yazar. Koltukçuluk etmeyin...

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23